Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Mart '11

 
Kategori
Gelenekler
 

Berdelacüz

Berdelacüz
 

BERDELACÜZ


Başkentin belki de ilk apartmanlarının biri olan binanın, dış kapısını çalmış açılmasını beklerken yüzümü güneşe dönüp, bahçeye yeni dikildiği belli olan menekşelere baktığımda gördüm yılın ilk arısını. 

 

Açılan kapıdan girip, yıllardır kullanılmaktan yıpranmış merdivenleri yavaş yavaş inerken, “herkes göreceği leyleğin havada mı, yerde mi olacağını düşünür, sen gördüğün ilk arıyı düşünüyorsun” diye söyleniyordum. 

 

Binanın alçak tavanlı bodrum katı, oradan geçen kalın kalorifer borularıyla daha da alçalmış, insanın kafasını eğmeden geçmesine olanak vermez durumdaydı. Şapkamı elime almış, kafamı da eğmiş durumda yöneldim, üzerinde “Berdelacüz” yazan kapıcı dairesinin yarı aralık kapısına. 

 

Kapının eşiğine adım attığımda her tarafı kaplamış kitaplardan kopup gelen küf kokusunu içime doldururken, kendisine Kebikeç adını vermiş olan dostumun odasına geçip, yanındaki ahşap sandalyeye oturdum. 

 

“Dışarıda bahar var, arılar bile çıkmışlar” diyerek ilk sataşmamı yaptım. 

Buz gibi sesiyle “Yarın da Nevruzmuş” dedi. 

 

Kim bilir ne zaman demlediği çaydan kendime de almak için mutfağa geçtim. Ocağın üzerindeki çaydanlıktan simsiyah çay doldurdum bardağıma. O hala önündeki eski yazı kağıt parçalarının silik yerlerine büyüteçle bakmaya, anlamlarını bulmaya çalışıyordu. 

 

“Nevruz’da neymiş, eskiden Nevruz mu vardı” dedim. Elindeki kağıt parçasını karşılaştırma yaptığını sandığım kitabın arasına bırakıp, sararmış parmak uçlarına aldığı sigarasından derin nefes çekerken, bana dönerek, “Yoktu, bizim Nevruz’umuz yoktu, Hıdırellez’imiz vardı. Ama sağ olsunlar çakma adamlar böyle çakma adetleri de çaktılar gözümüzün önüne” dedi. 

 

“Bu doğu geleneğidir, İranlı’ların etkisi altındaki toplumlarda kutlanır, Azeriler gibi Türk toplumlarında kutlanma nedeni de budur, Kürt toplumlarında kutlanma nedeni de budur. Ama biz Türklerin geleneğinde Nevruz yoktur, Hıdırellez vardır” diye nerdeyse bangır bangır bağırarak söyledi. 

 

“Bizim çakma adamlar örs dövüp, yumurta tokuştururlarsa, lastik yakıp üzerinden atlama yarışı yaparlarsa böyle olur işte, ” derken, lafı yarıda kesip kendi bardağı sanıp benim bardağı götürdü ağzına. Ne simsiyah demli oluşunun ne de şekersizliğinin ayırdındaydı. 

 

Yeni bir sigara yakarken, “bahar gelse ne olur, arı çıksa ne olur, çık sor bakalım o arıya nereden uçup da gelmiş kentin ortasına, döneceği yolu bulabilecek miymiş” dedi. 

 

“Bu lanet kentlere geldikten sonra hangimiz geldiğimiz yolu bulup da geri dönebildik” diye ekledi ve sustu. 

 

Yine kağıtların kitapların arasına dalıp, beni unuttuğu anda sessizce kalkıp, yarı açık kapıdan usulca çıktım. 

 

“Biz de ateşten atlarız ama 21 Martta değil, 5 Mayıs’ta atlarız. Hem de gece yarısında” diye bağırıyordu arkamdan. 

 

Merdivenleri aşıp, kendimi dışarıya attığımda gözüme giren bahar güneşinde, biraz önceki arıyı aradım. 

 

Kaybolmuştu…. 

 

 

Berdelacüz : Kocakarı soğuğu. 

Kebikeç : Kitapları haşeratten, kurttan kuştan, sudan selden yangından kurtardığına inanılan sihirli sözcükmüş. 

 

Omerfarukeryilmaz18@hotmail.com 

 

 
Toplam blog
: 21
: 829
Kayıt tarihi
: 22.02.09
 
 

1957 Çankırı Kurşunlu doğumluyum. Yıllarca yaptığım Mali Müşavirlik ve ticari yaşantıma son vermi..