- Kategori
- Gündelik Yaşam
Benjamin Button ve "Kader" öğretisi
Facebook severlerdenim ben de. "Neden?" derseniz; dostların, arkadaşların, yıllardır görmediklerinin anlık iletileri ve paylaşımları ile bir tık uzağında olduğunu hissetmek, fotoğraflarından şimdi nerede ve ne yapıyor olduklarını bilmek bana iyi geliyor... Üstelik dozunda ve güvenlik ayarlarınızı alarak kullanırsanız bir zararını da göremiyorum.
Facebook hakkında yazılacak daha çook şey var, şu fotoğraf çekilme mevzusu mesela delicesine ve her anını deşifre etme sevdası insanların, yaşını büyük göstererek üye olan minicik öğrencilerimizin kullandıkları garip dil ve birbirleriyle diyalogları... Hepsi ayrı birer blog konusu; fakat ben az önce facebook'ta rastladığım mini video hakkında iki satır tıkırdatmak niyetindeyim.
"Benjamin Button'un Tuhaf Hikayesi " adlı Brad Pitt'in başrolünde olduğu ve fiziken yaşlı doğup gerçekten yaş aldıkça gençleşen en son da 80'lerinde bir bebek iken ölen bir adamın hikayesi bu... Başlı başına hepimizin hayat aşamalarının garip fakat dosdoğru anlatımı... Film aday olduğu pek çok dalda Oscar alamasa da tek kelimeyle harika, izlemeyenlere öneririm.
Az önce izlediğim mini video da filmin içinde beni çok etkileyen bir sahneyi içeriyordu." Kader " denilen şeyin aslında ne olduğunu. Hani mini mini pek çok bizimle alakası olmayan ayrıntının hayatımızı nasıl etkilediğini...
Bir trafik kazasının öyküsü bu: Kız kapıdan çıkar, bir adım atar ve gümm! Araba ona çarpar.
Ama aslında herşey anlık bir zamanlama oyunudur, küçücük bir detay bile farklı yaşanmış olsaydı bir kaç dakika öncesinden; araba yolunda gidecek, kız da karşıya geçiverecekti.
Filmi ve özellikle bu sahneyi izlemelisiniz. "Kader" denilen ve bizden çok önce bizim planlarımız ve isteklerimiz dışında çizilen bu zamanlama oyununu yüzünüze tüm gerçekliğiyle çarpıveriyor.
Sonra ne mi oluyor? Madem her şey önceden belli deyip hayatı boş vermiyorsunuz tabi ki; siz yine planlar yapıyorsunuz, hayaller kuruyorsunuz, önünüze çıkan seçeneklerden en uygununu akıllıca seçip hayatınıza yön veriyorsunuz.
Direksiyonu elinizde tutuyorsunuz, durduk yere gidip duvara toslayıp buna "kader" demiyorsunuz... Ama işte mesela sabah otobüsü mü kaçırdınız kıl payı, arkasından bağırıp dişlerinizi sıkmıyorsunuz. Hafifçe gülerek yukarı doğru "Vardır bir bildiğin." diyorsunuz?
Yani anlayacağınız direksiyon elimizde, yolu tam olarak kestiremiyoruz sadece...
Hayat bu sayede güzel ve kıymetli belki de..