Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Ocak '18

 
Kategori
Deneme
 

Benim Köyümde Önce Kadınlar Uyanır, Sonra Güneş Doğardı!...

Benim Köyümde Önce Kadınlar Uyanır, Sonra Güneş Doğardı!...
 

Acıpayam Karahöyük Köyü


Bizim köyde kadınlar uyanır, sonra güneş doğardı; Kadın dediğin güneş üstüne doğmadan uyanmalı derdi rahmetli “Anam”, çünkü bereketi kaçarmış evin, rızkı kesilirmiş o insanların, öyle derdi hep. Çatlamış dudaklarından dualar süzülürdü sabahın soğuğunda. Buz tutardı yazmasındaki oyalar… Elleri hamur kokardı her daim. Sanki annem demek hamur demekti.

2017 yılın son Pazar günü için komşu kadınları benim hatun dahil erkeleri sürpriz yaptılar, hep birlikte forum çamlıkta “Ayla” Filmine gittik. Biletleri bayanlar almış bize sadece seyretmek kaldı. 'Ayla', Türkiye sinema sektörü temsilcilerinin oylarıyla dünyanın en prestijli sinema ödüllerinden Oscar'da “yabancı dilde en iyi film” dalında Türkiye'yi temsil etmek üzere seçilmiş.

Film, Kore Savaşı'nda yaşanan gerçek ve çok dramatik bir hikaye. Ayla filmi Kore Savaşı'nda gerçekleşen ve gerçek bir hikayeden uyarlanan Kahramanmaraşlı Astsubay Süleyman Dilbirliği ile Ayla adı verilen kız çocuğunun hikayesini anlatıyor. Yakında televizyona düşer gerçekten insanlık dersi veren müthiş bir hikaye herkesin seyretmesini tavsiye ederim. Konumuz sinema falan değil, sinema locasında komşuları beklerken bir çift arasında geçen beyhude iletişim.  

Hayatta en sinir olduğum, yapmacık ilişkiye sahip insan tiplemeleridir. Karşındaki insana sevgini belirtmek için arkasında gollum gibi dolanmana gerek yoktur. Kış mevsimi yağmur kar falan kabuğuna çekiliyor insanlar. O yüzden kadınlar sosyallik olsun diye sinema programını düşünmüşler iyi etmişler. Beş altı komşu geride kalan komşularımızı salonda beklerken bir çift birbirleriyle konuşurken her kelimelerinin sonuna "bülbülüm" "aşkım" gibi sözcükler ekliyorlardı. Birde bize bakıp sanki bu onlar için ilişkilerinin yolunda gittiğinin bir göstergesi olduğunu göstermek istiyor izlenimi veriyorlardı.

Çiftlerden dişi olanı "aşkııam" şeklindeki hitabı şımarık çocuk taklidi yaparak dudaklarını büzüştürerek konuşması sinir bozucu, daha acısı erkek tarafın da aynı şekilde dudaklarını büzüştürerek "evet ama bülbülüm" şeklinde devam etmesini tahammül edemedim.

Çiftlerden erkeği dedim ki, senin bülbülün sen sabah işe gidince tekrar yatanlardan galiba dedim.

- erkek, hayret nerden bildin ama biraz eksik bildin dedi.

- eksiği nedir dedim.

- erkek, ben sabah işe giderken bülbülün hiç haberi olmaz akşam eve gelince beni görür dedi.

- erkek, bana tekrar sordu nasıl bildin “bülbülün” uykucu olduğuna dedi!..

- dostum sen kendin söylüyorsun bülbülüm diye bülbül sabah uykusuna dalan meşhur kuş, olsa olsa sende eşini bundan dolayı kinayeli olarak bu isimle hitap ediyorsun bunu anlamak zor değil dedim. Erkek bravo bravo dedi bana.

Erkekte tanıştık meğer bizim (Tahtalı) Pınarbaşı köyündenmiş.  Ona dedim ki; “ben köyden Denizli’ye gelirken bazı şeyler geride kaldı, bazıları benimle geldi. Ama sen hiç bir şey getirememişin be dostum” dedim.

-erkek, “bu kadın ve Denizli bir güzel çalkaladı beni içinde. Bu kadını sırtlamaktan ve eğlemekten yoruldum” dedi... anam dedi, anam var ya anam dedi iç çekti, Pınarbaşı’lı dostum garibim… Belli ki Baba ocağında anasının evlatları için, evin geçimi için, ne çileler çektiğini hatırladı sanırım…

Analar öyledir. Benim Anam her şeye yeterdi rahmetlik nurlar içinde yatsın canım anam! Çünkü köyde Anne demek yetmek demekti. Ağrıyan yerlerini susturur, acıyan göğsünü bastırırdı. İşi gücü, ev işi, kır işi, ama akşam olunca ocakta yemeği vardı anamın. Bir ıhlamurla geçiştirirdi soğuk algınlığını, bir tatlı tebessüm gülümsemesiyle gönül darlığını giderirdi hem kendinin hem biz evlatlarının. Akşam olunca evinin perdesini kapatmaya alışkın elleri, bir de her sabah bahçede sulamayı farz edindiği gülleri çiçekleri vardı. Kimse öksüz değildi o varken, kimse sahipsiz değildi. Çünkü anne demek sahip demekti… Ezandan önce uyanırdı canım anam. Güneşi kucağına alır, yorganımızın içine saklardı. Kınalı ellerinde tezek tutan parmakları vardı, gece yufka ekmeği yapmak için çıkarttığı çıtırtılar beyaz bir gece gibi kalbime batardı. Yorgunluk gözlerinden damlardı, çünkü anne demek yorulmak demekti. Çünkü anne demek ömrünü bağışlamak demekti…

- köyde anam çamaşırını bulaşığını hep elinde yıkadı, şimdikiler makinelerde yıkıyor.

- köyde doğru dürüst banyomuz yoktu büyük leğenlerde yıkadı anam bizleri cimdirerek.  Şimdi kuvette jakuzide banyo yapılıyor.

- köyde kadınlar güneş doğmadan kalkar tarlaya gider, şehirdekiler eşleri sabah işe gidince tekrar yatar.

- köy kadını misafirseverdir, ne zaman kim gelse çayı hazırdır. Şehirdekiler ise bi kaç gün önceden haberdar edilir.

- köy kadını tarlada güneşte esmerleşmiştir, şehirdekiler ise yazın denizde güneş banyosunda esmerleşir.

- köy kadınımız yine de hayatından memnundur, şehirdekiler ise bi türlü mutlu olamaz.

Bizim Pınarbaşı’lı bana “Bülbülüne” anlattı sinemanın 4 nolu salon giriş kapısında. ”Benim Bülbül sabah kalkar kalmaz yatağından, aç karnına bir sigara yakar. O esnada üst komşunun hanımı bülbülün sigara kokusunu duyunca, ya onlarda, ya da bizde kahvaltıya çağırırlar birbirlerine. Zaten ben akşama kadar doluyorum, akşam eve geldiğimde bülbüle kızdığımı belli etmem...

Her sabahın köründe, işine kahvaltı yapmadan giden ben... Neymiş bülbüle çiçek almıyormuşum, Neymiş sinemaya götürmüyormuşum, neymiş pek romantik değilmişim ayıptır söylemesi benim bülbül bu” dedi.

Pınarbaşı’lı bir ara gerilere döndü bana sizin dedi; “şose yolunda sigara içerek yürüyen genç delikanlıları, kahve önünde tahta sandalyelerde muhabbet eden gençleri yaşlıları, bahçede ekmek yapan kadınları özledim” dedi...

Bu adamın yüreği daralmış haykıracak boşalacak yer arıyordu, ama bir gözü de ‘bülbülünde’ o yanımıza yaklaştığında bizim ki hemen konuyu değiştiriyordu…  

Bizim Pınarbaşı’lının bülbülü meğerse adamın içine yemiş. Ona kalbimde umut ve aklında huzur olsun ömrün uzun olsun dedim.

Erkeğin durumu beni bir sürü insan ve aklımda iyi-kötü pek çok düşünce oluşturdu. Bir süre erkeğin yüzüne bakıp öylece kaldım sonra önüme döndüm, sağıma soluma bakındım. Yanımda güzel yüzlü insanlar, eşim, komşularım hepsi sevecen, kalbim mutlu ve içim huzurlu şükür dedim...

Aslınsa mutluluk; Ateştir.. Kahırdır... Azaptır...Istıraptır.. Çiledir... Belki de ömür boyu sürecek bir hasrettir.. Kısacası mutluluk zordur. Ve ancak zora talip olanlar mutlu olmak hakkına sahiptirler bence...

 

 
Toplam blog
: 30
: 411
Kayıt tarihi
: 18.01.18
 
 

Denizli Valiliği Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğünden emekli. Denizli'de Merkezde Yaşıyor. ..