Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Ekim '10

 
Kategori
Anılar
 

Benim de Hanefi Avcı'nınkine benzer anılarım var...

Benim de Hanefi Avcı'nınkine benzer anılarım var...
 

Ama yayınlayamam. Çünkü Hanefi Avcı, yaşadıklarını kitabında yayınladı. Şimdi ise Türk Ceza Kanununun 301. maddesine göre tutuklandı ve yargılanmayı bekliyor. O ilgili madde hangisi mi?

Madde: 301/2 Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini, Devletin yargı organlarını, askerî veya emniyet teşkilatını alenen aşağılayan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Bu maddeye göre yaşanan gerçekleri anı şeklinde yayınlamak bile suç!

Örneğin, kitabının 58. ile 60. sayfaları arasında Namık astsubayın Mafya aracılığıyla kurtarılması diye bir bölüm var. Yargıçların bu kişiyi haksız yere tutuklamaması için bütün gayretlerin boşa çıktığı bir anda. bir mafya üyesinden yardım istenerek yargıçları nasıl etkilediği anlatıyor. Demek ki bu anıyı yayınlayarak devletin yargı organlarını aşağılamış oluyor!

Benim de buna benzer anılarım var. Ancak bunları yayınlamam suç oluşturur. Bu nedenle bu anılarımı yayınlayamıyorum. Ancak bunların yerine 2 kısa öykü anlatabilirim.

Öykü : 1

Adım Merol, Bir dönem Patagonya'da yaşadım. Patagonya güney Amerika kıtasının en ucundaki bölge. Rengarenk buzulları, penguenleri, şelaleleri ile görülmeye değer bir yer. Şili tarafındaki Torres del Paine milli parkı ile Arjantin tarafındaki Perito Moreno buzulları turistlerin en çok ziyaret ettiği yerler olarak dikkati çekiyor.

1990 lı yıllar. Orada bir bankanın şube müdürlüğü görevini yapmaktaydım. Bir gün bölge müdürümüz beni telefonla arayarak kredi talebinde bulunan bir müşteriyi ziyaret etmemi istedi. Randevu talebinden sonra bana verilen adresin çok uzak olmadığını gördüm. Ancak müşterinin adını ve soyadını ilk defa duyuyordum. Gideceğim yer 8 katlı bir apartman dairesinin 5. katıydı. Kapıyı çaldığımda karşımda izbandut gibi bir adam gördüm. Hemen arkasında aynı cüssede bir kişi daha duruyordu. İlk gözüme çarpan o sıcakta adamların ceket giydikleri ve iç ceplerinin şişkinliğiydi. Görüşeceğim kişinin adını vermeye fırsat vermeden onlardan biri "Sizi bekliyorduk" dedi. Uzun bir koridordan yürüdükten sonra bir demir kapının karşısında durduk. Adamlardan biri zili çalınca bir gözetleme deliğinde bir göz gördükten sonra kilitli olan kapı açıldı. Girdiğimiz oda paravanla ikiye ayrılmıştı. Paravanın öteki tarafında bir sekreter telefonla konuşuyordu. Telefonu kapatırken sekreterin son cümleleri "Size 2 gün müsaade, ondan sonrasını siz bilirsiniz" şeklindeydi. Yanımdaki adam başıyla kapıyı işaret ederek "Patron müsait mi?" diye sordu. Ben çok müşteri ziyareti yapmıştım ama hiç böylesini görmemiştim. Burası nasıl bir şirketti? Yaşı 20 civarında olan, bir sekreterden çok, üniversitelerde eylem yapan idealist kişilere benzeyen kız, kapıyı açıp, içerde oturan adama "Merol bey geldi" diyerek beni içeri aldı.

Ayağa kalkıp, bana yer gösteren kişi, 35 yaşlarında uzun boylu, esmer, üzerinde uzun kollu ama kolları manşetlerinden kıvrık beyaz gömlek giymiş bir kişiydi. "Hoşgeldiniz" diyerek elimi sıktıktan sonra masanın karşısında bulunan iki koltuktan birine oturdum. Bir bankacıyla bir müşteri arasında geçen klasik iş görüşmeleri yanında, şirketle ilgili evrak ve bilançoları beklerken, konuştuğum kişi özür dileyerek çalan telefonu eline aldı. Sekreterine "Ben size telefon bağlamayın dememiş miydim?"cümlesinin hemen akabinde "Tamam, peki bağlayın" diye cevap verdi. Konuşmalarından kendisinden yardım isteyen birine nazik bir şekilde "Tamam, merak etmeyin amirim, hallederiz." şeklinde cevap veriyordu. Telefon görüşmesi bittikten sonra sanki ben "Kiminle konuşuyordunuz?" sorusu yöneltmişim gibi bana açıklama yapma ihtiyacını duydu. "Arayan emniyet müdürüydü. Benden kendisine yardımcı olmamı istiyor" dedikten sonra devam ediyordu. "Sadece Emniyet müdürü mü? Başı sıkışan milletvekili bile benden yardım istiyor." diye anlatmaya devam ediyordu. Ben, iç piyasadan mal alıp, pek fazla ihracatımız olmayan bir ülkeye mal gönderen birinin bu konuşmalarına bir anlam veremedim. Şirket evraklarını alıp, şubeye döndüm. Ertesi gün de bir görüşme raporu hazırlayarak, evraklarla birlikte istihbarat müdürlüğüne dosyayı gönderdim.

İstihbarat müdürü samimi arkadaşlarımdan biriydi. Akşam üzeri beni telefonla aradığında devamlı gülüyordu. "Hayrola ne oldu?" sözüme karşılık, "Sen bu firmayı nereden buldun?" sorusu yöneltince, ben de "Bölge müdürü önerdi" dedim. Sonra aramızda şöyle bir konuşma geçti:

"Sen o adamın kim olduğunu biliyor musun?"

"Adı soyadı dosyada yazıyor işte"

"Yok onu demiyorum, bu alemdeki ismini sordum"

"Hayır bilmiyorum"

"Don Vito Corlenoe onun adı"

Bu isim yeraltı dünyasının en önemli isimlerinden biriydi. Bu ismi biliyordum ama, bu ismin o görüştüğüm kişi olduğundan haberim yoktu. Demek Emniyet müdürleri ve milletvekilleri, kendilerinin halledemiyecekleri işleri bu mafya babasına hallettiriyorlardı.

"Peki bölge müdürü bu adamı tanımıyor muydu?"

"Tanımaz olmaz mı?"

"Yani onun mafya olduğunu biliyordu."

"Tabii biliyordu. Çünkü bölge müdürü de mafya"

İstihbarat müdürünün son cümlesini şaka olarak algıladım. Ama sonuç olarak, o servisten rapor olumlu gelmeyince, ben de kredi önerisinde bulunmadım. Bir kaç kere sonucu bana sordularsa da Genel Müdürlükten kredi çıkmadığını söyledim. Sonra onlar da bir daha aramadılar.

******

Öykü: 2

O yıllarda Patagonya en büyük ekonomik krizlerinden birini yaşıyordu. Ülke, döviz sıkıntısı çekiyor, enflasyon yükselmiş, para her gün değer kaybediyordu. Bu durumda bankaların kaynağı olan mevduat bulmak da çok önemliydi. Çok parası olan kişiler ise bizim hedef kitlemizdi. Son zamanlarda tanıştığım eski bir bankacıyla onun tanıdığı ve aynı zamanda Patagonya vergi rekortmeni olan genelev patroniçesiyle beni tanıştırmasını istedim. Kendisi ricamı kırmadı ve benim için bir randevu aldı. Kadının yeri lüks bir muhitte olmasına rağmen irtibat bürosu ve işyeri olarak kullandığı dairesine girdiğimde çok şaşırdım. Etraf çok dağınıktı. İçerde kesif bir sigara dumanı vardı. Parasının ve gayrimenkullerinin hesabını bilmeyen patroniçenin üzerinde ucuz bir esofman vardı. Tozdan zor görünen, içinde gençlik fotoğraflarının bulunduğu tozlu çerçeveler duvara dayalı olarak durmaktaydı. İçerde iki kanepe ve bir koltuk vardı. Etrafta ayak işlerini gören bir kaç tane çocuk bulunuyordu. Kadının yanında mali işlerine baktığını tahmin ettiğim bir kişi daha vardı. Eski bankacı olan arkadaşım beni genelev patroniçesiyle tanıştırdı. Kadının ilk işi bana bir sigara ikram etmek oldu. "Al iç, sigara içmek iyidir." sözüne karşılık sigara kullanmadığımı söyledim. Kadının mirasçısı olup olmadığını merak ediyordum. Mali konulara girmeden önce çocuklarının olup olmadığını sordum. Bana verdiği cevapta "Hiç sorma bir tane hayırsız oğlum var, yüzünü görmek istemiyorum. İşi gücü para yemek. Hiç kimseye faydası yok. Ona en sonunda dedim ki, gel ayda 20.000 $ al, benim gözüme gözükmeden git." Söylediği para gerçekten çok büyüktü. Harçlık olarak ayda yirmibin dolar. Kadınla yaptığımız görüşmede paralarının bir kısmını bizim bankaya getirdi. Ancak o arada ilgimi çeken bir olay oldu.

Kendisine bir telefon geldi. Telefondaki kişiyle isminle hitap ederken, adamın adının sonuna cim ekliyordu. Sonunda telefonu kapatırken "Merak etme, akşama elinde bil" dedi, sonra da bana dönerek, "Telefondaki kimdi? biliyor musun?" dedi. Telefonda konuştuğu isimde bir çok tanıdığım vardı. "Yok bilmiyorum" dedim. "Arayan bakandı. Bu akşam için benim özel kolleksiyonumdan kız istedi." Ben şaşırdım. "Kendisine mi?" Aklıma o an eski bir bakanın Aynur Aydan'la olan macerası geldi. Adam o yüzden bakanlıktan olmuştu. "Yok hayır, yurt dışından misafirleri varmış. Onun için istedi." sonra da devam etti. Bakanlar beni bu konuda sık sık arar. Yurt dışından kadın ve kıza meraklı başka devletlerin ileri gelenlerine ufak bir ikrammış yaptıkları." Daha önce de buna benzer haberler duymuştum ama birinci ağızdan duyunca "Demek duyduklarım doğruymuş" demekten kendimi alamadım.

Bu öyküyü yazarken aklıma İtalyan Başbakanı geldi. Berlusconi Türkiye'ye geldiğinde Türkiye'nin başbakanından böyle bir talepte bulunabilir mi? Malum, kendisi kıza ve kadına çok düşkündür de....Bu durum karşısında Türkiye Başbakanı nasıl bir tavır takınır?

Merak işte....

Ama artık beni hiç ilgilendirmiyor.

Yarın bir süreliğine Patagonya'ya gidiyorum.

 
Toplam blog
: 974
: 3444
Kayıt tarihi
: 16.01.07
 
 

2017 Basın özgürlük endeksine göre 180 ülkeden 155. sırada olan ülkemizde yemek tarifleri  ve tel..