Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Mart '11

 
Kategori
Şiir
 

Beşi bir yerde, altıncısı yedekte

Beşi bir yerde, altıncısı yedekte
 

xGünlük-1 

18 Ekim 2008 09.00  

Küçükken mahalledeki kırık tuğlaları toplar, üst üste koyar uzaktan topu -yerden- yollardık. Kim dağıtırsa tuğlaları o, çok başarılıydı. 'Yaşasın! ' der, sevinirdik... Şimdi tuğlalar dağılıyor ama içim kanıyor.  

13.25  

Aynı anda iki cenazeye birden katılmak var ya da hiçbirine gitmemek...
Öldüğünü kabullenmek... Bir uçurumun başından kendini atmak kadar zormuş.
Ya kendi ölümünde duaya durmak?  

14.40
Denizi beslesin isterdim gözyaşlarım.  

19 Ekim 2008 09.05  

Büyük bir boşluktayken sarıldığımın sadece ayçiçek olması ya da şahonun ta oralardan beni düşünmesi ne güzel...  


20 Ekim 2008 22.10  

Hadi tut kuklanın iplerini sen bir yana, sen öbür yana. Kimse bakmaz kuklanın gözyaşına...  

24.00  

Damlalar karışıyorken deryaya, umut tacirleri girdi araya. Her damlaya bin değer biçtiler de satmadım hiçbirini... Bilen kim ki yüreğimi!  

21 Ekim 2008 22.00  

Aynaya bakar gibi bakamayınca insanlar yüzünüze, şaşkınlıklarıyla bocalıyor benlikleri ve anlayamamanın verdiği hâlleri güldürüyor varlığımı. Oysa ne kadar kolaydı mutsuzlukların bedelinin neler yaptırabileceğini anlamak.  

22.30  

Akan suyun önüne ket mi vuruyorum! İyi mi, kötü mü bu ya da ne iyi, ne kötü? Bilemiyorum.  

22 Ekim 2008 18.30  

Kuğuların ak tüyleri kadar ağarsaydı geçmişimiz, geleceğimiz. Mümkünü yok ki... Bu çamur deryasında nasıl aklanılır ki...  

Günlük-2 

-Aşkı kim gözyaşlarıyla boğabilmiş ki...-  


'Bilinmez bir yerlerde geziniyor ruhum.
Sanki yaşamamışım,
Sanki görmüşüm de unutmuşum...
Hayal meyal bir yerler,
Tanıdıklar, tanımadıklar,
Dostlar, düşmanlar...
Kırık dökük eşyalar,
Yıkılan evler...
Düşte miyim,
Düş mü hayatın içinde;
Bilmiyorum.
Bildiğim tek bir şey var:
Gözlerimi açamıyorum.'  


'Kara gömülen bu şehir, ağlıyor bugün.
Gönül ikliminde gözyaşı sağnak sağnak...
Sensizliğin ikliminde korları küller örttü.'  

'Korkuların gölgesinde ezilen sevgi,
Çaresizce bakınıyor etrafa
Ve...
'Öldü bil beni, yokum.' diyor,
Sessizce...'  

'Hoşçakal sözleri, elvedalar yetmez sevdaları tüketmeye.'  

'Bu şehir çok ağladı bu sabah,
Her yer bembeyazdı gün ağarırken...
Kimse basmamıştı karlara,
Sevilenler, sevenler nerde? '  

3.1.2009  

 

Günlük- 3 

Hayata dair her ne varsa hepsinden nefret ediyorum...köşeye sıkışmış bir hayvan gibi olmaktan, güven dağının altında ezilmekten bıktım..
Gözümü kapatıp yatabildiğimde gözümün önüne gelenleri ya da aklımdan çıkmayanları unutmak istiyorum. Artık ellerimin sadece kendi bedenine sarılmasını istiyorum. Bunun anlamı ne bilmiyorum ama artık yavaş yavaş tükenen duygularımın beni yiyip bitirmesini hazmedemiyorum.
Uzaklarda olan yüreğimdeydi..şimdi yüreğimde olan uzaklarda. Ne fark etti ki sanki. Hiç bir şey değişmedi. Sadece sağır ve dilsizi oynuyor varlıklarımız. Biliyorum ki duygular, korkuların gölgesinde ağlıyor. Biliyorum ki hüzün sardı dört yanı. Ve biliyorum ki telgraf direği yandı...Olsun kuşlar var ya. Her seher vaktinden gün ağarana dek kanatlarının içinde sıcacık tutuyorlar ya sevgi dileklerini. Varsın sussun duygunun dili.
İnsanoğlunu sarıp sarmalayan ne varsa bu dünyada bilsin ki o insan o, çok değerlidir...
Bazı bazı empati kuruyorum ve ben gibi ağlayanın acısını ta derinlerimde bir yerlerde hissediyorum ve onun için ağlıyor, dua ediyorum. Çünkü biliyorum ki yüce dağlar aslında yıkılmadı...Ferhat’ın yıllar önce kazdığı bir yol var dağların içinde...Sevenler, yüreklerindeki sevdayı oraya sakladılar...Bir gün gelecek boranlar, fırtınalar duracak ve sevda bir kuş kanadından uçuverecek dünyaya...Başka bir bedende, başka bir yürekte...
Bilmiyor ki titreyen yürek, sevda artık kime gerek. Belkiler yok artık.
Unutuldu tüm arzular. Buralar da soğuk oralar gibi... Yüreğim dayansa neler yapardım sevdam için ama gücüm tükeniyor yavaş yavaş.
Yıkılsa dağlar diye çok ünledim görebilmek için yüreğimin sahibini...Yıkılmadı ki dağlar ama artık yıkılsa da inanıyorum ki o yar bir tümsek bulur da saklanır ardına, beni görmemek adına.
Ey dost yürek...Bu kapı aralığından yazabildiğim için yazıyorum ne vakitttir ilk defa. Anlatamam ki bir başkasına. İzin ver lütfen, bu ışığa yöneleyim. Hiç bir beklentim yok kimseden…  

 

10.2.2009
20.37  

 

Günlük-4  

Loş bir odada mıyım
Dünya mı karardı?
Güneşin şavkı
Neden vurmaz ki camımdan?
Yapma bunu dünya
Eserin ben olmamalıyım
Ya da ben böyle bir eser olmamalıydım.
İçimde cam kırıkları kök saldı,
Ağlamamak isterdim
Ama
Olmuyor, olmuyor ki hayat.
Değerlilerim yok,
Beni ben yapanlar uzak...
Tükenişin tam ortasına oturdum,
Sağımda solumda alevler...
Kağıtlar, şiir kağıtlar uçuşuyor,
Savruluyor yedi iklim baş ucumdan.
Yıkılıyorum,
Dağılıyor olmayan saçlarım...
Yumruk yaptım ellerimi,
Haykırıyorum, sesim yok.
Kar yağsa, çığ altında kalsam,
Yok olsam…
Ah be hayat,
Bilmiyorsun.
Ölümü özledim
Ya da
Babamı.  

25 Şubat 2009  

Günlük-5 

YÜREKTEN DAMLALAR  


masal olacak aşkımız
-bunca sevip de-
aynı sevda nehrinde.
22.1.2007  

gün batımı gibi batsa yaşamım
ayaklarının dibinde...
25.5.2007  

öyle bir dokundun ki yüreğime,
tüm dertlerimi alıp götürdün....
18.6.2008  

solmuş çiçeklerdeki tütsüyü hisset
ve anılar dehlizine göm kalbini.
unutmadan 'unutmayacağım' dediklerini
sakla belleğin diplerine.
yeni doğan bebeğin saflığıyla
uzat ellerini ve gülümse hayata.
12.10.2008  

boşadır bedeni götürüş;
yangın yürekte gerek,
bedense toprakta.
25.5.2008  

 

ılık esen sabah yelinin kimsesizliği kadar
sızlatmadı yüreğimi gözyaşlarım.
23.1.2009  

misk-i amber kokuyordu güller
kurumadan, bitmeden sevgi.
29.1.2009  

kağıtlara sindi aşk,
şiir ne ki, dedirtti dil.
28.5.2009  

Günlük-6 

 

GÜN BE GÜN SUSAR KALEM  


Nicedir uzakta durur kalemim benden... Sözüm, bir sahip arar kendine de bulamaz... Hangi yüreği taşlaşmışı yazayım ki... Kimin elindeki o ağır taş, bir tüy hafifliğiyle düşer ki suya? Artık derin düşüncelerden ayıklayamadan benliğimi, yazacağım bir senden, bir benden ya da ondan, onlardan...
Ne yapar ki şimdi, dediklerimiz ne kadar uzağımızda ki. Yüreğimizin en nadide yerinde ve belleğimizin hemen kapı ucunda olan bu özel insanlara bir selâm göndermek isterdim, nedendir bu suskunluğunuz, demek isterdim... Der miyim, bilmiyorum ya da dediğim de tanır mı kendini mısra aralarında, onu da bilmiyorum.
En iyi merhemi arıyorum, o da hemen gelmiyor. Bazıları onun adını 'zaman' koymuş. Kim bilir, bir gün bulurum ben de onu ve gülümseten mısralara gebe olur benim de kalemim.  

23.8.2010  


SERAP DEMİRTÜRK  

-Serap Hoca-  

 
Toplam blog
: 37
: 402
Kayıt tarihi
: 06.12.07
 
 

1959 doğumluyum. Yozgatlıyım. Ankara Gazi Eğitim Ensitiüsü 1979 mezunuyum. 1993 `te alanımda lisa..