Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Eylül '12

 
Kategori
Öykü
 

Benimsen,ver yüreğini

Kahverengi saçlarını savurarak oturdu kız boş iskemleye.
 
“ Kızıl… Kızıl olacak bu kez renkleri.”
 
Eliyle şöyle bir baktı İsmet saç diplerine.
 
“ Kızıl olacak dedim İsmet.”
 
“Tamam abla. Sen yeter ki iste. Hallederiz. Adamlarımız var.”
 
Bu espri biraz olsun güldürmüştü Naz’ın yüzünü.
 
“Gerginsin abla bugün.” derken delikanlı kızın omuzlarına boya damlamasın diye muşambadan önlüğü iliştirdi.
 
“Yok canım. Nerden çıkardın.”
 
“ Katalogdan kızıl tonu seçmek ister misin?”
 
Başını iki yana salladı Naz.
 
“Sen işini bilirsin. Sana bırakıyorum.”
 
“Peki, o zaman soğan kabuğu gölgeler atacağım koyu kızılın üzerine.”
 
Saç tutamlarını ayırarak sürmeye başladı İsmet fırçanın ucundaki boyayı kızın saçlarına.
 
Artık konuşmuyordu Naz. Elindeki dergiyi okuyor gibi görünmesine karşılık ya bir sayfada dakikalarca duruyor ya da peş peşe çeviriyordu sayfaları.
 
Kadıköy İskelesinden az önce yolcu ettiği vapura takılı kalmıştı gözleri.
 
“Gidemez diyordum son ana kadar gidemez. Beni bırakıp da gidemez.” diye düşündü kız.
 
“Ama gitti işte.” diye mırıldandı.
 
“Efendim abla. Bir şey mi dedin?”
 
Elini hafifçe kaldırarak “bir şey demedim” dedi kız ve bakışlarını eğdi derginin üzerine.
 
“Ne kadar da soğuktu sarılışı. Alnıma koyduğu o öpücük.” diye geçirirken içinden hissettiklerini gözleri buğulandı.
 
“Abla, şöyle geçer misin. Yıkayalım saçlarını.”
 
Ne zaman boyamıştı saçı İsmet?  Ne zaman sarılmıştı alüminyum folyeler saçlarına? Şaşırdı kız. Denileni yaptı. Şimdi sıcak su yayılıyordu saçlarına. Kapadı gözlerini. Suyun sesini hissediyordu kulaklarında. Vapurun giderken geride bıraktığı kar beyazı köpüklerin ardında kalan dalga sesleri ile eşleştiriyordu yüreğinin kıyısına vuran gözyaşlarını.
 
Havlunun uçlarının başına sımsıkı dolandığını hissetti Naz.
 
Fön makinesi hızlı hızlı çalışırken burnunun dibinde, başının çatlayacak derecede ağrıdığını duyumsadı. Fırçaya dolanan saçları ustalıkla şekillendiriyordu İsmet.
 
“Nasıl abla? Beğendin mi? Ahsen aynayı ver. Saçlarının güzelliğini gösterelim Naz Abla’ya.”
 
“Çok güzel olmuş İsmet. Her işin bir ustası var tabii.  Eline sağlık.” diyerek makyaj çantasını çıkardı Naz. Pembe pembe boyadı göz kapaklarını. Kirpiklerini rimelledi. Kırmızı gölgeler yaptı belli belirsiz. Allık fırçası elmacık kemiklerinin üzerindeydi şimdi. Dudaklarını çerçeveledi bordo kalemi ile. Ardından gezdirdi ruju dudaklarının üzerinde.
 
Aynadaki aksine baktı sonra. Gülümsedi kendine.
 
İçinde kopan fırtınaların aksine çok ama çok mükemmel görünüyordu işte.
 
“Borcum ne kadar İsmet?” diyerek denilen miktarı ödedi ve çıktı kuaförden. Yürüdü sahil boyunca. İlişti bir banka. Bir süre seyretti maviliği. Sevdiğini kendinden götüren maviliğe öfkeliydi aslında.  Derin bir nefes aldı ve daha bir yerleşti sanki oturduğu banka.
 
“ Evet… Deri değiştirir gibi değiştirdim saçımı başımı. Sanki düğüne gideceğim. Bu makyaj. Sanma ki gidişinin yasını tutuyorum Emre. Sanma ki üzgünüm. Bak düğün bayram bana bugün. Boynum bükük değil.” diyerek makyajını bozarak akan yaşların farkında olmadan gayri ihtiyari siliverdi gözlerini.
 
Yüzü karmakarışık olmuştu şimdi. Siyahlar pembeler birbirine karışmıştı. Ruhunu esir alan boz bulanık hava şimdi yüzüne de yansımıştı işte.
 
“Boynum bükük değil. Düğün bayram bana bugün. Beni düşünmeden, arkasında bıraktığı enkaza aldırmadan çekip giden biri için mi gözyaşı dökeceğim yani? Asla. Asla. Yanımda olmak istese… Gitmezdi zaten.” diyerek kıpırdandı huzursuzca.
 
“Martılar… Martılar siz de mi gidiyorsunuz yoksa başka diyarlara?” diyerek bakışlarını kaldırdı odaklandıkları yerden. Yanaklarındaki ıslaklıklara dokundu sonra.
 
“Neden ıslak o zaman gözlerim? Sanma ki senin için bu gözyaşları. Saç boyasının kokusu. Alerji yapar bana boya. Boynum bükük değil.  Boynu bükük kalan asker çiçekleri.  Lanet olsun sana Emre. Bana yaşattıklarını ömrüm olduğunca unutmayacağım. Seni nasıl sevmişim ben. Umutlarımı nasıl bağlamışım.” diyerek sanki Emre’yi orada bırakmışçasına fırladı oturduğu yerden ve hızlı adımlarla ilerledi Naz.Yürüdü, yürüdü, yürüdü.
 
Ve…
 
Durdu bir an için. Nereden geldiyse aklına Cemal Süreyya’nın dizeleri.
 
“Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git. 
Gözlerin durur mu onlarda gidiyorlar. Gitsinler.”dedi kendi kendine.
 
 Bir martılar duydu mısralardaki satırları, bir martılar.
 
Tüm hayal kırıklıklarını fırlattı attı denize.
 
Döndü arkasını ve yürüdü gitti Naz, bir kez olsun dönüp arkasına bakmadan.
 
Toplam blog
: 755
: 776
Kayıt tarihi
: 13.06.07
 
 

Ankara'da doğdum. İlk, orta, lise ve üniversite eğitimimi Ankara'da tamamladım. AÜİF iş idaresi b..