Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ağustos '13

 
Kategori
Dünya
 

Beşar Esed'den son nağmeler: Dönülmez akşamın ufkundayım; vakit çok geç!

Beşar Esed'den son nağmeler: Dönülmez akşamın ufkundayım; vakit çok geç!
 

Önce Saddam Hüseyin, sonra Muammer Kaddafi...

Birini bir solucan gibi saklandığı toprağın içerisinden çeke çeke çıkardılar. Uzamış ve birbirine karışmış saçları- sakalları, kirli-paslı elbiseleri ile aylarca sabun ve su yüzü görmediği anlaşılıyordu. Korkulu ve manasız bakışları süt dökmüş kedi kıvamından çok daha farklıydı. Sanki o bir yaban adamı gibi hep tenhada yaşamış, kimseyle bir işi olmamış; ezkaza insanların eline düşmüştü. Geçmişini bilmesek, aman dileyen o bakışları yürek paralayacak gibiydi. 

Aynı şekilde ötekini de kaçak bir göçmen edasında ülkesinden kaçarken yakaladılar. Yakayı ele verdiğinde kendisine doğrultulan namlulara umutsuz gözlerle bakarken merhamet dilemesi, korkudan titremesi en sıradan birisinden bile daha onursuz ve aşağılıktı.

Oysa onlar daha yakalanmadan birkaç ay öncesine kadar merttiler, yiğittiler, insanüstü güçlere sahiptiler. Gece gündüz uyguladıkları tek yanlı beyin yıkamalara, propagandalara, yalanlara kendilerini bile inandırmışlardı. Onların dışarıdaki rezil mağlubiyetleri içeride şanlı bir zafere dönüşüyordu. En ufak bir eleştiriye bile tahammülleri yoktu. En iyisini onlar bilirler, en doğrusunu onlar yaparlardı. Sözüm ona rehberleri de Kur-an'dı. Allah'ı bile kirli ilişkilerine, egoist davranışlarına alet ediyorlardı. Tehdit algılamaları çok geniş ve gerçeklerden çok uzaktı. Kendi hezeyanlarıyla  onbinlerce günahsız insanın kanına girdiler. O kadar ki en yakın akrabalarını bile kalleşçe öldürtmekten geri durmadılar. Sinek öldürür gibi insan öldürdüler. Yeri geldi toplu katliamlar yaptılar. Onlar en büyük zaferlerini kendi halklarına karşı kazandılar. Halklarının haklarıyla aldıkları silahları yine onların üzerinde denediler.

Merhamet, lügatlarında yoktu ama; yakalandıklarında merhamet dileniyorlardı.

Bu sözcüğün anlamını son tahlilde öğrenmişlerdi. Lakin iş işten çoktan geçmişti.

Aslında onlar isteseler de farklı olamazlardı. Çünkü diktatörlük rejiminin özünde vardı bütün bunlar.Yalnız değillerdi. Arkalarındaki onları başta tutan oligarşik yapı, onların farklı davranmalarına izin veremezdi. Bunu da en iyi kendileri bilebilirlerdi. Söylenmese bile en derinden hissederlerdi.

Onun için Beşar Esed'e acıyorum. Yüz hatlarından, mimiklerinden; başına gelecekleri biliyor gibiydi. Çaresizlik yüzünden okunuyordu. Kendisine yardıma dünden razı olan Hizbullah'a ve İran'a umutsuzca kucak açtı. Bu bir kader birliğiydi. Esed'in yıkılması; Hizbullah'ın çökmesi, sıranın İran'a gelmesi anlamına geliyordu. Rusya ve Çin'in desteği ise cesaret vericiydi.

Esed, muhaliflerin kendisini sıkıştırdığı Suriye çöllerinde Hizbullah'ın bir Hızır gibi imdada yetişmesinin aslında bir çıkmaz sokak olduğunu düşünecek durumda değildi. Bu şekilde savaşı kazansa bile, bu sonucu, başta İsrail olmak üzere, birilerinin hazmedemeyecekleri ve vurmak için bahane arayacakları çok aşikârdı...

Beklenen bahane gecikmedi. Hem de hiç affedilemeyecek bir bahane: KİMYASAL SİLAH!

Ben, kimyasal silah kullanma emrini Esed'in özgür iradesiyle verdiğine inanmıyorum. Esed, kendisine uygulanan psikolojik baskıyla buna mecbur bırakılmıştır. Öyle ya; bu silahlar bugün kullanılmayacaksa başka ne zaman kullanılacaktı? Belki de yukarıda bahsettiğim oligarşik yapıya dahil ve Esed'i gevşeklikle ve pasif olmakla suçlayan yakın çevresinden birinin  işgüzarlığı olmalı.

Çünkü Esed soluna bakıyor Saddam'ı görüyor; sağına bakıyor Kaddafi'yi görüyor!

Kaçacak delik arıyor ama bulamıyor.

Bu psikolojideki birinin daha tam olarak kontrolü kaybetmeden kimyasal silah çılgınlığı yapması imkansız gibi.

Eminim Esed bu sıralar, bugünleri yaşamadığı için babası Hafız Esed'in ne kadar şanslı biri olduğunu düşünüyor ve Münir Nurettin Selçuk'un şu unutulmaz şaheserini mırıldanıyordur:

"Dönülmez akşamın ufkundayım; vakit çok geç/ Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç"

E ne yapalım, atalarımız boşuna söylememişler: 

Rüzgar eken fırtına biçermiş!

28.08.2013

Hasan Basri Özgen

 
Toplam blog
: 337
: 4184
Kayıt tarihi
: 03.08.07
 
 

Hukukçuyum... Hukukun üstünlüğünün ve hukukçunun saygınlığının ülkemde gelişmesini ve kalıcı olma..