Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ekim '20

 
Kategori
Deneme
 

Beriki(ler) - Öteki(ler) 2

Yorumlarıyla birlikte, şimdilik, en uzun ve en kapsamlı blogum; Beriki(ler) - Öteki(ler)’i önce, sağ olsunfisun gökduman kökcü hanım, değerli yorumları ile güncele taşıdı. Sonra, Facebook’taki arkadaşlarımın da tartışmaya katkılarını sağlamak için blogun linkini sayfamda paylaştım.

Mail ve Messenger ile aldığım övgü dolu yorumlar, bende kalsın. Onlar için de buradan teşekkürlerimi sunarım.  

Bu arada, bu blogu hazırlarken, Hasan Kuyucak arkadaşımın aramızdan ayrıldığını derin üzüntüyle öğrendim. Onun yorumlarını ve ona verdiğim yanıtları kaldırmayı düşünmedim bile… Bu blogu da okuyup yorumlamasını çok isterdim ama olmadı. Işıklarda uyu Hasan’ım…

 

Zaman zaman, eski blogumdan ve yorumlardan alıntılar yapacağım. Daha önce onu okumuş olanlar için bu işlem, ‘ikinci baskı’ gibi gelebilir ama gerekli. Hoşgörün.

İşte Facebook’ta yapılan yorumların bazıları ve yanıtlarım:

Sondan başa doğru gideceğim.

Hasan Kuyucak Merhabalar Babür Baba... Baba baba tespitlerden sonra benim ekleyeceğim tek şey kalmış: Zaman içinde alt yapının üst yapıları belirlemesi, üst yapıların da içselleşmesi bireyleri çaresiz kılıyor. Hadi diyelim bazı bireyler bu üst yapılara kafa tutuyor... Bunlar ya yalnız kalıyor ya da düşlerinin paylaşımı yılları alıyor... İşte alternatif üst yapıların örgütlü olmasının önemi bu zamanı kısaltıyor ve başarısını belirliyor... Eeee ne yapalım bizim kaderimiz de bu... Sevgiler...

  • Hasan’ım, çok doğru diyorsun. Şapka çıkartılır bu sözlere. De…

Önce, bu ötekiler, berikiler (senin deyiminle, alt yapı, üst yapı oluyor, sanırım) kimlerdir, necidirler? Biraz daha açayım:

Elimde kesin sayılar ve oranlar yok. Olmaması daha iyi! Çünkü onlar, kafa karıştırmaktan başka bir işe yaramıyorlar bazen.

Önceki blogumda, daha çok Dünya beriki ve ötekileri üzerinde durmuştum. Bu kez, ‘yalnız ve güzel ülkem’in insanları da olacak yazımda.

İş bu mevcut kültürlerin berikileri; sağlıklı, güçlü, genç ve orta yaşlı erkekler oluyor.. ... Kadınlar, çocuklar, yaşlılar, engelliler ve farklı ırktan olanlar, gözle görülür/somut ötekileri oluştururlar. Çünkü karşıdan görerek onun NE olduğunu anlayabiliriz..” demiştim önceki blogda.

Soyut ayrımda ise; bireyin kendi istemi dışında NE olduğunu anlamak olanak dışıdır! Yani söylemezse, yazmazsa, hangi gruptan olduğunu belirtecek bir üniforma, giysi vb. giymezse kim, nasıl anlayacak? Bu gruba; ideolojik, dinsel, ulusal, meslekî ve cinsel tercih ayrımı yapılan grupları katabiliriz..” diye eklemiştim sonra da…

Biraz daha deşeyim:

İşçileri, işsizleri, memurları, köylüleri, küçük esnafı, emeklileri, muhacirleri, mültecileri, yabancı ve yabancı asıllıları, siyaseten muhalifleri ‘ötekiler’ grubuna rahatlıkla katabiliriz.

Daha da var. Say say bitmez.

Yanlış anlaşılmasın, amacım kimseyi hedef göstermek ya da küçümsemek değil.

Alabildiğine heterojen (=çok türlü) bir topluluk.

Kimi üyeleri, aynı zamanda birkaç tür ‘öteki’ olabiliyor: Kadındır, engellidir, işsizdir vb.

Kimleri de, aynı zamanda hem ‘öteki’dirler hem ‘beriki’dirler ya da ‘beriki’liğe özenirler.

Gençtir, futbolcudur, ama yabacıdır (zencidir vb.)

Yine… Gençtir, işverendir, ama Musevî asıllıdır falan…

Ötekileri irdelemeye devam ediyorum:  

Kimi ötekiler, sorunları birbirleriyle benzer olduğu hâlde, başka bir öteki grubuyla değil birlikte çözmeye çalışmak, aynı fotoğraf karesine girmeyi bile zül sayarlar. Hatta birbirlerine kanlı bıçaklı düşmandırlar.

Demem o ki Hasan’ım, böyle çok çok çok türlü bir toplumda üst yapıların içselleşmesi, örgütlü olması elbetteönemlidir ama daha önemlisi… Dur, yeri gelmişken bir fıkra anlatayım…

Cehennemde her ülkenin bir kazanı varmış, içinde kaynayan yağ olurmuş, günah işleyenler, bu kazanlarda cezalandırılıyorlarmış. Kazandan kafasını çıkaranları,zebaniler,kafasına vurarak kazana geri sokuyormuş. Baş zebani, bir bakmış her kazanın başında bekçi olduğu hâlde bir kazanın başında hiç kimse yok, bağırmış, “bu kazanda niye bekçi yok, bundan dışarı çıkmaya çalışan olmuyor mu?” Bir zebani: “Olmuyor, orası Türklerin kazanı, kim yukarı çıkmak isterse alttakiler onu bacağından tutup geri çekiyor.”

İşte böyle Hasan’ım…

Yıllardır hatta yüzyıllardır, ‘yalnız ve güzel ülkem’in ötekilerinin yaptıkları, Yeryüzü zebanilerinin “işlerini” azaltmaktan başka bir şey değil!

 

Yusuf Bölükbaş Sevgili arkadaşım Babür, yaşam mücadelendeki azmini her zaman takdir etmişimdir, insanlar önce kendi kendinin doktoru olmalı, bu benim felsefe ve çok faydasını gördüm, sen de kendine has bir felsefe ile tıpta örnek olacak davranış sergiliyorsun, tebrik ederim ve acil şifalar diliyorum, yazılarını sürekli takip ediyorum, son yazın bana da iyi bir beyin jimnastiği yaptırdı eline sağlık..

Ben: Teşekkürler Yusuf Bey, teveccühünüz... Haftaya beklerim...

Benim sağlık felsefem de, sizinkiyle birlikte, kısaca “kendini dinlememek” şeklinde özetlenebilir. Bunun için ne gibi yollara başvurduğuma kendim bile şaşıyorum. Bu bloglar da, bu felsefeyi hayata geçirmeme yardımcı oluyorlar. Gerçi henüz sayıca azlar, fakat gündeme dair olmadıkları için, “eski ama eskimeyen” yazılardır. Siz dostlarım gibi.

Beyin jimnastiğine gelince… Ben, yazarken yapıyorum, sizler, okurken yapıyorsanız ne mutlu bana.

Nihal Dilcan Bankoğlu Sevgili Babür, berrak bir dille anlamlı bir konuda güzel bir yazı yazmışsın, tebrik ederim.
Senin de belirttiğin gibi ekonomi aslında kültürü yani yaşamı belirliyor. İnsanlık olarak böcekten, çiçeğe; topraktan, havaya; Afrika'dan, Asya'ya; bir ve birlik olma bilincine evrilinceye kadar sanıyorum ki öteki- beriki hep gündemde olacak.  

Ben: Ahhh Nihal'cim, sevgili can
arkadaşım benim, bu sözlerin bir blog daha yazdırır bana... Umarım haftaya biter ve burada paylaşırım, teşekkürler.

Bu blogun doğumu da böyle oldu.

  • Nihal’cim, öteki-beriki heeep gündemde kalsın n’olur… Bak, onların sayesinde iki tane baba baba blog yazdım. (Hasan’ımın kulakları çınlasın.)

Tabii bu işin şaka tarafı… Öyle bir şart ileri sürmüşsün ki, bana Millî Piyango’dan büyük ikramiye çıkmasından daha zor bir olasılık. Bilet almıyorum ki ben… Anlıyorum seni. Bu zorluğu başka sözcüklerle ifade etmişsin. Teşekkürler.

 

  • Bir yerlerde okumuştum, son 500 yıl, insanevlâdının yaptığı en uzun süreli ve en şiddetli savaşlarla doluymuş. Durup durup savaş icat ediyorlar. Bunlara “berikilerle ötekilerin savaşı” diyebiliriz belki (sonuçta BERİKİ ülke/ler ile ÖTEKİ ülke/ler) ama diyemiyoruz… Çünkü savaşlarda en çok, her iki tarafın da ÖTEKİLERİ ölüyor, doğal afetlerde de öyle… Depremler, seller vb. afetlerde sonuç hep ÖTEKİLERİN aleyhine! Refik Durbaş, Çırak Aranıyor şiirinin ilk dörtlüğünde: elim sanata düşer usta / yürek acıya / ölüm hep bana / bana mı düşer usta? der. Öyle işte…
  • Bütün bunlar, sakın ha sakın, içinizi karartmasın. Bir şiir daha var. Onun şairini bilmiyorum. Facebook'ta bir arkadaşımın gönderisinde rastladım. İki ay kadar önce “Beş parmağın beşi başlıklı blogumun yorumlarında paylaşmıştım: "Aramak için çıktığımız yollar sonunda / Bulduğumuz, umduğumuz olmasa da / Aramak, gene de güzel / Yaşamak, umut fısıldadıkça..."
 
Toplam blog
: 92
: 521
Kayıt tarihi
: 01.01.11
 
 

Milliyet Bloga taşınmam kolay olmadı.. Varlığını aşağı yukarı başlangıcından beri bildiğim bu dev..