Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Haziran '11

 
Kategori
Blog
 

Beni Merak Etmeyin, Gevşiyorum..

Beni Merak Etmeyin, Gevşiyorum..
 

mynet.com'dan alıntı


Nisan Mayıs ayları, gevşer gönül yayları demişler. Doğrudur yanlıştır orasına karışamam ama müsaadenizle bu tekerlemeye bir ilave yapacağım, Haziran Temmuz ayları gevşer Blog Beyleri… Gevşedik hakikaten.. Hem de ne gevşeme..

Daha doğrusu ben gevşedim. Hoş gevşemek yavşamaktan iyidir bir bakıma. Hatta bir bakıma değil her bakıma! Bu nahoş kelimeyi daha fazla kullanmak istemiyorum, lafı alıp başka yerlere çekebilirler diye endişeleniyorum çünkü. İyisi mi ben gevşeme faslından devam edeyim.

Efendim malumunuz yaz ayları geldi. Aslında geç bile kaldı ama olsun, geç olsun da güç olmasın hasebince buna da şükür diyerek D vitamini eksikliğimizi gidermeye başladık. Söylemesi ayıp bizim ev püfür püfür esiyor, kapı pencere açamıyoruz. Öyle ki kapılar çarpa çarpa eskiyor. O değil o arada zevce hazretleri uçuverecek diye korkuyorum. Cereyan hattına kapılıp gidiverirse.. Maazallah.. Hafazanallah..

Her ne kadar evimiz böyle püfür püfür esiyorsa da yazın sıcaklığını elbette hissediyoruz. Bir kere balkona koyduğum sakızın erimesinden anladım yazın geldiğini. Sonra pazardan aldığım meyvenin el alışkanlığı balkona konulmasını takiben kısa sürede ekşidiğini müşahede etmemle yaz gelmiştir notu düştüm ajandama. Kış aylarında meyveleri dolaba sığdıramayınca balkona koyuyoruz da, el alışkanlığı deyişim ondan.

İşte havalar ısınınca balkondaki sakız gibi yumuşamaya yani gevşemeye başladım. Şimdi böyle anlatınca yanlış anlamalar oluyor, hemen sıcağı sıcağına örneklendirmem lazım meseleyi.

Efendim ben kendimi bildim bileli “ehl-i keyf” dedikleri türden rahatına düşkün biriyim.
Miskinliği de pek severim. Daha doğrusu bedenen çalışmayı pek sevmem. Kafam çalışsın yeter. Yaz tatilinde doğru dürüst denize veya havuza girmeden geri döndüğümü bilirim. Üşenirim çünkü. Üşengecim basbaya. Hatta o kadar ki İstanbul’daki evimizde (kirada oturduğumuz evdir kendileri, bakmayın sahiplendiğime) site içinde havuz olduğu halde bir elin parmakları sayısınca girmişliğim vardır.

Denizde olsun, havuzda olsun kenarda güneşlenmeyi severim. Gazete, dergi veya kitap okurum.
Çok sevdiğim dondurmayı yerim. O kadar. Gireyim iki kulaç atıvereyim derim ama üşenirim. Girdiğimle çıktığım bir olur havuzdan. Zaten o yüzden havuz içinde deniz yatağı kullanan bir aileyiz :)

İşte evin içinde de aynı miskin adam var. Bir kanepeden diğerine geçmek zor geliyor. Bir odadan diğerine geçmek ise sanki Çin işkencesi. Hele evin içinde yapılacak bir iş varsa yandım ki ne yandım :) Hoş üşengeç olsam da ufak tefek ev işleri için usta filan çağırmam, elektrikti, çeşmeydi filan az çok anlarım. O ayrı.

İşte genlerimde var olan bu miskinlik ve üşengeçlik yaz aylarında iyice belirginleşiyor. Kışın soğukların etkisiyle kaslarım büzüştüğü için sanırım hareket kabiliyetim artıyor ama yazın eklemler kendini salıveriyor. Kuklaya dönüyorum.

Malumunuz kolda ve hassaten elde dünya kadar eklem var. Haliyle sıcaklardan en çok etkilenen organ da elim oluyor. Parmaklarım ahtapot kolları gibi bir o yana bir bu yana savruluyor, arada birbirine dolanıyor.

Bu ahval ve şerait içinde bilgisayar başına oturup bir şeyler yazmak haliyle pek bir meşakkatli oluyor
. Ancak araştırmacı ve aşırtmacı yazar olmanın verdiği sorumluluk bilinci ve Stockholm Sendromu korkusu neticesi siz oydaşlarıma pardon okurlarıma ahvalimi belirten bir blog yazmam gerektiği hususunda kendimle hemfikir oldum.

Bir diğer yandan pek kıymetli oydaşlarımdan ehem öhüm muhterem takipçilerimden gelen “Nerdesin, sesin soluğun çıkmıyor” türü elektronik ve elektrikli postalar da bu açıklamayı yapmam gerektiğinin göstergesiydi.

Yazacak mevzu çok, çok olmasına ama gel gör ben de yazacak mecal yok.
Üstelik okuma rekoru kırma denemelerim var galiba. Sanki Ginez Rekorlar kitabına girmek istermişim gibi yani deli gibi okuyorum. Bir nevi bilgi açlığı içersindeyim ve bir türlü doymuyorum. Bu konuyu da yazmayı düşünüyorum aslında. Kısmet..

Anlayacağınız kolumu kımıldatmaya üşeniyorum ama kitap okumaya üşenmiyorum. Ne demiştim: Kafam çalışsın yeter!

Sevgi ve muhabbetle..

Murat HACIOĞLU

İstanbul / 23 Haziran 2011

Twitter.com/murathacioglu

murathacioglu.com

 
Toplam blog
: 656
: 1708
Kayıt tarihi
: 08.12.08
 
 

Allah kimisine “Yürü ya kulum” demiş. Ben onu “Yürü, yaz kulum” anladım. Yürü anca gidersin manas..