Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Kasım '13

 
Kategori
Sinema
 

Benim Dünyam, Uğur Yücel ve sonuç !

Benim Dünyam, Uğur Yücel ve sonuç !
 

resimler alıntıdır


Dün eşimin isteği ile daha önce gitmek istediğimiz fakat gidemediğimiz filme gittik. Sabah 11 matinesi idi ve salonda toplam dokuz kişiydik. Sonunda film başladı ve ilk etkili sözcük  “siyah” sözcüğünü duydum. Çok farklı hislerle filmi izledim.  Sinemadan çıkınca eşim bununla da ilgili yazarsın dedi. Bu evrede interne le olan sıkıntım nedeni ile dün yazamadım. Bugün blog da aynı konu işlenmişti. Okudum bakış açılarımız farklı idi ve bunun üzerine farkı belirtmek için yazmaya başladım. Önce  her zamanki gibi araştırmamı yaptım. Şimdi yorumuma başlayabilirim.

 

 

 

dün3 

İncelemek, araştırmak çok önemli. Gerçeğe ulaşmak için araştırmak gerekiyor. İlk hayal kırıklığım filmin bir uyarlama olması ile başladı. Bir yorumcu kardeşimizin ifadesi ile “Benim Dünyam, Sanjay Leela Bhansali’nin 2005 yapımı Black filminden uyarlama, neredeyse yakın denklemli kopyası. Gerçi o da Hollywood yapımı Miracle Worker filminin uyarlaması ama Bhansali bir hayli değişiklik yapmıştı senaryoda! “  Bu yorumları görünce ne yapmak gerek hemen “Black”  filmine gidersiniz. Parça parça seyrettim. Dendiği gibi bir uyarlama adeta bir kopyası olduğunu gördüm. “Benim Dünyam” filmini beğendin mi derseniz evet beğendim.  Hatta bugüne kadar seyrettiğim en iyi olarak yorumladığım ” Babam ve Oğlum” dan daha çok beğendim. Neden beğendiğim ise alt satırlarda olacak.  Burada sorun uyarlama olması idi. Artık senaryo konusunda çok daha iyi yollar almamız gerektiğini düşünüyorum. Zaman, zaman uyarlamalarda gerekli , fakat her yönüyle bizim dediğimiz filmlere ihtiyacımız var. Tabi bu kalitede ve üstünde olmak şartıyla.

Film 2 yaşında bir kızın o yıllarda geçirdiği hastalık sonrası sağır ve kör olmasını  ve hayatını anlatıyor. Diğer yorumlardan filmin devamını okuyabilirsiniz. Burada sanılır ki ufak kız çocuğunun iki yetisi yoktur. Hayır aslında üç yetisi yoktur. Kördür, sağırdır. Sağır olmasının getirdiği üçüncü yetisi de maalesef dumura uğramış durumdadır. Kişinin konuşma yetisi yoktur. İşitse idi konuşabilirdi. İşitemediği için anlamsız sesler çıkarıyordu. Bu çocuğa öğretilen zordu. Çocuk göremeyecek, fakat sağır bir insanın işaret dilini öğrenecek. “Siyah” renk adeta beyaza dönecek. Zor olan ve başarılması adeta imkansız olan buydu. Temas ile öğrenmekten başka çaresi yoktu. Macit Hoca bir kelimeyi temasla öğretmemişti. Bu sözcük ” İmkansız” sözcüğü idi. Filmi seyrederken gözyaşlarım akıyordu ve hıçkırmamak için kendimi zor tutuyordum.  Pekiyi neden ağlıyordum? İşte duygularım.

dün1 

Bir konuyu belirtmek durumundayım. Her konuda olduğu gibi inançlarımla beraberdim. İlk etkilendiğim yer çocuğun boynuna asılı olan ”çıngırak” tı. Kendi acizliğimiz çocuğa yüklüyorduk. Allah(c.c) ın yarattığı  en değerli varlık üç duyusundan noksan diye iki duyusunu da yok sayıyor ve  bir hayvan gibi görebiliyorduk. İşte bu insanlıktan nasibimizi almadığımızın bir göstergesi idi. Senelerce engelli insanlar hor görülmedi mi. Şimdi de   hor görülmüyor mu. Veya acınmıyor mu?  Toplumsal görevimizi ne kadarıyla yapabiliyoruz. Bir babayı görüyoruz. Öz eleştiriden uzak bir baba. Kolaycılığa kaçmış bir baba. Rahman ve Rahim olan Allah(c.c) bu dünya sınamasında bu kullara kayıtsız kabullenmeyi mi yoksa akıl yolu ile mücadeleyi mi öğütlüyor. Babalık ve analık görevinin ne denli kulsal bir görev olduğunu henüz anlayamadık mı. Filmde bir noktayı daha görüyoruz. Resmin bütününe bakmayı öğretiyor. Bir çocukla ilgilenirken diğer çocuğu ihmal edilmesi, onun da bir ruh taşıdığının anlaşılmaması resmin sadece bir yönüne baktığımızı anlatmıyor mu?

Bunların önünde başka bir konu var. Rahman ve Rahim olan Allah(c.c) Kur’a-ı Kerim’de ayetlerinde ” Ne kadar az şükrediyorsunuz” demektedir. Acaba Allah(c.c) ın nimeti lüks arabaya binmek, şatafatlı elbiseler almak, ona buna caka satmak mıdır. Bu filmi seyrederken ve gözyaşları içinde kalırken dört konuyu hatırladım. “Diyojen” in eliyle bir çeşmeden su içen bir çocuğu gördüğünde tek eşyası olan bu da gerekmiyormuş diyerek tek sahip olduğu eşya “su kabını” atmasını, Veysel Karani’nin çok mutsuz görünüyorsun diye soru sorulduğunda  “ben hiç mutsuz olmadım ki” sözünü, Bursa kadısı iken “kaftanı ile ciğer satan Mahmud Hüdai hazretlerinin yolunu açan eskici babanın sözü olan ”Şeytan bir dakikada dünyanın bir ucundan gidebiliyor da Allah dostu neden Kabe’ye gidemesin” sözünü ve Hac görevinde “Arafat vakfesini”hatırladım. Şunu unutmamak gerek. En büyük lütuf su, toprak ve havayla birlikte bedenimizin temel ihtiyaçlarıdır. Bir idrar yapamayın ve tıp diliyle “glob” olun da göreyim, dişiniz zonkladığında ağrınızın olduğu yerde  “canınızın” olması basit örneklerdir. İnanın Ferrari sizi kurtaramaz.

Gelelim tekrar filme. Oyuncular rollerini çok iyi oynamışlardı. Bir uyarlama idi fakat iyi uyarlanmıştı. Yazdığımdan daha fazla dersler çıkarılabilecek bir film idi. Beren Saat ve Uğur Yücel başta olmak üzere tüm oyuncuları ve ekip arkadaşlarını tebrik ederim. Bazı eleştirilerin ağır olduğunu düşünüyorum. İşaret dilini yapabildi mi diye. Unutmayalım ki kör bir kız temasla öğreniyor.

Bu camiadan beklentim ise muhakkak ki yer yer uyarlamalar olacak. Fakat senaryosu dahil bu kalitede topluma mesaj veren filmlerin olmasıdır. Artık kimin eli kimin cebinde özellikteki, aşk ve meşkle ilgili diziler yerine kaliteli yapımları bekliyoruz. Saygılar…

www.selcukefendi.com  sayfasında yayınlanmıştır

 
Toplam blog
: 81
: 1191
Kayıt tarihi
: 13.02.11
 
 

Ben kimim? Ben 55 yaşında hekimlik sanatını icra eden bir kişiyim. Adım Selçuk Şensöz. Bugün için..