Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Mayıs '09

 
Kategori
Deneme
 

Benim annem, güzel annem...

Benim annem, güzel annem...
 

Earth Mother... / Nicky Kaine - Avusturalya


Annesi olmayan var mı?...

Günümüzde artık, sperm bankalarından ödünç alınan babalar olsa da, herkesin mutlaka bir annesi var... Çocuklarının sağlıkla gelişip yetişerek, yaşama bir an önce hazırlıklı bir şekilde atılabilmesi için, elinden geldiğince bir şeyler yapmaya çalışan; o güzel anneler... Ve onların güzel evlatları...

Annelerin erkek evlatlara daha düşkün olduğu söylense de, bu güzel günde babalara da, biraz zorunlu bir dokunuş yapmak zorunda kalacağız...

Elif Şafak bir yazısında, babalar, anneler ve kız çocuklarıyla ilgili şunları söylüyor:

''Türkiye'de erkekler iki temel gruba ayrılır: Kız çocuğu babası olanlar ve olmayanlar. Ne zaman hafiften maço olan; ama maçoluğunun farkında bile olmayan birine rastlasam içimden dua ediyorum: "İnşallah kızın olur..."
Zira bizim memleketimizde kız çocuğu babası olmak radikal bir şekilde dönüştürüyor erkekleri. Bilhassa büyük şehirlerde yaşayan erkekleri... Ömür boyu son derece katı, otoriter, biraz da ataerkil olan pek çok erkek, kendileri kız evlat sahibi olduktan sonra yumuşuyor, duygusallaşıyor, inceliyor. O ana kadar yaptıkları genellemeleri, koydukları kuralları, edindikleri alışkanlıkları sorgulamaya başlıyor. Evlilikleri boyunca karılarına, hatta kendi kız kardeşlerine ve annelerine karşı gösterdikleri katılıklar, güneşe maruz kalmış kar gibi eriyiveriyor kızlarının yanında. Kız çocuğu babaları yaşadıkları şehirlere de başka bir gözle bakmaya başlıyor. Sokakların ne kadar erkek egemen olduğunun farkına varıyorlar. Kadın olmanın zorlukları üzerine düşünme gereği duyuyorlar. İlk defa, samimiyetle... Daha bir duyarlı, daha bir özenli, daha bir dikkatli oluyorlar. Ve daha evhamlı... Bilhassa genç kızları olan babalar geçiyor bu varoluşsal dönüşümden....

... İstanbul, Edirne, Şanlıurfa ve Van'da yapılan araştırma sonuçlarını yansıtan rapor, kız çocuklarının okula gönderilip gönderilmemesinde ilk ve son sözün babaya ait olduğunu ortaya koydu. Babaları isterse gidiyor, istemezse okula gidemiyor kızlarımız. Daha sonra aile büyükleri, bilhassa amca söz sahibi bu kararda. Ardından köy imamı, muhtar ve öğretmen de etkili oluyor. Ne yazıktır ki annelere hemen hemen söz düşmüyor bu hayati kararda. O çocukları doğuran, büyüten ve yetişmelerinde en çok emek sarf eden insanlar tamamen geri planda kalıyor. Eğer annelerin fikri alınsaydı kız çocuklarımızın eğitim oranında muazzam bir yükselme yaşanırdı. Çünkü kadınlar kendi çektiklerini kızları da çeksin istemiyor...''

Bir başka yazısında da, oğullardan şöyle söz ediyor:

'' Oğullarımızı nasıl yetiştiriyoruz? Sahi biz bu ülkede oğlan çocuklarını nasıl büyütüyoruz?

Oğul analarından başlayalım, her şey onlarla başlıyor, olayların gidişatı büyük ölçüde onların elinde. Oğlan-anaları çocuklarına, daha doğdukları andan itibaren kız çocuklarından daha kıymetli, daha önemli olduklarını öğretiyor. Bu ülkede daha "çocuk" olamadan, "mühim adam" oluyor oğlanlar. Ardından ailenin, sülalenin, mahallenin şerefinin namusunun onlardan sorulduğunu öğretiyoruz. Bir oğlan çocuğu doğduğu andan itibaren kız kardeşlerine üstün görülerek büyütülüyor. Kendini hayatın merkezi sanarak... Babalar oğullarını çok sever bu toplumda; ama nedense bir türlü göstermezler sevgilerini, belli edilmeyen sevgi neye yararsa...

Erkek adam olarak ağlamaması, duygusal olmaması, mümkün mertebe duygularını bastırması salık veriliyor oğlanlara daima. Karıncayı incittim diye üzülebilir bir kız çocuğu, kimse yadırgamaz bunu; ama karıncayı incitmeye çekinen bir oğlan çocuğu yadırganır, fazla "yumuşak" bulunur. Her adımda "sert abi" olmaya özendiriliyor bu toplumda oğlan çocukları. Yaşlarından öte bir yetki ve otoriteye sahip oldukları inancı aşılanıyor onlara. Ve en önemlisi, başkalarının hayatlarına karışma hakları olduğu belletiliyor, halka halka. "Kız kardeşinin namusu, yengenin namusu, mahallenin namusu, memleketin namusu.... senden sorulur" diye diye...

Oğullarımızı yanlış yetiştiriyoruz. Şu andaki siyasi konjonktürün yanı sıra bu temel hakikati de görmek ve değiştirmek zorundayız. Her türlü ideolojik propaganda, konjonktüre bağlı etken bu temel yapı üzerine oturuyor. Kitap okumayan, gazete okumayan, cehaleti kutsayan, bilgiye önem vermeyen, yabancı olan her şeye tepki duyan, kulaktan dolma laflarla dolduruşa gelen, internette bulduğu yanlış eksik laflara inanan, tedirgin ve kaotik bir dünyada bulamadığı güveni "büyük ağbiler"de arayan, karşı cinsi yeterince tanıyamayan, aşkı yaşayamayan, kendini de tanımayan, yeterince sevilmeyen, canı yanan, bu yüzden can yakan, kolay kanan, kolay kanatan oğullar yetişiyor Türkiye'de. Bir değil, beş değil sayıları... Malatyadaki korkunç hadiseden sonra hepimizin durup aile yapılarımızı sorgulamamız, 'Oğullarımızı nasıl yetiştiriyoruz?' sorusunu kendimize sormamız lazım...''

İlk çocukluk yıllarını yabancı bir ailede bedensel ve ruhsal baskılar altında geçirmek zorunda kalmış, XIX. ve XX.yüzyılın şairi Rudyard Kipling'in bir şirini, bu gün; bir anneden evlatlarına iletilen ''İnsan Gibi İnsan Olmak'' başlığıyla düşünüp, kız ve erkek çocuklarına iletilmesi gereken ve XXI.yüzyılda değerini yitirmemiş, iyi bir mesaj olarak algıladım...

Ve bu güzel ve güneşli bir Mayıs gününde, anneleri; herşeylerini bizlerle paylaşan o kutsal insanları, bir kez daha saygıyla ve sevgiyle anarak...

Adam Gibi Adam Olmak / (İnsan gibi insan olmak...)

Çevrende herkes şaşırsa bunu da senden bilse
sen aklı başında kalabilirsen eğer
herkes senden kuşku duyarken hem kuşkuya yer bırakır
hem kendine güvenebilirsen eğer

bekleyebilirsen usanmadan
yalanla karşılık vermezsen yalana
kendini evliya sanmadan
kin tutmayabilirsen kin tutana

düşlere kapılmadan düş kurabilir
yolunu saptırmadan düşünebilirsen eğer
ne kazandım diye sevinir
ne yıkıldım diye yerinir
ikisini de önem vermeyebilirsen eğer

söylediğin doğruyu ve gerçeği büken düzenbaz
kandırabilir diye safları dert edinmezsen
ömür verdiğin işler bozulsa da yılmaz ve
yeniden koyulabilirsen işe

döküp ortaya varını yoğunu
bir yazı turada yitirsen bile
yitirdiklerini dolamaksızın diline
baştan tutabilirsen yolunu

yüreğine, sinirine “dayan” diyecek
direncinden başka şeyin kalmasa da
herkesin bırakıp gittiği noktaya
sen dayanabilirsen tek başına

herkesle düşüp kalkıp yine de erdemli kalabilirsen
unutmayabilirsen halkı krallarla gezsen de
dost da düşmanda incitemezse seni
ne küçümser nede büyültürsen çevreni

her saatin her dakikasına
emeğini katarsan alın terine
hakçasına bölüşürsen vicdanındaki adaleti
her şeyiyle dünya önüne serilir
korktuğun yerde el öpmez
hükümran olduğun yerde ezmezsen
oğlum adam oldun demektir
üstelik ADAM GİBİ BİR ADAM.

Şiir: Rudyard KİPLİNG (1865-1936)
Şiir çeviri: Bülent ECEVİT

10.Mayıs.2009 / Tarabya,

 
Toplam blog
: 392
: 4592
Kayıt tarihi
: 12.03.07
 
 

İstanbul doğumluyum. Sağlıklı beslenme, yüzme, doğada yürüyüş ve çevre özel ilgi alanlarım. Şiiri ve..