Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Mart '12

 
Kategori
Futbol
 

Beşiktaş ve Cenk

Bu sezonun yirmi ikinci haftası geride kaldığında, ligin üçüncü sırasındaki takım, lider Galatasaray’ın beş puan gerisinde, Fenerbahçe ile aynı puandaydı. Kimileri bu takımın ligin en iyi futbolunu oynadığını söylüyor, onu şampiyonluğun favorisi olarak göstermekte de hiç bir sakınca görmüyordu. Aynı takımın Avrupa Ligi’nde grubunu lider tamamlayarak yoluna devam etmesi, bu iddiaları içi boş temennilerden gayet makul öngörüler sınıfına sokuyordu.

Fakat bu tarihten sonra sırasıyla yaşanan, üst üste puan kayıpları, kulüp yönetimin istifası ve futbolcu sorunları bu takımı iki buçuk ay içerisinde önce hasta etti, sonra yatağa düşürdü ve nihayet komaya soktu.

Bugün Beşiktaş komada. Hastanın durumu o kadar ciddi ki, yoğun bakım ünitesine dahi alınamıyor. Zira ne bu bakımı yapabilecek bir doktor var ortada ne de bu tedaviye yanıt verebilecek bir hasta.

Siyah beyazlı kadronun mükemmel olmadığı bir gerçek. Fakat söz konusu olan kabul edilebilir bir formsuzluktan ziyade “bu futbolculardan hangisi kalsın?” sorusuna verilen yanıtın ikiyi geçmemesi ise oradaki sorunu kadronun yetersizliğinde değil takımın dinamiklerinde aramak gerek. Bir başka deyişle sorun Beşiktaş’ın ligde liderin on dokuz puan gerisinde kalmasında veya Atletico Madrid’e iki maçta da farklı yenilmesinde değil, isteksizliğinde, güçsüzlüğünde, rakip kaleye şut atamayışında, yenen gollere engel olamayışında, üst üste üç pas yapamayışında, ışıksızlığında velhasıl çaresizliğinde.

Futbolda her şey çok hızlı olur. Nasıl ki iki ayda bir takım şampiyonluk adaylığından ilk dörde girememe tehlikesine düştüyse buradan toparlanması da aynı şekilde çabuk olabilir. Peki Beşiktaş bunu yapabilir mi? Bugünkü manzara itibariyle çok çok zor.

Cenk Gönen

Başta ikincisi olmak üzere yediği üç golden sonra Cenk’i savunmak doğru değil fakat onu günah keçisi ilan etmek bundan çok daha büyük bir yanlış. Cenk’i eleştirirken “onun başarısızlığını değil onun vurdumduymazlığını eleştiriyoruz” diyenlere verilecek yanıt ise sahada beyaz formalı kaç ciddi futbolcu izlediklerini  olduğunu sormak olacaktır.

Cenk dün akşam sadece bir futbolcu değil tüm takımın özetiydi. O, hiç bir olumlu hareketi olmayan, isteksiz, yetersiz kısaca kötü olan tüm arkadaşlarının ete kemiğe büründüğü bir bedendi adeta ve yediği goller sadece bu soyut sevimsizlikleri skora yansıtarak onları somutlaştıran göstergeler oldu.

Fakat Cenk’in oynadığı mevki itibariyle hedef tahtası haline getirilmesi yanlış olduğu kadar şaşırtıcı değil ve bunu en güzel Eduardo Galeano anlatıyor:    

Ona file bekçisi denildiği de olur. Aslında kader kurbanı, mahkum ya da şamar oğlanı da denilebilinirdi. Onun bastığı yerde bir daha çim çıkmadığı söylenir.

O yapayalnızdır. Oyunu hep uzaktan izler. Hedef mekandan ayrılmaksızın üç direğin arasında idamını bekler. O gol atmaz. Onun varoluş nedeni gol atılmasını engellemektir. Gol futbolun bayramıdır, golcu mutluluklar yaratır; kaleci ise bozguncudur, oyunbozandır. Sırtında bir numaralı formayı taşır. İlk ödüllendirilen asla o olmaz. O her zaman ilk suçludur. Suçu olmasa da fatura her zaman ona çıkarılır. Bomboş alanın ortasında, cellatıyla başbaşa kalır. Takımların kötü olduğu günlerde kabak onların başına patlar, şut sağanağı altında başkalarının günahını çekerler. Kara talihi ömrünün sonuna dek onu terk etmeyecektir.[1]

can.nizamoglu@gmail.com

Twitter:_acn_



[1]Gölgede ve Güneşte Futbol, Eduardo Galeano

 
Toplam blog
: 788
: 1417
Kayıt tarihi
: 11.11.07
 
 

Çoğu çocuk gibi ben de futbolcu olmak istedim, olmadı. Bu oyundan kopmamak adına üniversite yılla..