Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ağustos '10

 
Kategori
Kitap
 

Benim Cennetim İğneada

Benim Cennetim İğneada
 

Orhan Uyanık.


Bir gün bu kayıp cennete geldiğinizde bu güne kadar yaşadıklarınızı, yaşayamadıklarınızı, kazandıklarınızı, kaybettiklerinizi, onlarca yıldır uğradığınız haksızlıkları, yaşadığınız vefasızlıkları, hayal kırıklıklarınızı, yıkıldığınız, çöktüğünüz döküldüğünüz anları bir tarafa bırakın. Bir an da olsa unutun onları. Ve bulunduğumuz kozmosun sonsuzluğunda bir zerre olduğunuzu hissederek bu kayıp cennetin kollarına teslim edin kendinizi. 

Sırtınızı dayayın ormandaki ağaçların ya da sahildeki kocaman kayaların birisine, kapatın gözlerinizi ve kuşların, böceklerin, yaprakların, rüzgârların, dalgaların, kısacası bu coğrafyanın size fısıldadıklarını dinleyin. Onları anlamaya çalışın. Çiçek olmaya hazırlanan bir tomurcuğun, bir günlük ömrü kalmış bir kelebeğin ya da deniz kıyısında bir istiridyenin, asırlar boyu Karadeniz’in hırçın dalgalarının beyaz köpükleriyle sevişen sahildeki kayaların sadece size söylemek, sizinle paylaşmak istediği sırları olabilir. Herkesin, her şeyin bir hikâyesi vardır. Onları gerçekten dinlemeye çalışırsanız size söylediklerini muhakkak duyarsınız. Hatta minik karıncanın ayak seslerini bile. Yeter ki siz isteyin. Belki de bu güne kadar söyleyecekleri en güzel şeyleri sizin için saklamışlardır. 

Güneş Mahya Tepesinin ardına devrilip akşam olunca, efsanevi Istrancalar’dan esen rüzgârların sesi sahilde Karadeniz’in hırçın dalgalarının sesleriyle buluşur. Kumların üzerine oturup gözlerinizi kapadığınızda bu senfoniyi duyarsınız. 

Kim bilir bu seslere antik çağlarda İğneada’ya Thynias adını veren Thyn’li ozanların flüt sesleri de gelip karışır belki… 

Unutmayın ki cennet güzelliklerle doludur… 

Orhan Uyanık… 

&&&&&& 

Orhan Uyanık 1953 yılında İğneada’da doğdu. Ankara İktisadi Ticari Akademisinden mezun olduğu gün bulduğu ilk otobüse atlayarak İğneada’ya döndü. Maalesef “Halen İğneada’da yaşıyor ve kahvehane çalıştırıyor” diyemeyeceğim! 

14 Şubat 2010 sevgililer gününde, Beylikdüzü Tüyap’ta “İğneada Resort Hoteli”nin tanıtımında 4–5 saat kadar birlikteydik. Aşağıda ki standın etrafındaki resimlerin tamamı bildiğim kadarıyla Orhan ağabeyime aittir. 

Bir ara lafın arasında, birkaç gün sonra böbreklerinden ufak bir ameliyat geçireceğini söylemişti; ona geçmiş olsun dediğimde "Yaa küçük bir şey, taş var" deyip üzerinde fazla durmamıştı! 14 Şubat 2010 günü; ben onun o benim birçok resmimizi çektik. Kimi haberli, kimi habersiz yakaladığımız doğal görüntüler… 

Ne yazık ki o çok değerli fotoğraf makinesinden, resimleri aktaramadan vefat haberini aldığımda, dünya başıma yıkılmıştı sanki. İğneada demek Orhan Uyanık demektir… Orhan Uyanık demek ağacı, kuşu, börtü böceği, denizi, gölü, dereleri longozu sevmek; İğneada’yı onun gözüyle yaşamak demektir. 

İğneada; kırık birkaç kelime ve ruhsuz iki cümleyle anlatılacak bir belde değildir! Onu dolu dolu, deniziyle, ormanıyla tarihiyle yaşamak lazım! İğneada'nın sihirli atmosferine kapılmamış, onu içinde hissedememiş insanların, İğneada'yı anlatmaya kalkması; orada pazar tezgâhı açmış birinin elde ettiği hâsılat üzerinden yaptığı yoruma benzer! 

Oysa bir İğneada’lı veya İğneada sevdalısı, nerede olursa olsun, Yıldız dağlarının heybetini, Longoz ormanlarının güzelliğini, denizini, kalkanını, palamudunu ve lüferinin kokusunu içinde hisseder! Onu yaşar, yaşatmaya çalışır… Gerisi boş laftır... 

Orhan Uyanık Milliyet Blog üyesiydi!... 

 

Yakamdaki Yüz : Veda günü! 

 

 
Toplam blog
: 438
: 826
Kayıt tarihi
: 07.01.07
 
 

Milliyet Blog'a hangi vesile ile kayıt olduğumu doğrusu hatırlamıyorum!  Bende birçoğunuz gibi ya..