Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Ocak '14

 
Kategori
Öykü
 

Benim hikayem

Benim hikayem
 

Arda'm...


Genç delikanlı babası gibi inşaat işçisiydi, babasıyla şehir şehir dolaşır, nerede işçiye ihtiyaç varsa yevmiye ile orada çalışırlardı.  Genç kız ise bir anaokulu öğretmeniydi, uzun bir süre öğretmenlik yapmış ama şartlar gereği öğretmenliği bırakmak zorunda kalmıştı. Ve kader onları bir yerde buluşturacaktı... 

Genç kız İstanbul’ dan, delikanlı Ordu’ dan 3 ay arayla bir kurumun açtığı sınava ve mülakatlara girmiş ve bu sınavdan başarıyla geçmişlerdi. Oğlan güvenlik görevlisi, kız da bir şubede memur olarak işe başladılar. Birbirlerinden habersiz… Ta ki, şubenin güvenlik görevlisi yıllık izne çıkıp, yerine bu genç delikanlı görevlendirilene kadar.. Orada gördü genç kızı delikanlı, herkesten daha ağır başlı, daha hanfendi, daha yardım severdi… Hoşlanmıştı ondan.. Ama kız kendisine hiç bakmıyordu. Görevinin bittiği 15. Günün sonunda oğlan cesaretini topladı ve tam şubeden çıkarken kıza bir kahve içmeyi teklif etti. Kız şaşırdı, ne diyeceğini bilemeden hızla tamam dedi ama çıkıp gitti.. Çünkü iş arkadaşları eve gitmek için onu bekliyordu, onlardan ayrılıp nasıl gidecekti ki kahve içmeye…  Ne diyecekti onlara.. Oğlan da şaşırıp kalmıştı, hani kahve içmeye gideceklerdi, neden çekip gitti o halde.. Ama kız çok düşünceliydi, onu kırmak istemedi, arkadaşlarına işyerinde bir şey unuttum diyerek geri döndü ve aceleyle oğlana telefonunu verdi, kusura bakma sonra görüşürüz dedi ve gitti. Ve o gün buluşamadılar. 

Öyle tanıştılar…  Genç adam daha ilk buluşmada ailesinden, yaşam tarzından, bakış açılarından bahsedip niyetinin ciddi olduğunu belirtti. Beş ay sonra nişanlandılar, beş ay sonra da evlendiler.. 

Evlendiklerinde hemen çocukları olsun istemiyorlardı. Evliliğin ve bir ev kurmanın gerektirdiği tüm masrafları kendi başlarına yüklenmişlerdi.. Hem borçları vardı, hem nasılsa daha erkendi… 

Ancak umdukları gibi olmadı.. İki sene sonra artık bir çocuğumuz olsun dediklerinde, ha deyince çocuk olamayabileceğini öğrendiler.. Doktor herhangi bir problem yok dedi, hiçbir sebep yok.. Sadece olmuyor.. Acaba bir sorun olsaydı daha mı iyiydi, hiç olmazsa tedavisi belli olur, tedavi edilir, geçerdi.. ama sebepsizken ne gelirdi ki elden… Nasıl olacaktı şimdi.. Doktor bir senelik süreden sonra aşılama yapalım dedi.. 

Birinci aşılama başarılı sonuç vermişti, genç kız hamileydi.. Sevinçten ikisi de havalara uçtular. Ama uzun sürmedi.. Henüz on günlükken kalp atışlarının dinlenmesi için, bir öğle tatilinde güle oynaya kontrole gittiğinde, doktorlar bebeği göremedi.. Evet, tuhaf bir şekilde bebek sanki yok olmuştu.. Kürtajla temizlediklerinde, kadının içinden bir parçası kopmuştu. Ama daha sonra anlaşıldı ki, şeker hastalığı vardı kadının.. Diyabet değil, gizli şeker.. Ve aslında bilmeden yedikleri yüzünden kaybetmişti bebeğini.. Daha oluşamadan yok olup gitmişti.. Üç ay sonra tekrar denendi aşılama, ama tutmadı.. Üçüncü aşılama ise yine başarılıydı.. Ama kadın bu sefer sadece mutlu ve heyecanlı değildi, aynı zamanda korkuyordu da.. Ya bu bebeği de kaybederse… Artık diyetisyen kontrolündeydi, günde yemesi gereken altı öğünün listesi diyetisyeni tarafından hazırlanıyor, her haftası diyetisyen kontrolüyle geçiyordu. Hamileliğinin 3. Ayından itibaren insüline başladı. Her ana öğün öncesinde insülin olması gerekiyordu. İnsilünden artık kolları, parmakları mosmor olmuştu. Ama bu bebek çok önemliydi, onu kaybetmemek için her şey yapılmalıydı. Çoğu hamileler gibi canının istediğini yeme, istediğine aş erme gibi bir lüksü yoktu. Dokuz ay boyunca parmağının ucuyla bile tatlı sürmedi ağzına… Ama geçmişte bebeğini kaybetmiş olması onda başka bir duygu daha bırakmıştı; “ya bebeğime bir şey olursa” kaygısı.. Bu korku ve kaygılar bebek büyüdükçe çoğalıp “ya biri gece camdan girip ben uyurken karnımı bıçaklarsa” ya kadar ulaştığında artık doktor yardımı alması gerekiyordu. Çünkü bu kaygı ve korkular bebeğe de geçebilirdi. Hafif bir sakinleştirici ile tamamladı hamileliğini.. 23 Nisan da doğdu Arda bebek.. Bayram sevinciyle geldi hayatımıza… 

Herşey yolundaydı aslında, bir tek şey dışında.. Annenin hamileyken “bebeğime bir şey olursa” diye yaşadığı korku ve kaygı devam ediyordu. Ya düşerse, ya nefes alamazsa, ya gece biri eve girip bebeğimi kaçırırsa… Ben işe başladıktan sonra da “ya annem arayıp kötü bir haber verirse, ya parkta düşerse, ya oynarken kaçırırlarsa”.. ya kadar devam etti.. Dolayısıyla uzun bir süre daha ilaç tedavisi devam etti kadının. Bu korku ve kaygıların tamamen geçmesi ise ancak 4 yaşından sonra oldu… Ancak o zaman, çocuğunu Allah’ a emanet etmek dışında aslında yapabileceği bir şey olmadığına inandırabildi kendini. 

Evet, bu benim hikayem... Şimdi oğlum 9 yaşında… Ve O benim dünyam… 

Defalarca tüp bebek deneyip hamile kalamayan veya hamile kalıp belli bir aya geldiğinde bebeğini düşüren arkadaşlarım var… Eğer aşılama ile olmasaydı bizim tüp bebek deneme şansımız da olmayacaktı, çünkü maddi durumumuz buna müsait değildi. Allah’ıma her zaman bu süreci tüp bebek aşamasına kadar vardırmaması için dualar ettim. Allahıma çok şükürler olsun, dualarım kabul oldu… 

Çocuk istediği halde çocuğu olmayan her anne babanın dualarının gerçekleşmesi dileklerimle, 

Sevgiyle kalın…

 
Toplam blog
: 38
: 1605
Kayıt tarihi
: 10.08.11
 
 

İstanbul doğumluyum. İçimden geldiğinde yazmak ve yazılarımı sizlerle paylaşmak için buradayım.  ..