Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Ağustos '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Beş tanker ile bir sünger!?

Bir gün önce kafaları çekerlerken, yerel gazetede gördükleri bir Turistik Otel’in, “Her Şey Dahil, Günlük 49 YTL” ilanından sonra, altı kafadar söz birliği edip; biraz merakla, biraz da denemek maksadıyla, ertesi günü Bodrum’a giderler. Adı geçen otele ‘Kuşluk Vakti’ varıp, kayıtlarını yaptırırlar. Odalarına yerleştikten sonra hemen havuzun başına oturup, güne bira içerek başlarlar. Yemekler self servis-açık büfe olup, sınırsız içki veriliyormuş…

Zati bizim Yatağanlı “Beş Tanker ile Bir Sünger”in oraya gidiş ve orada kalışlarının yegâne sebebi bu olduğundan; eller denize-havuza koşarken, bunların tamamı havuz başına tüneyip, başlamışlar bira fıçılarını boşaltmaya. Garsonlar havuz başına ‘bira’ taşımaktan helâk olmuşlar. Bugüne kadar, bu kadar iştahla içki içen; kavrulmuş toprakta suyun birden yutulup, anında buharlaşması gibi; bizim Beş Tanker ile Bir Sünger de, gündüz vakti, biraları aynen öyle buharlaştırıyorlarmış.

Akşam yemeği servisi başladığında, bizim Dalton Biraderler rakıya başlamışlar. Yemek süresince 3 büyük rakıyı götürmüşler. Yemekten sonra da, havuz başı muhabbetine inip, rakı içmeye orada devam etmişler.

Ancak, daha bir gün bile olmadan, garsonlar ve şef garson, kara kara düşünmeye başlamışlar. Öyle ya; kimdi bunlar, ne diye buraya gelmişler ve neden başlarına belâ olmuşlardı? Bir itirazda bulunsalar, patronlarından zılgıtı yiyeceklerdi, çünkü gazetelere böyle reklâmı kendileri vermişlerdi. Rakip oteller mi gönderdi, gazeteciler mi, para yemeye mi gelmişlerdi, kimse bilmiyordu? Adamlarımızın beş tanesi iri-yarı, boylu-poslu, beheri en az 140 kilo çeken, hepsi de Paşa Sarayı gibi “Balkonları” olanlardandı. Sadece biri zayıf, onlara göre ufak-tefek ama, sünger gibi içki içen ve içkinin sonunu bir türlü getiremeyen, ilginç biriydi.

Oraya giderken, arazi ölçüm işlerini iyi bilen, bu en devasa tankeri, arkadaşları “ekip başı” seçmişler. 6 kişinin 10 günlük otel ücreti olan ‘2.940’ YTL’yi de peşin olarak bu arkadaşları otele yatırmış, herkesle o muhatap oluyormuş. İkinci gün yine kuşluk vakti kalkmışlar, ama kahvaltıyı kaçırmışlar. Marketten bir şeyler alıp, havuz başına inmişler ve başlamışlar sabah sabah bira içmeye. Nasılsa sınır yok; ekmek elden, su gölden, içkiler de otelden ya; garsonlar yine bunlar için ‘seyr-ü sefere’ başlamışlar. Artık bunları, tüm otel müşterileri de, onların küçük çocukları da iyice tanımışlar. Gelip-geçerken, içki içişlerine hayretle bakar olmuşlar.

Birinde, hamile annesiyle denizden otele dönen küçük bir çocuk, kendi hamile annesinin karnından daha şişkin olan bu ‘Tankerlerden’ birinin göbeğini gösterip; “Anne bak, bu amca senden önce doğuracak” deyince; oteldekiler gülmekten kırılıp-geçmişler, yerlere yatmışlar...

İkinci günün akşam yemeğinde, yine bira içmeyi bırakıp, rakıya başlamışlar ve o akşam yemeğinde 4 büyük rakıyı buharlaştırmışlar. Artık şef garson dayanamayıp, patronuna olanı-biteni anlatmış. Adisyon fişlerinden hesap-kitap etmişler; iki günde tam ‘4.960’ YTL’lik bira ve rakı içmişler. Zati 10 gün için verdikleri toplam para ‘2.940’ YTL olduğundan, patronun aklı başından gitmiş. Hemen muhasebecisini çağırtıp, verdikleri ‘2.940’ YTL’den, iki günlük otel ücreti olan ‘588’ lirasını kesip, bu Yatağanlı “Tanker ve Sünger” ekibi başının eline “2.352” lirayı sıkıştırıp; “Hadin arkadaşlar güle güle, dilerim bir daha karşılaşmayız ve inşallah bir daha bizi tercih etmezsiniz” demiş ve kibarca bunları geri göndermiş. Bizimkiler otelden ayrılırken, tüm müşteriler el sallayıp, yolcu etmişler. Kurtulduklarından mı, yoksa hayran olduklarından mı, orasını kimse bilmiyor; yemin olsun ben de bilmiyorum!..

Patron, gazete ilânına da derhal son vermiş... Bence de en iyisini yapmış. Neden? Maazallah, bizimkiler oradan 10 gün sonra dönüp de, bu ‘sınırsız ve ucuz içki’ meselesini İlçede anlatınca; bizim Hamit, Faik, İsmet, Halil, Hakkı… gibi, Leopar Tankıvarî kardeşlerimiz, uygun adım oraya koşup da, hemen havuz başına mevzilenmezler miydi? Otel sahibinin ettiği bir hayır varmış ki, önüne gerilmiş, Allah korumuş adamcağızı, Allah!..

Sonra ne olmuş? Bizimkiler geri dönerken Beypınarı’na uğramışlar. Söğütlerin altına yayılıp, gelsin alabalıklar, gelsin kanlı kavurmalar, gitsin boşalan 70’likler…derken, otel sahibinin geri verdiği parayı da oracıkta yemişler ve birbirlerine dayana dayana, bu iki günlük uzuuunnn tatilden (!) dinlenmiş ağır vücutlarıyla; mes’ut, bahtiyar ve huşu içinde İlçemize dönmüşler…

Sahi; bugünlerde de, böyle otel ilanları var mı ki? Bi göreniniz veya duyanınız olursa, bana da söyler misiniz lütfen..?

Sakin KOŞAR. (09.07.2008).

 
Toplam blog
: 191
: 753
Kayıt tarihi
: 09.08.08
 
 

16/07/1951 Bozüyük / Yatağan / Muğla doğumlu, 1970 Isparta - Gönen mezunu, 1986 Anadolu Üniversit..