Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ağustos '09

 
Kategori
Eğitim
 

Benim "analitik"im seninkini yener!

Benim "analitik"im seninkini yener!
 

İmam olamayan, analitik eksiliğinden hukukçu da olamayan iki imam-hatipli kız


İstanbul Barosu geçenlerde, YÖK'ün meslek okullarını liselerle eşitleyen katsayı kararının iptali için mahkemeye başvurmuş.

Başkan Av. Muammer Aydın'a, "neden dava açtıkları" sorulmuş olmalı ki, tutulan mikrofona konuşuyor:

"Eşitlik, eşit olanlar arasında olur! Bence imam-hatip mezunları hukuk fakültesine girmemelidir." diyor ve gerekçesini de şöyle açıklıyor: "Onlar matematik okumadıkları için "analitik" düşünemezler."

Bir imam-hatip mezunu olarak, baro başkanın iler tutar hiç bir yanı bulunmayan bu "analitik" inin neresini düzelteyim bilemiyorum. En iyisi önce şu eşitliğe bir gözatalım. Anayasamızın 10. maddesini, (konumuza fazla katkısı olmayacak, ) iki fıkrasını çıkararak alıyorum:

1. Fıkra: "Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir."

Bu kısım, okuma yazma bilen her vatandaşın anlayabileceği kadar açıktır. İzaha mahal yoktur.

3. Fıkra: "Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz."

Sayın Baro Başkanı, üst kategorideki bir aileye, bir zümreye veya bir sınıfa dahil olabilir. Kader açısından bakıldığında bu onun için bir şanstır. Ne var ki, anayasamız bu durumdakilere hukuk karşısında bir ayrıcalık tanınamayacağını söylüyor. Yani "şu zümre daha eşittir, ancak onlar savcı, hakim ve avukat olabilir" demiyor.

4. Fıkra: (Değişik: 9.2.2008 - 5735/1 md.) Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde ve her türlü kamu hizmetlerinden yararlanılmasında kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar."

Okuduğunuz üzere anayasamız, "herkesin kamu hizmetlerinden eşit biçimde yararlanması için" devlet organlarını ve idari makamları eşitlik ilkesine uymaya zorluyor. Esasen, YÖK'ün yaptığı da bu yükümlülüğü yerine getirmekten ibarettir.

Analitik düşünemeyen bir imamın bile anlayabildiği bir yasa metnini, Baro Başkanlığı'na yükselmiş bir hukukçunun kavrayamıyormuş gibi yapması biraz ayıp kaçıyor.

Gelelim eşitler arasındaki eşitliğe, yani (eğer doğru anladıysam) nisbi eşitliğe:

"Nispî eşitlikten kastedilen şey ise, aynı durumda bulunan kişilerin aynı işleme tâbi tutulmasıdır. Bu şu anlama gelir ki, farklı durumlarda bulunan kişiler, farklı işlemlere tâbi tutulabilirler. Diğer bir ifadeyle, nispî eşitlik anlayışına göre, eşit olmayanlara farklı kuralların uygulanması eşitlik ilkesine aykırı değildir. Bu ilkeye göre, kişinin hakları ve ödevleri, yetkileri ve sorumlulukları, durumuna, niteliğine yaptığı işe göre değişebilecektir."

"Nispî eşitlik ilkesi, yukarıda da açıklandığı gibi, “haklı nedenler”in varlığı halinde, kişiler arasında ayrım yapılmasına olanak tanımaktadır."

Örneğin, bir annenin üç yaşında çocuğuna nazaran on yaşında çocuğuna daha fazla yemek vermesi dağıtıcı adalet, yani nispî eşitlik ilkesine uygundur." (1)

Konuyu anlaşılır hale getirelim. Tüm vatandaşlar kanun önünde eşittir... Ama fertler, statüleri veya görevleri itibariyle birbirlerine nisbetle farklı posizyonlarda bulunabilirler. Meselâ: Aynı durumdaki iki tarih öğretmeni birbirinin eşitidir. İkiside de aynı maaşı almalıdır. Ancak bunlardan biri daha kidemli ise ücreti artabilir. İşte bunun gibi nisbi farklılıklar için yapılan düzenlemeler, haklı bir nedene dayanıyorsa anayasanın 10. maddesindeki eşitlik ilkesine aykırı değildir.

Sayın avukat eğer tezini bu görüşlere dayandırıyorsa analitiği zayıf demektir. Gidip biraz matematik okumalıdır. Çünkü nisbi eşitlikle ilgili değerlendirmeler, "vatandaşların kamu hizmetlerinden yararlanması" ile alâkalı değildir.

Nisbî ya da eşitler arası eşitlik vatandaşların "hak ve yükümlülüklerine müteallik konularda" durumlarına göre farklı düzenlemeler yapılabileceği, fakat aynı statüde olanlar arasında ayırım gözetilemeyeceği anlamına geliyor. Mesela: memurlara, durumlarına göre eşit ya da farklı ücret, suçlulara durumlarına göre eşit veya farklı ceza verilmesi gibi.

YÖK'ün kararı ise, "herkesin, kamu hizmetlerinden eşit biçimde yararlanması"na yöneliktir. Şurası iyi bilinmelidir ki, imam-hatipte okumuş olmak, anayasanın 13. maddesinde ifade edilen "temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasını gerektiren" bir suç değildir. Eğer öyle ise, bunun müsebbibi bizatihi devlettir. Çünkü, bu okulları o açmıştır.

Analitik düşünme konusuna gelince. Avukat Muammer Bey, söyleşi yaptığı muhabire sorsaydı o bile, imam-hatiplerde matematik, fizik, kimya hatta felsefe gibi derslerin okutulduğunu söyleyebilirdi. Üstelik, yakın zamana kadar hukuk fakülteleri sosyal puanla öğrenci alıyordu. Muhtemelen kendisi de sınavı sosyal puanla kazananlardandır.

Baro, davanın usul yönünden amacını, "hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını korumak" (2) olarak tanımlıyor! Bu duruma göre: demek ki, imam-hatip mezunlarının hakları ne kadar kısıtlanırsa, "hukukun üstünlüğü" de o kadar korunmuş oluyor! Ya da imam-hatipliler zaten insandan sayılmıyor. Bunun için de onların, diger insanlarla eş tutulmaması gerekiyor.

Dilekçenin "esas yönünden" bölümünde şu iddialar bulunuyor: Bu kararla, "Meslek liselerinin haklarını koruyor görüntüsü altında, imam-hatiplerin ... üniversitelere girmelerinin yolu açılmış olmaktadır." (2)

"Yökün bu uygulaması, doğrudan imam-hatip lisesi mezunlarının istedikleri fakültelere girmesini sağlamaya yöneliktir!" (2)

Baro bu görüşüyle, iddiasını destekleyecek bir açıklık bulunmadığı halde kararın, sadece imam-hatipler için alındığını söyleyerek YÖK'ü töhmet altında bırakıyor. Bildiğim kadarıyla iftira atmak suçtur.

Sn. Muammer Aydın madem hak konusunda bu kadar hassastı, daha önce tüm meslek liselerinin önünü kesen eski düzenleme için, "imam-hatipler yüzünden bütün meslek okulları mağdur ediliyor" diye niye bir dava açmadı? Çünkü bu, onun istediği bir şeydi. Öyle ya, imam-hatiplerin önü kesiliyorsa, meslek liselerinden ona neydi!

İşte, binlerce yıllık gelişimden; hak mücadelesinden, tecrübeden, fikirden, kanundan, tüzükten ve yönetmelikten sonra insanoğlunun geldiği nokta! Kendinden olmayanı "yok" saymak ve onu sıfırlamak için her yola başvurmak...!

Yazık ki, uygarlık ya da çağdaşlık, nesnel bilgiyle donatılamayan insanın ilkel benliğini, hakimiyet dürtüsünü, ben merkezli bakışını değiştiremiyor. Bu yüzden bazı insanlar gravatlarıyla, takım elbiselerilye ne kadar ilerici ve asri görünseler de, zihniyetleri itibariyle halâ mağara devrini yaşıyorlar.

Resim: www.dunyabulteni.net/news_detail.php?id=84454

(1)- http://www.anayasa.gen.tr/esitlik.htm

(2)- http://www.istanbulbarosu.org.tr/images/haber/20090728DANISTAY.pdf

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..