Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Aralık '06

 
Kategori
İstanbul
 

Benim köyüm

Ben kesinlikle geçmişe özlem duyan bir kişiyim. Tamam teknoloji güzel, Şehirlerin gelişmesi de çok güzel ama bu gelişimin hızı ne olmalı ve nasıl olmalı?

Ben çevre mühendisi değilim hatta mühendis bile değilim. Çok garip: Teknolojiyi yakından takip etmesi gereken bir bankacıyım. Babam bir ilkokul öğretmeniydi. Ve tayini ben çok küçükken İstanbul’un bir köyüne çıkmış. Ben 10 yaşıma kadar bu küçük köyde yaşadım. İstanbul’un bir köyünde. Evet yanlış duymadınız, çok değil 22 yıl önce İstanbul’da bir köyde yaşıyordum. Günün belli saatlerinde minibüs ve otobüs olan, çoğu zaman en yakın yerleşim yerinden araç beklemek yerine yarım saat yürümeyi göze aldığımız bir köy.

Geçenlerde gittim küçük köyüme. Apartmanlar, otobanlar, villalar ve alışveriş merkezleri arasında sıkışmıştı. Tüm o bomboş araziler evlerle dolmuştu. Bulamadım başta. Nasıl bulabilirdim ki? Okulumu yıkıp yenisini yapmışlar. Tarihi yıkık bir köşk vardı, onu aradı gözlerim. Okulun tam arkasında bomboş arazideydi. Her yeri taradım, yok bulamadım. Tam umudu kesmiştim ki, babamı tanıyan bir köylüye rastladım. Beni de hatırladı, hocanın kızını… Hocanın kızı büyümüş, oğlu bile olmuştu. Adam kendini tanıttı. Yüzü tanıdıkdı ama çıkaramadım. Meğerse adamcağız benim bakkal amcammış. Demez mi bana ‘benden hep gofret alırdın sen’. Neyse bulduk köşkü, okulu bulduk. Köyün çeşmesi, köy meydanına bakan kahvesi, eskimiş köy evleri ve camisi hatta yolları bile aynen duruyordu. Çocukken oyun oynadığım evler, yollar aynı yerdeydi. Okulun bahçesinde yer alan su deposunun üzerinde ekili asmalar da duruyordu. Kimbilir kaçgün bir kız çocuğunun evciliklerine tanık olmuşlardı? Küçük ayaklarımla su deposuna çıkışımı hatırladım birden. Plastik bebeklerim, oyuncak tabak, çanak ve fincanlarımla kurduğum oyunları. Sonra yakın arkadaşım Seher’in evi gözüme ilişti. Seher artık İzmir’de 2 çocuğu ve eşi ile yaşıyordu. Ama evleri hala duruyordu. Top oynadığımız koca balkonu taşıyan direkler çatlamış ve ev adeta harabe olmuştu. Ama yine de ben o balkona baktığımda oyun oynayan çocukları hatırlıyordum. Köy meydanındaki kahvede yine işsiz erkekler oturmuş çevrelerine baklıyorlardı. Ben fotoğraf makinasını aldım elime. Çeşmemin, okulumun, kahvemin, muhtarlığımın ve camimin fotoğrafını çektim. Birkaç şaşkın bakışı üzerimde hissettim. Neden fotoğraf çektiğimi anlamaya çalışan meraklı bakışları….. Köyüm eskise de, yıpransa da oracıkda duruyordu. Etrafıma yapılan çirkin betonharme apartmanları, otobanları yık, işte tüm şehirleşmeye direnen güzel köyüm ortaya çıkacaktı. Bilmem inanır mısınız? Oyle çok ormanlık ve boş arazi vardı ki köyün civarında, Annem ve ben köylü kadınlarla beraber çalı çırpı toplamaya bile çıkardık. Ben ve arkadaşım Seher birbirimize seslenir ve sessizlikte yankılanan sesimizi dinlerdik. Tarihi köşkün yanındaki boşluk arazinin hemen yanından, yani şuan otoban olan yoldan geçen tek tük hususi arabalara bakar ve en güzelini seçerdik. Tüm gün saysak 10 araba geçmezdi. Aynı yerde hıdırellez kutlamalarını yapar, ateş üzerinden atlardık.

Eğer benim bu yazımı okuma sabrını gösterebilseydiniz, bir çocuk kalbinin kaldığı bir zamanlar İstabul’a uzak, şimdi İstanbul olmuş bu köyü merak etmişsinizdir. Hani gazetelerde boy boy depreme dayanıklı, oyun bahçeli, alışveriş merkezli apartman daireleri satılan, İstanbul’a 5-10 dakika diye bahsedilen yer yani benim köyüm. Çekmeköy….

 
Toplam blog
: 9
: 816
Kayıt tarihi
: 25.12.06
 
 

1974 Yalova dogumluyum. Evliyim ve 1 çocuk annesiyim. Mesleğim bankacılık... Konuşmayı, dinlemeyi,..