Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Temmuz '14

 
Kategori
Tarih
 

Benim Fener alaylarım ve Barbaros’un görkemli yürüyüşü!

Benim Fener alaylarım ve Barbaros’un görkemli yürüyüşü!
 

Barbaros


Çocukken fener alaylarını çok severdim. Birçok şehirde izlemişimdir.

Genellikle cadde üzerinde evlerde otururduk. Pencereden ya da balkondan fener alayını izler kardeşlerimle alkışlardık.

Çok etkilenirdik. Çok gösterişli gelirdi, çok heyecanlanırdık.

Şimdi sizi görkemli bir merasime götüreceğim. Ya da ben anlatacağım sizler lütfen gözlerinizin önüne getiriniz!

Ben okuduğumda şatafatından ve görkeminden oldukça etkilendim.

Tabi anlatacağım bu günün koşullarında çokda önemli gelmeyebilir sizlere ama Kanuni Sultan Süleyman döneminde yaşandığını düşünün lütfen ve başrolde oynayan zatı muhteremin de Barbaros Hayrettin Paşa olduğunu bilin…

Barbaros Hayrettin Paşa Cezayir’i zaptetmiş ve buraya da üs’sünü kurmuş. Bir süre sonra ona saraydan davet gelmiş. Kanuni Sultan Süleyman’ın daveti, elbette ki çok önemli ve çok heyecanlı bir olay!

Barbaros Hayrettin Paşa, tüm hazırlıklarını yapmış, yanına 18 amiralini almış, İstanbul’a gelmek üzere harekete geçmiş.

Büyük gün geçen zamanlardan sonra gelmiş. Tarih, 27 Aralık 1533 Barbaros Hayrettin Paşa ve maiyeti İstanbul limanına gelmişler.

Soğuk bir kış günü…

Soğuk havaya aldırmayan, ismi destanlaşmış ünlü denizciyi görmeye gelen İstanbul’lu onu bekliyormuş. Kalabalığı düşünün lütfen, sahil boyunca bir-iki yüzbin kişi ezilmek pahasına da olsa onu görmeye gelmişler.

Nasıl gelmesinler? Onun ismi efsane gibi, masallardaki kahramanlar gibi. Onun zaferleri dillerden düşmüyor.

Elbette görmek için bir hayli kalabalık olarak bekleyecekler!

Top atışları başlamış. Gemiler sahile yaklaşmış, heyecan dorukta!

Barbaros, amiralleri, yaverleri ve kalabalık maiyeti ile biraz şaşkın, oldukça heyecanlı ve bir hayli gururlu olarak kendilerini karşılamaya gelenlere bakıyorlarmış.

Tabi dillere şayan olan İstanbul’a ilk gelmenin heyecanı da bir hayli fazlaymış.

O zamanki İstanbul’u düşünelim. Göklere tırmanmaya çalışan, denizden bakıldığında İstanbul’un kendine has panoramasını mahveden gökdelenler yok, üst üstte çıkmış gibi duran saçma sapan yapılar yok. Uğultu halinde denize kadar gelen çirkin seslerle bezenmiş trafikten ise hiç eser yok!

Sadece İstanbul var.

İstanbul bütün esrarengiz haliyle, incilerle dizilmiş gibi duran boğazıyla, yapılmış ve yapılanmaya devam eden cami ve minareleri ile karşılıyomuş koca Denizciyi…

Barbaros Hayrettin Paşa’da oldukça hazırlıklı gelmiş. Kendinin efsane gibi bilinmesinden bir noktada haberdar! Bir çeşit gösteri yapması gerekiyormuş elbette.

Nihayet gösteri başlamış.

Gemilerden inenler sıraya geçiyorlar, daha önceden hazırlıkları yapılmış olan gösterişli yürüyüşleri için bekliyorlarmış.

Birçeşit benim çocukluğumdaki fener alayı gibi.

Eksikleri gece olmaması, lambaların olmayışı!

Fazlalıkları hiçbir fener alayının bu kadar muhteşem olamayacağı!

En önde 200 esir gidiyormuş ama öyle elleri kolları boş olarak yürümüyorlarmış. Altın ve gümüş ganimetleri taşıyorlarmış.

Onların arkasından asilzadeler geliyormuş, onlar Avrupalı esirlermiş. Avrupa’nın her milletinden esir alınmış asilzadeler!

Bir hayli önemli şahsiyetler kimi genarel, kimi amiralmiş.

Peşlerinden delikanlılar kafilesi denilen bir topluluk ilerliyormuş ki, bunlarda iki yüz köleden oluşuyormuş.

Yine iki yüz esir çocuk onların ardından kafileyi takip ediyormuş.

Burada bir ayrıntıyı yazmadan geçmemek gerikiyor. Başlarında ve boyunlarında mücevherler varmış. Omuzlarında altın ve gümüş telleri olan kıymetli kumaş topları taşıyorlarmış.

Onları takip eden topluluk!

Hemen yazılıp geçilecek gibi değil. Bu sıradakiler Avrupa’nın en güzel kızlarından oluşmuş cariyeler topluluğuymuş. Çok güzel giyinmişler ve mücevherler içinde güzellikleri ve takıları ile pırıl pırıl parlıyorlarmış.

Herhalde sona erdi diye düşünüyorsunuz ama bitmedi. Dahası var.

Yüz develik kervan var sırada!

Kervanın taşıdığı ise ganimet eşyalar!

Arkasından da Afrika’nın en nadir hayvanları geliyormuş!

Görkeme bakınız, bu hayvanlar altın ve gümüş zincirlerle bağlıymış. Zenginliğe inanmak mümkün değil. Bayağı bildiğiniz hazineler ayaklanmış yürüyormuş.

Hayvanları bakıcıları yönlendiriyormuş.

Şimdi sıra Barbaros Hayrettin Paşa’ya geldi…

O bütün bu şatafatın içinde oldukça sadeymiş.

Onunla birlikte maiyyeti ile Türk leventleri yürüyorlarmış.

Barbaros kendinden emin, etrafını sert bakışlarla süzen, çok az gülümseyen, bir hayli heybetli olarak kalabalığın arasından bütün azemeti ile yürüyormuş.

Bu yürüyüş Topkapı Sarayı'na kadar sürmüş.

Bazen okuduğunuz bir yazı sizi uzaklara götürür ya aynen öyle oldu.

Bu muhteşem gösteri benim çocukluğumdaki oldukça mütavazi fener alaylarını bana hatırlattı.

Ben o zamanlar daha azametlisi yoktur, ne kadar güzel derdim, hayranlıkla izlerdim. Çoğu zaman rüyalarıma girerdi. Rengârenk ışıklar olurdu, mücevherler olurdu. Benim görkemli fener alaylarında yine Barbaros’un kızları gibi dünya güzeli kızlar olurdu ama onlar dans ederdi.

Barbaros’un hayvanları olmazdı ama onların yerini çiçekler alırdı. Envai çeşitteki çiçekleri hayranlıkla izlerdim. Elbette yakışıklı delikanlılar olurdu belkide sadece bir prens olurdu.

O kadar gerilerde kaldı ki hatırlamak zor.

Böyle benim tabirimle iki arada bir derede okuduğum yazılar, küçük anlatılar gerilere seyehat ettirdiğinde hem okuduklarımdan hemde yaşadıklarımdan keyif alırım.

Tarih Barbaros Hayrettin Paşayı elbette satırlara sığmayacak kadar uzun anlatıyor.

Onun zaferleri elbette efsane,

Onun başarıları asırlardır hala dillerde…

Tarihte iz bırakanlar!

Mutlaka bir şekilde kendilerini hatırlatıyorlar.

Nur içinde yatsınlar…

 

 

Nazan Şara Şatana

 

 

 
Toplam blog
: 1731
: 4678
Kayıt tarihi
: 09.12.10
 
 

Turizmci; Genel müdür Yazar ; Romanlar, senaryolar müzikkaller... Sinema filmleri, TV filmleri.....