Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Temmuz '08

 
Kategori
Mizah
 

Berber ve ben.

Berber ve ben.
 

http://fotogram.org adresinden alınmıştır.


Eskiden ne güzeldi, camlarında kocaman “berber” yazardı veya mütevazı tabelalarında “berber şuşu bubu” yazardı. ( “şuşu bubu” yerine bildiğiniz bir berber’in ismini yazınız. Şuşu bubu isimli berber mi olur? ). Bugünlerde ise gitti berber geldi erkek kuaförü. Bizim zamanımızda (yaşlanmaktan "bizim zamanımızda" sözünü kullanabildiğim için keyif alıyorum) kuaför sadece kadınların gittiği bir yerdi. Artık hepimiz metroseksüeliz.


Dursun Temel’e sormuş, “ula bu homoseksüel nedir?” diye.

Temel de “bildiğin ibnedir” demiş.

Dursun “peki metroseksüel nedir?” demiş.

Temel “o da ibnenin metro ile gezenidur” demiş.


Geçenlerde çocukluğuma özlem duydum ve gittiğim berbere rica ettim, “berber koltuğunun kollarının üstüne çocuklar için koyduğunuz tahta düzeneğe oturayım, öyle kesin saçımı” diye ama ciddiye almadı berber. Israr edince de “abi yetişemem ki, kazık kadar boyun var, komik olma Allah aşkına, geç şuraya” dedi. “Bari şu klik klik denen nesne ile al ense tüylerimi, çok hoşuma gidiyordu onun gıdıklaması” diyorum. “Abi, klik klik mi kaldı gözünü seveyim, geç ya müşteriler bekliyor “diyor.


Sonra berber “Nasıl keseyim abi diyor” ve “hepsini kısa kes” diyorum ve şu fıkrayı anlatıyorum tüm çocuksu taleplerimi geri çeviren hain berbere.


Berber sormuş “abi nasıl keselim”

Adam demiş “hepsini kısa kes”

Berber şaşırmış “nasıl yani”

Adam demiş “saçı, sakalı, muhabbeti”


Eskiye dair hiçbir heyecan bırakmadı içimde. Oysaki “Nasıl keseyim” sorusuna yine çocukluğumda verdiğim hazır kalıp cevaplar vardı. Amerikan modeli, Tarkan modeli veya efsanevi model tavuk götü. (Diğer modeller neyse de bu en son modelin nasıl popüler olduğunu hala çözebilmiş değilim.) Bunlardan hiçbirini söylemiyorum.


“Kısa kes” de çok tartışmaya açık bir talep. Şimdi bu hain berber kel aynak kuşuna çevirir beni diye korkuyorum. Aklımdan da değişik bir model geçiyor ama uğraşabilir miyim diye tereddütte kalıyorum. Bir an heyecanla “acaba İlhan Mansız modeli mi? yapsak” diyorum. “abi, senin saçının önü gözüne girecek kadar uzun değil, İlhan modeli olmaz ama istersen İbrahim Erkal modeli yapalım” diyor. Resmen benimle kafa buluyor adi herif. İlhan Mansız nere İbrahim Erkal nere. Ben istiyorum ki saçıma basayım jöleyi, saçım gözüme girmek ile girmemek arasında gitsin gelsin, diğer tek gözümle kendimce bir şekil yapayım ama adamın dediğine bak. “Neyse, kes ama çok da kısa olmasın diyorum”


Başlıyor ustaca makas darbelerini vurmaya. Makasla saçımdan bir parça kestikten sonra makası havada iki kere boşa sıkması ile çıkan ses çok hoşuma gidiyor. Sonra bu kadar basit olaylardan mutlu olabilmeyi başarabildiğim için bir kere daha mutlu oluyorum. Bir anda koluma sürtündüğünü hissediyorum ve tüm mutluluğum o an uçup gidiyor. Resmen bilerek yapıyorlar bunu diye içimden kızıyorum. Sonra düşünüyorum ve erkek berberleri arasında kola sürtmeden tıraş yapan da yok hani diyorum ve biraz olsun rahatlıyorum.


Saçı şekle sokuyor, favorileri milimetrik olarak eşit hizada kesiyor ve sıra geliyor istenmeyen tüylere. “abi ağda yapalım mı?” diyor. Bir müsaade etsem tüm soktuğum lafların hıncını alacak, ciğerimi sökecek ağdaya asılırken. Yemiyorum ve “yok koçum, yakalım diyorum.” Gıcık oldu ya, isportoyu nasıl döküyor pamuğa şerefsiz, resmen dükkanı yakacak. Başlıyor elinde yanan ispirtoyla kulağıma yüzüme pıt pıt diye ustaca vurmaya. Korktuğumu hissediyor ve pis pis sırıtarak “bir şey olmaz abi, korkma diyor”


Nihayet yakma faslı da bitiyor. “Yıkayalım mı saçı” diyor. Yıkayalım diyorum ama bir yandan da yıkamalı kaç liraydı yıkamasız kaç liraydı onu düşünüyorum. Bir anda kafamı fışır fışır yıkamaya başlıyor ve ne dert kalıyor ne tasa. Eller lavabonun altında, kafam berbere teslim olmuş şekilde yıkamanın bitmesini bekliyorum. Ağzıma ve kulağıma tam kıvamında su kaçırıyor ve havlu ile bir anda başımı bohça gibi sarıp ani bir hareketle kurulamaya geçiyor. Havlunun hijyeni ile ilgili düşünceler geliyor aklıma. Kafamda ufak bir istatistik yapmaya çalışıyorum aynı havluyu kaç kişiye kullandığına dair sonra tiksinip yarıda kesiyorum hesabı.


Sonra sakal tıraşını düşünmeye başlıyorum. Ustura ile kesmedik yerimi bırakmaz bu şimdi diyorum. Yıkamalı saça bir de sakal tıraşını ekleyince tüylerim ürperiyor. Kullanılmaktan ruhunu teslim etmiş bir şekilde bayılmış fırça tıraştan vazgeçme hevesimi pekiştiriyor. Zaten sakalı da öğrensin diye çırağa kestirtecekti Allah bilir. “Sakal tıraşı kalsın, onu da başka zaman olurum” diyorum.


Hiç umursamıyor ve fön makinesi ile kurutma işlemine devam ediyor. Fönlü saçtan da haz etmiyorum onun için bir an önce jöle faslına geçmesini bekliyorum. Biliyorum ki jöle istemesem utanmadan Zeki Müren modeli kabarık saçla gönderecek beni eve. O daha söylemeden “jöleleyelim diyorum” ve 5 kiloluk jölesinden aralıklı olarak aldığı jöle ile saçıma kendi beğendiği modeli veriyor. Nede olsa kaç dakikadır uğraşıyor, bu saç artık onun sanat eseri sayılır diye karışmıyorum jöle faslına.


Çırağa bağırıyor “aylak aylak durma, aynayı getir lan” diye. Ensemi görecek olmanın bütün heyecanı çırağın yediği gereksiz azar ile uçup gidiyor. Bunlarda çırak azarlamak da saltanat gibi nesillerdir devam ediyor. Bahşiş ile çırağın gönlünü alırım diye düşünüyorum ve ensemi de görmüş olmanın rahatlığıyla kalkmaya yelteniyorum.


Son numarasını yapıyor bana ve kullanıp kullanmadığımı sormadan ortalama kaliteli parfümü üzerime boca ediyor. Fıs fıs seslerinin arasında “tamam, tamam” diyerek durdurmaya çalışıyorum ama kendini kaybetmiş berber beni duymuyor. Nihayet parfüm bitiyor.


Tam gidecekken yan koltuktaki amcanın bıyıklarını boyadıklarını fark ediyorum. İçimden “bıyıklar boyanınca ayakkabı fırçası gibi oluyor” demek geçiyor ama cesaret edemiyorum. Bıyığını boyatan adamın sağı solu belli olmaz, bulaşmamakta yarar var diye düşünüyorum.


“Benim borcum nedir” diyorum ve saçı yıkamalı kestirdiğime pişman eden rakamı duyunca üzerimdeki kılları fırçayla temizlemeye çalışan çırağa “tamam, yeter ulan” diye çıkışıyorum. Bahşiş falan da vermeden hızlı adımlarla çıkıp gidiyorum.


Berber arkamdan sesleniyor, “abi muhabbeti kısa kes dedin ama bütün gündemi kaçırdın. Ergenekon olaylarından kene vakalarına kadar bir ton olay anlatacaktım sana.” Kulağıma kaçan suyu çıkarmak için tek ayağımın üstünde seke seke yoluma devam ediyorum. Bir yandan da “gel beri yar gel beri “diye başlayan berber türküsünü söylüyorum ve gözden kayboluyorum.

 
Toplam blog
: 20
: 1506
Kayıt tarihi
: 25.06.08
 
 

Yaklaşık olarak ayını şeyleri yaşıyoruz. Uyuyoruz, uyanıyoruz, yemek yiyouuz, temel ihtiyaçlarımızı ..