Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Eylül '13

 
Kategori
Spor
 

Beşiktaş 4x4 arazi aracı gibi

Beşiktaş geçen sezon hücumda çok hızlı oynuyor, ancak geriye koşmada zafiyet gösterdiği, dikkat ve konsantrasyon eksikliği ile zaman zaman maçtan koptuğundan attığı kadar da gol yiyordu. 
 
Geçen sezon Bursaspor'dan toplamda 6 gol yediğini bir hatırlatma notu olarak kaydedelim. 
 
Dün akşam bir anlamda geçen sezonun da rövanşını almış oldu; hesabı dengeledi. 
 
Beşiktaş çok genç takım ve durmaksızın sahanın her yerinde mücadele ediyor. Topu hızlı oynadığı zaman rakibinin savunmada yerleşmesine izin vermiyor. 
 
Hızlı oynamadığı zamanları mı var? 
 
Evet! 
 
Hızlı oyun yardımlaşarak ve paylaşarak sağlanıyor. Fernandes'in yeteneğini ortaya çıkaran şey de buydu; Quaresma ve Simao'nun "herşeyi ben yapar, oynarım" anlayışı hem Beşiktaş'a hem de diğer futbolculara zarar veriyor, oynsama şansı bırakmıyordu. 
 
Fernandes de topla oynamayı seviyor ama bir farkla; adam eksiltip rakip alanda boş bir arkadaşını gördüğü anda oyunu onlarla paylaşıyor, topu göndermesini biliyor. 
 
Oğuzhan, Olcay ve takıma yeni katılan Gökhan Töre de aynı anlayış ve düzende oynadıklarında Fatih Terim'in "Bursaspor'u deplasmanda yensinler de görelim" dediği çok güçlü bir takım bile çaresiz kalabiliyor. 
 
Savunmanın en sağlam ismi İbrahim Öztürk bile Beşikttaş'ın hızlı ve etkili atak organizasyonlarında havluyu attı. 
 
İşte bu hızlı oyun anlayışını kesen yine bunu yaratan orta saha oyuncuları oluyor. Zaman zaman egolarının etkisiyle gol atma önceliğini üzerlerine aldıklarında Beşiktaş'ın bütün oyun düzeni etkileniyor. 
 
Olcay ve burada golle tanışan Gökhan Töre özellikle ön plana çıkan oyuncular oluyor. 
 
Bu futbolun, spor içinde olan bir şey ve önüne geçmek de mümkün değildir. Beşiktaş kolej takımı anlayışıyla sosyalist düzende oynama gayretinde olsa da bundan kendi hesabına pay çıkarma gayretinde oyuncularının olmasını engellemesi kolay değildir. 
 
Beşiktaş top rakipteyken hücum bölgesinde de baskı uyguluyor. Almeida'nın maçı tamamlayamamasının nedenlerinden biri de bu; sürekli koşuyor. Maçın son bölümlerinde ikili mücadelede yerden kalkamayan Olcay da mücadeleden yorgun düşen futbolculardandı. 
 
Oğuzhan'ın sakatlığında bu yüksek mücadele temposunun etkisi var mı, ilerleyen haftalarda göreceğiz. 
 
Bu güce dayalı, herkesin koştuğu ve mücadele ettiği modern futbola bir örnektir. Beşiktaş çok iyi beceriyor. 
 
Orta alan ile savunmanın arasındaki boşluğu çok iyi dolduran Atiba'nın Beşiktaş'ın geçen sene yaşadığı bir eksiği kapattığını söylemeliyiz. 
 
Ayrıca sağ kanatta Serdar Kurtuluş da çok iyi şeyler yapıyor. İlk gol öncesinde gösterdiği devamlılık skoru değiştiren şey oldu. 
 
Bursaspor, Beşiktaş'ın duran top organizasyonlarında gözüne ışık tutulan fener gibi kaldı. Sadece serbest vuruşta rakip ceza sahasına giden iki stoperin iki gol atması da bunun net göstergesi oldu. 
 
Sivok-Escude iyi tandem olma yolunda ilerliyorlar. 
 
Bursaspor taraftarının üçüncü gol sonrasında gösterdiği tepki asla sportif bir anlayıştan kaynaklanmış olamaz. Çünkü bu takımı Galatasaray karşısında da izledik ve Fatih Terim'e az önce paylaştığımız özlü sözü söyleten bir takım olduğunu da biliyoruz. Futbolun sportif bir oyun olduğunu kaybederken karşı tarafın iyi oynadığını ayırt edebilmek gerekiyor. 
 
Bursaspor dün akşam Beşiktaş'ın oyunu karşısında çaresiz kaldı. Ancak bu asla tepki gösterilecek seviyelerde değildi. 
 
Çünkü Beşiktaş çok iyiydi!
 
Maçta göze çarpan bir istatistik, her iki takımın da yedişer kere ofsayta düşmesiydi. Bunlardan birinde Batalla'nın çok güzel bir kafa golü vardı ki ofsayt olması şanssızlıktı. 
 
Beşiktaş'ın geçen senelere oranlar en önemli şanslarından biri kalecisi Tolga'dı. Tolga'nın takıma kazandırılması için 500 bin euroluk pazarlıkları hatırlıyorum da bazen yöneticilerin ne kadar gereksiz şeyler yaptığını düşünüyorum. 
 
Beşiktaş 4x4'lük arazi aracına dönüştü. Her koşulda sahadan galip ayrılmasını biliyor. Bursaspor deplasmanından bile... 
 
 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..