Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Eylül '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Beni bu sabahlar mahvetti

Beni bu sabahlar mahvetti
 

Sabahları uyanamıyorum kardeşim. Öldür Allah benim sabah uykum çok değerli. Biri bana sabah alarm çaldığında, “pardon yanlışlık oldu, sen uyu” dese “nasıl yani?” bile demem küt diye uyurum. Sizi bilmem ama benim işe gitmek için kesin bir saate ihtiyacım oluyor. Neler yapıyorum, neden bir saat sürüyor ben de bir türlü anlamıyorum. Ağır mıyım, beceriksiz miyim karar veremiyorum. ( Bu bölüme yorum yapmayın. )

Bir saat aynen şu şekilde heba oluyor. Her gün saat yedide uyanılıyor, yatakta on dakika gözler yumulup yumulup tekrar açılıyor, yine mi diye her gün üşenmeden söyleniliyor, zorla kalkılıyor, sürünerek banyoya gidiliyor, gerekenler yapılıyor ve odaya geri geliniyor. Bezgin bir şekilde dolabın kapağı açılarak yatağa oturuluyor.

Kapağı açık dolaba yaklaşık beş dakika boş bakmaya kaldığımız paragraftan devam ediliyor. Ben öyle ertesi gün ne giyeceğini hazırlayıp, kenara koyan tiplerden de değilim. Bir şekilde kafamda belirlerim. Pimpirik gibi pantolon, gömlek ütülenmiş, hepsi düzenli olarak dolabın kapağına yerleşmiş yapamam. Yaparsam, hayırdır hafıza kaybı mı mevcut, uyandığında ne giyecektin hatırlamıyor musun diye kendime sorarım.

Ruh halime göre renklendirilmiş kıyafet kısmını atlatıp, şahsım ayna ile hemfikir olduktan sonra işin saç ve makyaj kısmı başlıyor. İrsi olarak söz geçiremediğim bir saç yapısına sahip olan ben, kısa saçın beni zorlaması, orta boyun tarafımdan anlamsız bulunması üzerine uzunda karar kıldım ki; topuz, atkuyruğu, iki yandan toka takma gibi birçok şekle uygun kullanılıyor.

Makyaj kısmı sabahları benim için en zor olan bölüm oluyor. Sağ gözümle bu konuda kavgalıyım. Her uyandığımda diğerinden daha düşük olduğu için onu bir süre toplayamıyorum. Sürdüğüm farın üstüne başarı ile düşen laf dinlemez kapak yaptığım makyajı bir dakika içinde dağıtıyor. Tekrar üstünden geçiyorum, gözü kırptıkça tekrar siliniyor. Açıkça gözlerin birbirine “kalk gidelim”, “b.k yeme otur” gibi yaklaşımlarından sabahları nasıl olduğum gayet net anlaşılıyor.

Sonra kıyafete uygun çanta kısmına geliniyor ve bir çanta diğerine içindeki çerçöp dahil güzelce aktarılıyor. Bütün hazırlıklar bittiğinde en nihayet arabaya biniliyor. Sabahları çözümsüz İstanbul trafiği hakkında yorum yapmayacağım; yol kestirme bile olsa yaklaşık kırk beş dakika sürüyor. Bu yolculuğun sakin geçtiğini düşünen yanılıyor. Sabahları işe gitmek zorunda olduğum için çok gergin oluyorum, dolayısıyla cevap hakkı olmayan kavgalarla iş yerine ulaşabiliyorum. Hiç konuşmadan onca trafik çekilmiyor maalesef. İnsanın canı sıkılıyor, radyo desen nereye kadar? Kavgadan öte, bir çeşit selamlaşma gibi bir iki küfür sallıyoruz karşılıklı trafikte açılmamız için kafein etkisi yapıyor.

Ben ne yaparsam yapayım, ister erken yatayım, ister geç, ister vitamin boğmacası olayım sabahları uyanamıyorum. Şöyle kendiliğimden uyandığımda neşeyle hazırlanıp, istediğim saatte gidebileceğim bir iş arıyorum. Olur da, kaybeden olursa ben bulurum umudu ile yaşıyorum.

 
Toplam blog
: 118
: 1607
Kayıt tarihi
: 15.01.07
 
 

Bir fikirden bir başka fikre, gerçeği bulana kadar bir halden başka bir hale geçip duruyorum. İncede..