Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Ağustos '07

 
Kategori
Siyaset
 

Benim üniformam yok!

Benim üniformam yok!
 

Bu yüzden ben Org. Büyükanıt’ın sözlerinin altına imzamı atarsam kimse rejim tehlikede diye yaygarayı basmaz. Rejimi korumak adına beni kendi rejimlerinin hukuksal yüzü olan recmlere mahkum etmez.

Ben Büyükanıt gibi karanlık güçleri boğacağız diyecek kadar cesaret sahibi olsam bile gücüm yok. Kimim ki ben; Nazım'ın diliyle en yalnız dalgadaki konserve kutusu... Bugün yazarım, bugün okunur; ama yarına kalmaz tortusu...

Ben ancak kelimelerimin ışığından ve benim gibi düşünen herkesin inancının gelecek asırlara gidecek ışık hızından emin olabilirim.

Ben şimdi umutlarım kadar fiziğe, kimyaya, matematiğe de inanmak durumundayım.

Suyun tersine akmayacağının kanıtlandığını, Chavarlie kanununa göre iki elementten birine fazla yüklenildiğinde öteki element tarafından bütün dengelerin bozulması anlamında tepki geleceğini bilirim.

Sodyum ve klorür birleştiğinde tuzun meydana gelmesi gibi, tadını tuzunu yitiren bir ortamda artık birilerinin bu durgun metebolizmaya hareket veren sodyumluğa soyunacağını, birilerininse mikropları yok eden klorür olarak sodyuma el vereceğini tahmin edebilirim.

O zaman bu yeni kurtuluş savaşında, bu henüz her malzemesi tamamlanmamış çorbada hepimizin tuzu olacağını bilirim. Benim üniformam yok!

Az gelişmiş, okuma yazması kıt, olsa da okuduğundan anladığı bir dilim ekmeğe bile katık olmayan bir ülkede demokrasinin maalesef lüks olduğunu söylerim.

Ampul ışığınınsa ancak lüks lambalarla aydınlanmış beyinlere güneş gibi geleceğini; benim düşünce güneşlerinin çevresinde turlar atan beynime ise bir zavallı mum kadar ışık veremeyeceğini ısrarla tekrar ederim…

Akıp giden zamanın yazmanı tarih benim doğrularımı kanıtlayacaktır nasıl olsa.

Ben burada, yahut bir başka yerde, yahut artık “hiçbir” yerde; bu kanıtın tüm insanları özgürlüklerle kucakladığı ana kadar sabırla beklerim…

Benim matematiğe ihtiyacım var şimdi.

İki kere iki sonsuza kadar dört etmeli ki ülkemin yanlış toplamalarla, sandıktan şüpheli çıkarmalarla geri geri gitmesi ihtimalini dert etmeyeyim.

Benim adalet’in bilim biçimi olan hukuka da ihtiyacım var şimdi. Cumhuriyetin artık modasının geçtiğini söyleyenleri, devletini şeriat simgeleri için mahkemelere verenleri gün geldiğinde dava edebileceğimi bilmeliyim.

Bu davanın hukuk kürsülerinden taşıp amaç olacağı gerçeğini, suyun bardakta taşması gibi fiziksel bir görsellik olarak algılayabileyim.

Benim üniformam yok.

Ben konuştuğumda kimse demokrasi elden gidiyor diye yaygara koparamaz.

Ben muhtıra da veremem. Ben ancak; bu günlerin bizim mücadelemiz sonucunda karanlıklardan çıkacağı anları sonraki nesle en onurlu bir hatıra olarak verebilirim.

Ben üniformam olmadığı için daha özgürüm şimdi.

Bana hiç kimse, üniformam olmadığı için gerçek inançlarımı söylerken bile üniformasına güveniyor diyemez.

Ben bilime inanırım.

Bazen üniformalıların da sert tavırlardan çok, hiç inkar edilemeyecek; gerçeklikleri hiç önlenemeyecek bilime inanmalarını, rahat olmalarını isterim.

Toplum biliminde yeri olan Akdeniz ırkı özelliklerini taşıyan bir ırka sömürgenlerin çok ta güvenmemesi gerektiğini yazar tarih bilimi…

O ateşli kanın, o yumurta kapıya gelene kadar bekleme rehavetini taşıyan tasasız DNA nın, yumurta kapıya geldiğinde kendi kalın kabuğunu bir şimşek gibi yırtıp kırarak çıkacağını söylerim…

Mikroskop altındaki Kırmızı beyaz yuvarların habis hücreleri yok etmesini izler gibi; bu biyolojik ritmin, Akdeniz kanı taşıyan beden iklimlerinde nasıl zaferler yaratacağını hayal ederim. Umut ederim.

İşte bu yüzden Üniformalılara, tarih biliminin geçmişteki o muazzam akışının iç karartıcı tekrarını yaşadığımız şu günlerde, karamsarlığa kapılmamalarını tavsiye ederim. Bilime rahle-i tedristen bakanları; asker olmadan da terhis etmesini bilir bu millet…

30 Ağustos zaferini bu yüzden biraz hüzünle, belki bayraklara ya da kalplerimiz üzerine takacağımız siyah kurdelelerle kutlayacağız yine de…

Üniformamızın yıldızları olmasa ne çıkar.

Uzaklarda bin bir aydınlıkla bizlerin uyanma saatini bekleyen bir güneşin çevresindeki AY VE YILDIZIMIZ VAR !…

Ampuller mi? Onların ışığı makam köşklerini, makam otomobillerini aydınlatır; geçkin zamanların sokak lambası gibi.

Karanlıkları boğacağız sözündeki bilimsellik burada da besbelli ortaya çıkar işte !…

Güneş ve yıldızların altında titrek bir ışıkla yanacak olan ampul ; bilimselliğe
dayanarak yadsıdığımız bu ampul; yatsılarda sönecektir elbette!

Sağlıklı bir kamu oyu bile oluşturamayacak kalabalıkların ittirmesiyle
başlayan bu pervasız, bu başıboş gidiş durduğunda ne mutlu ki bilim de haklı çıkacaktır; bizimle birlikte!

 
Toplam blog
: 94
: 608
Kayıt tarihi
: 04.10.06
 
 

1950'lerden sonra doğan her dünya insanı gibi, ardında pek çok takıntıyla gelen geçmiş zamanı, bilim..