Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Aralık '14

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Beşeri tezgahlar: Töre, örf ve adetler

Beşeri tezgahlar: Töre, örf ve adetler
 

İslam’da “töre”den çok “irfan”a dönük bir yaşama iltifat edilmiştir. Rasulullah Efendimizin (s.a.v)“İlim Çin’de dahi olsa gidin bulun” uyarısı, toplumsal yaşamda, töreye pek ehemmiyet verilmediği


Töre kelimesinin Türkçede“türemek” fiilinden gelmiş olabileceği söylenir. Türeme temeline dayanan bir gelenek ve âdetlerdüzenidir. Bir yerden bir yere göçüldüğü zaman, belli bir düzene göre algılanan yerleşik düzenin adıdır.

     Dahası, beşeri topluluğun fiziki ve sosyal çevreye uyumunu sağlayan yerleşik kurallar bütününe verilen isimdir.

     Bu kelimenin anlamının doğrudan doğruya köklü, kesin ve tanımlanmış kuralları yoktur. Çünkü görecelidir.

     Ne var ki, bu “ince” kavram, gerçek amacını gizlemez, tersten bir okuma ile madalyonun öbür yüzünü çok net olarak gösterir. 

     Bir başka ifade ile, hedeflerini kabul ettirip tüm insanların hedefleri ile örtüştürmeyi amaç edinir. Kuşkusuz bu işlev, sömürüyü arttırmaktan başka bir anlam taşımaz.

     Oysa bu koşullar hiç dikkate alınmamış, kimi zaman halka yayılarak kaleyi içten fethetmeyi bilmiştir. Bu süreç bireyin bilincinin,“kendine direniş gösterdiği anla beraber olmakla birlikte, birey olabilme ayağını oluşturmasıyla”başlar.

     Ve halka halka yayılarak toplumu kuşatır…

     İslam’da “töre”den çok “irfan”a dönük bir yaşama iltifat edilmiştir.Rasulullah Efendimizin (s.a.v)“İlim Çin’de dahi olsa gidin bulun” uyarısı, toplumsal yaşamda, töreye pek ehemmiyet verilmediğinin bir göstergesidir.

     Ayrıca kabirde, töre, adet ve örfile ilgili soruların yer almaması, söylenenleri teyit eder.

     Meşru töre, muhtevası açıklığa kavuşmaya muhtaç, salt gelenek ve görenekleri itibariyle de geçerli olamaz.

     Zira kan davası ve katletmekşeklinde biten sorunlu türleri de vardır.

     Sonuç olarak şunu söylemek mümkün: Töre, varlığını İslâmdininden almaz. Bunu klasik tarzda bir yaklaşımla, meşruiyet sınırları içinde kabul etmek/ettirmeksakıncalıdır. Kabullenen, büyük günaha girer.

     Örf, törenin yoğunluklu yaşam şeklidir. “Örf ve âdetlerin” dünya genelinde, şarktan garba, yurdumuzda batıdan doğuya, oldukça geniş ve bir alana yayıldığını ve toplumları etkisi altına aldığını söyleyebiliriz.

     Toplum hayatından doğan ve uzun

zamandan beri uygulanması sebebiyle bağlayıcı bir faktör olarak kabul edilen bu olgular genetiktir.

     Kolaylıkla varlığı silinmez. İzlerinin ortadan kalkması beklenemez.

     Yazı başlığının bir diğer faktörünü “Âdetler"i ele aldığımızda, bu olgunun töre ve örf gibi niteliklerden daha farklı olduğu kanısına varıyoruz.

     Zira “sünnet” kelimesi bir bakıma “âdet” anlamına gelmektedir. Takdir edilir kiEfendimizin (s.a.v) sistemin çalışma tarzıyla ilgili olarak oluşturduğu hareketler, doğrudan ölüm ötesi yaşam ile alakalıdır.

     Bu açıdan bakıldığında akıl, âdetin iyisi olduğu gibi kötüsünün de olabileceğini göstermektedir.

     Âdet, avdet etmekten türeyen bir isimdir. Bir işi tekrar tekrar yapmak, bir şeyi âdet edinmekAllah Rasulünün ahlakına uymayı getirecektir.

     Ancak, beşeriyetin tarih boyunca kullanıp nesilden nesile devrettiği töre, örf ve adetlerin süfli olanından kaçınmak gerekiyor. Çünkü bütün bu vasıflar, şeytanın; “insan yaşamını etkileyen, adeta çocuk oyuncağına çeviren beşeri” tezgâhlarıdır.

     Özünü, aslını ve hakikatini bulmak isteyenler, bahsini ettiğimiz şekilde, bu yapay vasıflardan kurtulma gereğini hissederler.

     Vahiy, “meleki boyutun beşeri boyuta müdahalesi”olduğuna göre gayesi; özünden koparak anlamsız kurallar ve kanunlar seviyesinde yaşayan bireyi uyandırmaktır.

     İnsanı insan kılan “töre, örf ve adet” değildir. Bu olgular, yukarıda bahsini ettiğimiz şekilde genetiktir.

     İnsanların tabiatlarınca benimsenen ve tekrar edile edile tutum ve davranışlarını oluşturan huy ve karakter toplamı davranışlar olarak tanımlanır.

     Töre, örf ve adet gibi kavramları benimseyen, hakikatini bulmaktan mahrumdur. Dahası, üzerinde tefekkür etmedikçe kendi anlayışına göre kabul ettiği bir dine mensup olduğunun farkına varamaz.

     O nedenledir ki Allah RasulüKur’anı Kerim’de;

     “Sizin dininiz size, benim dinim bana” deme gereğini duymuştur.

Ahmed F. YÜKSEL

 

https://twitter.com/sufafy

https://twitter.com/AhmedHulusi

http://www.ahmedhulusi.org/

 

 
Toplam blog
: 636
: 9957
Kayıt tarihi
: 14.12.11
 
 

Araştırmacı Yazar.. ..