Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Haziran '14

 
Kategori
Anılar
 

Bestegül

Bestegül
 

Denize açılan o sokakta iki sıralı dizilmiş kiminin önünde küçük bahçeleri olan orta halli evler, Temmuz güneşinin ışıklarını perdeleyerek yapraklarının gölgelerini bir yalnızlık gibi üzerlerine düşüren kaldırımın kenarlarına sıralanmış çınar ağaçlarının yeşilliklerine yaslanmış, öğlen saatlerinin uyuşuk tenhalığını, biraz ilerideki denizin uysal şapırtılarını dinleyerek paylaşmaktadırlar sanki. Sağda solda bir iki karınları Mart şişkini, ya da sardalye artıkları ile belirginleşmiş kedi, bahçelerin kuytu köşelerinde uzanmış, sakin mırıltılı bir uykuya dalmışlardır. Hemen her evin önünde ya da gölgeliklerine sığınmış, sıcaktan boyunları bükülmüş akşam sefaları açmak için serinliği beklemektedir. Deniz kıyısı evlerinin belirgin özelliğini yansıtan sardunyalar alev kırmızısı çiçekleriyle güneşin coşkusunu yansıtmakta, mor , beyaz, ebruli renkleri ile yaz şarkıları söyleyen açmaktan bıkmayan petunyalar bu coşkuya katılmaktadırlar.

Sokağın ters ucunda onu enlemesine kesen yerleşimi ile büyük ilk okul binası, etrafındaki kavak ağaçlarının yapraklarını belli belirsiz kıpırtılarla oynaştıran öğlen esintilerinde ders yılının yorgunluğunu kendi yalnızlığına kapanmış, büyüyen sessizlikte çıkarır gibidir. Sokağın diğer ucundan görünen deniz,uzaklarda tüllenerek ve bir ışık sağanağı altında yıkanarak mavi hareli parıltılarla uzanıp gitmektedir. Sahipleri değişen ve yeniden yapılan az sayıdaki evin dışında sokak ve evleri, uzun senelerdir bildik görüntülerini korumaktadır. Önceleri yazları pansiyon olarak kaldığımız ev hala bu bildik görüntüye tanıklık etmektedir. Sanki birazdan akşam olacak ve duvarlarında şimdi yerinde yeller esen yazlık sinemanın bildik, artık mazide kalmış gürültüleri yankılanacaktır. Sıralı tahta sandalyelerini doldurup monoton gürültülerle çekirdek yiyerek filmin başlamasını bekleyenlerin mırıltıları, önündeki ışıklı kalabalıkta lüks lambaları ile aydınlatılmış tezgahında köfte ekmek satan " Temizel Köftecisi " , buz dolu kovalarda Çamlıca Gazozu, haşlanmış, közlenmiş taze mısır, dondurma satıcılarının sesleri kalabalığın karmaşık gürültüsüne karışmaktadır. Sinema hoparlörlerinden yükselerek önündeki iki manolya ağacı çiçeklerinin baygın kokularına karışan bir Zeki Müren şarkısı geçmişi canlandırmaktadır sanki. Kanaryam güzel kuşum…

Yıllar akıp geçmiştir. Ama sokak yıllardır bildik görüntüsünü hayata bir ucundan sıkı sıkıya tutunmuş bildik evleriyle tuz kokulu yaşamını koruyarak, indirgenmiş bir yaşama ve kaderciliğe inat, inatçı bir sırt ağrısını sahiplenir gibi ya da aldırmazmış gibi yaparak sürdürüp gitmektedir.

Birazdan akşamüzeri serinliği, sokağa renkli yumaklar gibi dolanan çocuk gürültülerini geri getirecektir. Kapıların eşiklerinde, ya da alçak taburelere oturan siyah giysili, siyah tülbent baş örtülü, belli ki Girit göçmeni kökenli birkaç ihtiyar kadın, geçmişe özlem dolu söylemlerine başlayacaktır. Daha genç olanları, sol ellerinin işaret parmaklarına doladıkları kuka iplerinden akıl almaz motifler ve ustalıkla kaderlerine olan sessiz isyanı öreceklerdir. Bir köşede artık kahvehaneye bile çıkamayan, sigara içmekten parmak araları ve sarkık bıyıkları sararmış, derinleşmiş alın ve yüz çizgileri kedere çizilmiş, zor alınan bir nefesle zorlukla inip kalkan göğüsleri, hırıltılı öksürükleri ve hayatın gelip kısılıp kaldığı donuk bakışlı gözleriyle kulaklarında denizin uğultuları birkaç ihtiyar adam,eski mutlu günlerine özlemini büyütmektedirler.

Denize en yakın uçta, bahçe içinde tek katlı her zaman aynı açık çivit mavisi badana boyalı, her zaman aynı temizlikte, pencerelerinde gagaları kırmızı, kanatları gökkuşağı renkli ipliklerle işlenmiş öpüşen kuş motifli beyaz perdeli balıkçı evi zamana boynu bükük direnmektedir. Pencere önlerine yerleştirilmiş boşalmış gül reçeli tenekelerindeki fesleğenler geçmiş zamanı kokmaktadırlar. Arka duvarına yaslanmış güneş ve yağmurdan renkleri solmuş, cilası atmış bir çift kayık küreği altlarındaki belli ki uzun zamandır kullanılmayan balık ağlarının üzerine akşam güneşinde uzayan gölgelerini düşürmektedirler. Hemen yanlarında ters çevrilmiş boyaları solmuş, karina tahtaları yer yer çürüyüp açılmış ahşap sandal, kendisini kuşatan sardunyalar içinde kaderine kapaklanmış gibidir sanki. Kıç aynalığının tahtalarında denizden karşılıklı sıçrayan iki yunus seçilmez gibidirler artık. Bir zamanlar dalgalarla yıkanan baş bodoslamasının sol yanına siyah boyayla yazılan ismi zor okunmaktadır. Kaderimsin…

Bıçkın bakışlı, kaytan bıyıklı yıllar öncesinin genç balıkçısı ortalıklarda görünmemektedir. Yıllar önce akşam serinliğinde kapıdan sokağa bir neşe topu gibi fırlayan, mavi puanlı basma elbiseli, saçları iki yandan örgülü, uçlarında kırmızı kurdeleleri olan kız çocuğu şimdi nerelerde acaba? Denizin şekillendirdiği bir küçük,yoksul ama mutlu bir yaşam hayatın gel gitleri ile kim bilir nerelere sürüklendi. Ya arkasından seslenen hüzüne ayarlı genç kadın sesi?...


- Bestegül, geç kalma, baban erken gelecek…

Akın YAZICI

                                                                                               

  

 
Toplam blog
: 190
: 391
Kayıt tarihi
: 07.05.14
 
 

1965 Ankara Üniversitesi Tıp fakültesinden asker hekim olarak mezun oldum. Gülhane Askeri Tıp Aka..