Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Şubat '09

 
Kategori
Sinema
 

Benjamin Button

Benjamin Button
 

imdb


Benjamin Button ve Forrest Gump

Holywood sineması, Amerikan tarzı yaşam gibi bireycidir. Olağandışı bireylerin öykülerini anlatmayı çok sever ama bu konuda çok beceriksizdir. ‘Benjamin Button’ ve ‘Forrest Gump’, bu duruma tam oturan uygunlukta örnekler.

Senaryolarda öyküleri anlatılan 2 birey de, uç nitelikler taşır. İşe sorun buradadır: ABD genel kültürü genelde normal faşizmi kültürünü taşır, yani farklı olan gayrıinsiyaki olarak orada cezalandırılır. Acaip olan durum ise, farklı bireylerin öncelikle kitlenin, özelde de kadınların ilgisini çok çekmesidir. 19. Yüzyıl’da skandalcılık, 20. Yüzyıl’da marjinalizm, egzantrizm, vd bunun için uyduruldu: İmajla ilgiyi çekmek için.

Oysa farklılık, görüngüsel değil, varlıksal / tözsel bir şeydir. O nedenle farklılığın öyküsünü anlatmak, içinde birçok açmaz barındırır. Dansta durguyu, heykelde boşluğu vermek gibi bir şeydir farklılık.

Roman ve sinemada drama janrı, öykü anlatmayı hiç beceremedi. İki anlamıyla: Bir: Klişe-tip yaratmak çok karikatürsel, çok grotesk oldu. İki: Roman ortaya çıktığında, zaten yeterince edebi tür olarak biyografi örneği vardı. Üç: Trajedi, melodrama kayıveriyordu.

İşin ilginci, ‘Rosa’ ve ‘Frida’ örnekleri de elimizde var: Gerçek kadınların gerçek öykülerini başarıyla anlatabilen filmler. Ancak, ‘Frida’da rolünü çok iyi başaran Selma Hayek’e, (yine biyografik ve otobiyografik bir öyküleme olan) ‘Toza Sor’da biçilen kaftan çok sakildir.

‘Gump’ta da, ‘Button’da da bir kişinin öz(n)el öyküsünü genel öyküyle, tarihle ilintilendirme becerisi sıfır bile değil, eksidir.

Diğer bir deyişle: ‘Sundance’ ekolü de dahil olmak üzere, ABD sinemasında realizm yoktur ve bu niteliksizlik o sinemanın çöküşünü sağlama almıştır, çünkü fantastiklikte (bilimkurgu, vd) özgün 1 ABD’li örnek gösterilebilirse, 100 tane anti-Yanki örnek gösterilebilir.

Düşünün ki elde çok ilginç bir anafikir var: Biyolojik olarak tersine işleyen bir biyografi. Bu ölümsüzlüğe gider, Piaget’nin yaşam evrelerinin (şizofrenlerde görüldüğü üzere) tersyüz edilmesine gider. Hayır, yalnızca bir aşk filmi var ortada.

Daha en baştan film kopuyor: Film, huzurevi planıyla açılıyor ve feci bir giriş kurgusu var. ABD’nin yaşlılıktan korkan toplu bilisizliği, bir huzurevini olduğu gibi resmetmeye elvermiyor. Düşünebiliyor musunuz? Bir adam, yalnızca yıldırım çarpması için, doğuyor, ölüyor. O adamın standart biyografisin dümdüz olduğu, yaşamında anlamlı olan tek şeylerin bu yıldırım çarpmaları olduğunun normal faşizmi, bize allanıp pullanıp sunuluyor.


Dipnot: Cate Blanchett’ın oynadığı rolü, Tilda Swinton oynamalıymış.

Bu blog Sinema sitesinde de yayınlanmaktadır

 
Toplam blog
: 2216
: 514
Kayıt tarihi
: 16.08.06
 
 

Serbest yazarım. 1960 doğumluyum. BÜ İşletme mezunuyum. ..