Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Şubat '17

 
Kategori
Güncel
 

Benim oğlum bina okur döner döner yine okur

Benim oğlum bina okur döner döner yine okur
 

Objektifimden Zilkale - Çamlıhemşin


Güzel bir hafta sonu geçirdim.
Havanın da güzel olması sebebiyle açık havada olabilmek, gelmekte olan baharın ilk kıpırdanışlarını izlemek ruhuma iyi geldi.
Sinemaya gittim ve Oscar' a aday filmlerden birini daha izledim ama çok beğenmedim.
Fotoğraflar çektim.
Arşivimdeki fotoğrafları düzenledim.
Instagram hesabıma yeni fotoğraflar ekledim, başkalarının çektiği çok güzel fotoğrafları keşfettim.
Yazılar okudum, kitap okudum.
Çevremi gözlemledim. Metroda, yolda, restoranda, kafede oturan, gülen, konuşan insanları izledim. 
Bunların hepsini nasıl yapabildim ? Gözlerim sayesinde elbette.
Bana 5 duyu organı  içinde  en değerli olanı hangisidir diye sorsalar, cevabım kesinlikle göz olur. 

Göz çukurlarımızda bulunan bu küçük ve hareket eden bilyeler vücudumuzun en karmaşık yapılarından biriymiş bilim adamlarına göre. 

Gözlerimiz sayesinde bakabiliyoruz ancak görebilmek, onun daha ötesinde zihinde ve kalpte gerçekleşen bir durum kuşkusuz. 

Bakmak, yüzeysel ve kısa süreli bir eylemken; görmek, daha uzun ve derin bir düşünme ve sorgulama eylemi. 
Yaşam;  hızla akan, bazen açık bazen de gizli pek çok resim gösteriyor  bize. 
Buna rağmen çoğumuz kendisine verilen bu çok değerli hediye ile o resimlere bakmayı tercih ediyor, görmeyi değil!
Çünkü görmek; daha fazla bilinç, daha fazla dikkat ve daha fazla yorum gerektiriyor.
Aynı şeye bakıyoruz ama çoğu zaman gördüklerimiz farklı. 
İşte bu görme farklılığı aslında herkesin kendi ruhsal ve zihinsel alıcılarının farklılığından kaynaklanıyor.
Ben görmeyi, baktığımızın ötesini de anlamaya, algılamaya  çalışmak olarak tanımlıyorum.

Çok küçükken kendi kendime severek oynadığım bir oyunu hatırlarım. Gökyüzüne ve bulutlara bakmayı ve o bulutların oluşturduğu şekilleri bir şeylere benzetip anlam çıkartmayı çok severdim.  Eminim bu oyun, hayal gücümüzün çok yüksek ve kalbimizin de çok daha temiz olduğu zamanlarda benim gibi pek çok çocuğun keşfettiği bir oyundur. 
Daha sonraları düşündüm ki, gördüklerimin arkasında da farklı bir şeyler olabileceğini ilk hissettiğim ve bütün görünenlerin arkasında olan ancak görünmeyen tek gerçeklikle ilk tanıştığım zamanlarmış o zamanlar.

Zaman içinde bu başka başka şekiller aldı. 
Çocukluktan çıkınca,  uzun bir süreyi bakmakla geçirmiş biri olarak yaşamın bir döneminde "  görebilme " nin  bana tekrar iade edilmiş olmasını kendim için çok büyük bir hediye ve aynı zamanda ders olarak gördüm.

Bilmek,  okumakla; okumak gözle , anlamak görmekle başlıyor.
Göz görmek için bir araç ama görmek sadece gözle olmuyor. 
Görmek seçicilik istiyor.

Göz çok karmaşık bir yapıya sahipmiş ama " görmek" çok daha kompleks bir durum bence.
Ne kadar görebildiğimi Allah bilir elbet ancak görmek için daha başka bir frekansta olmak lazım.
Bunu biliyorum! 

Çevremde de bakanları ve görenleri çok iyi ayırt edebiliyorum.
Görebilenler daha olgun, daha özgüvenli ve daha sade insanlar.
Boş konuşmuyor, boş sohbet ve ortamların içinde olmuyorlar.

" Beni görün ! " diye bir çabaları, uğraşları yok.
Onlar, kendilerinin daha fazla ne görebileceklerinin peşindeler.
Soruları farklı, yöntemleri farklı, aradıkları cevap farklı.
Kimileri kitaplar devirmemiş, belki okula bile gidememişler ama görerek okumuşlar hayatı da, insanı da.
Bu yüzden " şıp diye ! " anlıyorlar.
Başkalarının " Aferin " lerine ihtiyaçları yok!  Onların bekledikleri " Aferin " başka bir yerden.
Onlar her an okuyor.
Her baktığını görüyor çünkü! 
Anlam çıkarıyor.
Ders çıkarıyor.
Her resmin, onun görmesi için özel olarak kendisine sunulduğunu biliyor.

Dikkat eder ve istersek hepimiz görürüz.
Bunun için sadece gönülden bir bağ ve dingin bir ruh hali gerek ki gözümüz açılsın.
Perde kalksın.
Bakın o zaman nasıl görüyoruz. 
Gördüklerimiz bize neler anlatıyor ?  Her şey kendi dilince nasıl konuşuyor ? 

Yaradan bizim gibi konuşmuyor.  
Yarattıkları, gösterdikleri, işittirdikleri vasıtasıyla konuşuyor bizimle.
Bazen bir resimde, suda, taşta, konuştuğumuz bir yabancıda, tesadüfen açıp okuduğunuz bir yazı ya da sözde sadece bize özel, belki soru sorduracak, belki cevabı bulduracak anımsatmalar ya da işaretler var. 
Bazen anlık bazen uzun vadeli mesajlar...! 
Parçaları birleştirecek bir perspektiften bakılınca hiçbirinin  tesadüf olmadığını anlıyorsunuz.

Gözlerimi, ruhum dışarıyı izleyebilsin diye bedenimde açılmış iki küçük pencere sayarım.
Aynı şekilde başkalarının da bakınca benim içimi gördüğü pencereler onlar.
O pencerelerin camlarını hep temiz tutmalı. 

Diyeceksiniz, peki doğuştan kör olanlar ya da daha sonra bir şekilde görme yetisini kaybedenler bir şey okuyamıyor, anlamıyorlar mı hayattan ?
Elbette hayır...
Allah onların gözlerini alır ama çok daha geniş görme yetisini kalplerine, kulaklarına verir.
Bu da gösterilen bir işarettir işte! 
Bakar körler ayırt edilebilsin diye.

Niceleri bakıyor, baktığı için de görüyor, okuyor kendince. 
Görmezse anlayamaz, anlamazsa okuyamaz insan. 
Mesele de bu değil mi zaten ? 

Sözde ilim okur, bilim okur, felsefe okur, din okur çoğu...
" Benim oğlum bina okur, döner döner bi daha okur" a varır sonu ! 

 
Toplam blog
: 115
: 830
Kayıt tarihi
: 18.11.12
 
 

1967 yılında İstanbul'da doğdum.Hacettepe Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesinden 1988 yılınd..