Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Eylül '07

 
Kategori
Haber
 

Beni unutma

Beni unutma
 

Yıl 1958…

O sene Antalya İnönü İlkokulundan mezun olup yine aynı okul binasında eğitime başlayan “Merkez Ortaokulu”nun 20 numaralı öğrencisi olarak eğitimimize devam etmeye başladık.

İlkokuldayken bir öğretmenimiz vardı. Bütün derslerimize o girerdi. Ama takım elbiseli, kravatlı ve etrafında “Sarı” şeridi olan şapkamız ile ortaokula başladığımızda, hem “Büyüdüğümüzü” fark ettiren hem de sanki yeni bir dünyaya gelmiş hissi veren, her dersimize ayrı ayrı hocaların (öğretmenlerin) girmesiydi en büyük yenilik…

Kısa pantolon, siyah önlük ve üzerinde beyaza yakalı ilkokul kıyafetinden kurtulmak, elbette büyük bir zevk ve aynı zamanda heyecan veriyordu.

Öğrenim yıllarımda rahmetli babamın memuriyeti nedeniyle o kadar çok okul değiştirdim ki, çoğu öğretmenlerimi hatırlayamıyorum bile.

Hele şimdi… Hiç aklıma gelmiyor.

Sevgiliye, rahmetli Ahmet Gazi Ayhan’ın derlediği bir Kayseri türküsünde olduğu gibi “Gençlik elde gitti, gelmene lüzum kalmadı” diye (Yârim İstanbul’u mesken mi tuttun türküsünde bir beyittir) seslenir olduk artık. Her ne kadar “İhtiyarlık” kelimesini sözlüğümüze sokmamaya gayret etsek de, geçen kızımın arabası ile alışveriş merkezine gidip, işimi bitirdikten sonra otoparkta kendi arabamı yarım saat aradığımı, sonra da kızımın arabasının anahtarını elimde görünce aklımın başıma geldiğini saymazsanız tabi…

Neyse… İşin bu bölümü çok sıkıcı, geçelim o tarafı…

Okula başladığımızda, matematik dersimize “Hamza Abi” (Hocalara ad takmak moda ya) girerdi. Yeni mezun olmuş, ikinci tayin yeri de bizim okulumuzdu. Bizimle çok ilgilenirdi. Zaten onun için “Hamza abi” lakabı takılmıştı.

Matematikçi idi ama edebiyata da merakı vardı galiba.

Bir gün sınıfa geldi ki, senenin sonlarına doğru, neredeyse dersler bitmiş, sınıfta gırgır bol; “Çocuklar, çıkarın kağıt kalem” dedi.

Hoppala…

“Hamza abi” n’apıyor yahu… Dersler bitmiş, notlar idareye verilmiş, yazılının sırası mı?

“Yazın” dedi ve yazmaya başladık.

<ı>Bir gün gelir de unuturmuş insan<ı>

<ı>En sevdiği hatıraları bile<ı>

<ı>Bari sen her gece yorgun sesiyle<ı>

<ı>Saat on ikiyi vurduğu zaman<ı>

<ı>Beni unutma…

<ı>

Yaz yaz bitmiyor. Her kıtanın sonunda <ı>“Beni unutma” diyor…

Nasıl unuturum arkadaş… O gün hem Ümit Yaşar OĞUZCAN’ı tanıdım, hem de “edebiyat” ve “Şiir” ile tanıştım… Hem de hiç unutmadan.

Sonra da “Edebiyat” ile ilgim hiç kesilmedi. İlk “Yazılı” köşemi, Muğla’da “Muğla Postası Gazetesi”nde yazdım bir cümle ile. Rahmetli İsmet İNÖNÜ’ye çatan bir siyasiye “Bırak sen İsmet İNÖNÜ ile uğraşmayı, sen “İn”in önünde bile duramazsın” demiştim ve yazının da tamamı bu kadardı zaten.

Sonra sevgili Erman ŞAHİN, Ünal TÜRKEŞ, K. Nail BEŞOKLAR, Recai ŞAHİN, İbrahim ERGİN, Erol TEMELKURAN, Abdullah KARAKOÇ, Rasih TOMBAK, Yükselecek DEMİREL gibi arkadaşlarım ile birlikte, biraz da onlara özenerek şiirler yazmaya başladım. O sıralarda yeni ve herkesin ağzından düşmeyen “Ağora Meyhanesi” şiirinin yazarı Onur ŞENLİ ile tanışıca, daha da hevesim arttı. Belki ben de bir gün bir “Ağora Meyhanesi” yazabilirdim…

Şiirlerim hem gazetemiz “Muğla Postası”nın “edebiyat sayfası”nda, bazen de “Ferayi” ve “Beşkaza” isimli, o dönemin o yöredeki etkin edebiyat dergilerinde yayınlanıyordu.

Çok mu güzel şiir yazıyordum?

Hayır… Diğer isimlerini saydığım “Usta” kalemlerin yanında benimki “Şiir” sıfatında bile olamazdı.

İşte aklımda kalan ilk şiirlerimden biri…

<ı>ÇEKİNCE…

<ı>

<ı>Tespih çeken bir el.

<ı>Tespihte bir boncuk.

<ı>Ne zaman değer bocuğa parmak?

<ı>Çekince…

Yine büyük şair ve edebiyat Adamı Kemalettin KAMU’nun “Anlatamıyorum” şiirine benzeterek yazdığım şu şiire halen gülerim.

<ı>Sen ve ben…

<ı>Bir olumsuz cümlenin

<ı>Öznesi ve yüklemiyiz.

<ı>Nesnemiz olmadığı için,

<ı>Derdimizi anlatamıyoruz.

<ı>

Niye mi gülerim? Şiiri yazdığım kız, kendisine yazıldığından habersiz, okuduğunda çok gülmüştü de, ben de çok kızmıştım, ondan…

“Beni unutma” ile o gün başlayan “Yazma” merakım ve heyecanım, hiç eksilmeden devam edip gidiyor. Aradan kırk yıl geçse de…

O gün yazdığım “sözde şiirlere” gülenler vardı, bu gün yazdığım “Özde” yazılara kızanlar…

Ama olsun, yine de “edebiyat” uğraşıya değer doğrusu.

30 EYLÜL 2007

<ı>Fotoğraf: Kitaplığımın küçük bir bölümünden görünüş…

<ı>

 
Toplam blog
: 1104
: 918
Kayıt tarihi
: 28.01.07
 
 

Emekliyim ama “Tekaüt” değilim. 1961 yılından beri değişik “Anadolu” gazetelerinde yazdım. 1984-8..