Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Mart '15

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Bestekarlarin bestelerinin kaynağı Vahiyler olabilir mi?

Dr.İsmet Turanlı
 
(Revealatio, Offenbarung, Inspiratıon Fermanen Xwede)
 
Vahiy sadece Allahın melekleri vasıtasıyle Peygamberlere intikal edilendir.
 
İlim adamı olarak ben beyin hücrelerindeki kimyasal oluşumlardan bestelerin kaynaklandığını söyleyebilirim.
 
Zira kompozisyonlar mevcudu olmayan seslerle yaratılmıştır.
 
Diğer sanat dallarında Vahiyden ziyade mevcut objenin sanat yeteneği ile dile getirilmiş yahut resimlenmiştir. Aralarında büyük bir fark vardır. Van Gogh gördüğü Ayçiçeklerini, yel değirmenlerini tualine aktarmıştır. Uttrillo Paris'in sokaklarını, evlerini resimleştirmiştir. Elbette tabiattaki güzellikleri aşırı bir hassasiyetle görebiliyor ve bize tercüme etmişlerdi. Onun içinde milyonlarca insanın, elbetteki rezeptörleri (Alıcıları) olanların algılaması mümkündür. Büyük Yazarlar, Şairler de çoğu kere görüntüleri, sesleri, kelimeleri kullanarak yaratıcılığını kanıtlamıştır. Tablolar müze duvarlarında, sergilerde yerini bulmuş, çoğu kere de bulundukları coğrafi mevcudiyetlerden pek dışarı çıkamamış (Abstraklar hariç) Halbuki besteler, kompozisyonlar bütün dünyada, asırlarca repertuarlarda mevcudiyetini korumuştur. Cezanne Aix la Provence'daki dağı resimlemekle, adeta tutku halinde uğraştı. Miro o renk cümbüşünü bize aktarırken, yaratıcılığını sanki Vahiye borçlu kalmıştır.
 
Entresan olan bir husus da o sanatkarların en zor yaşam şartlarında o büyük eserlerini gerçekleştirmişlerdi. Van Gogh maden işçilerinin kaldığı en kötü şartlardaki evlerinde sanki o zorluktan bihaber en güzel eserlerini yaratmıştır. Geçenlerde vefat eden koca çınar Yaşar Kemalse Gülhane Parkın'daki yatağını gazetelerden yapmıştır. Büyük eseri İNCE MEMED'i orada yazmıştır.
 
Paris'teki, yahut diğer katliamları gerçekleştiren terröristlere nerdeyse haklı gösterek cemiyetten dışlanmış olmaları ileri sürülmüştür. Vahiylerle ŞER iletilemeyeceğine göre beyindeki menfi oluşumların o feci katliamlara yöneltilmiştir.
 
Vücudumuz işlevlerini gerçekleşmesini sağlamasına göre üçe ayırılır. En alt bölümündeki genital organlar, canlıların varlığına beka sağlamak için üreme fonksiyonlarını gerçekleştirir. Bu fonksyon Seks mekanizması ile adeta garantiya alınmıştır. Bu sebeple ben eşcinsellerin ve lezbiyenlerın bu organları sadece seks yaşamına öncelik verirken üreme fonksiyonunu kullanmazlar. O halde bu durum tabiatta ön görüleni ihmalde bir mahzur görmezler. Vücudun gövde kısmında da vegetatif sistem otonom çalışmaktadır. Ne kalbimize, ne de midemize hükmedebliriz. En üste kafanın içindeki beyin ise bize düşünmeyi, konuşmayı, hareketlerimiz için emirleri vermeyi sağlar. İşte bu fonksiyonunda kötü kimyevi oluşumlar onlara insanları sırasında yok edici kararları alırlar. Hitler misali. Daha bir çok diktatörlerin milyonlarca insanın telef olmasını sağlamıştır.
 
Ben 14 yaşında iken yaz tatilinde kasabaya gitmiş, her sabah saat 5 te arkadaşlarımla buluşup abdest alır sonra camide namaz kılardık. O loş salonda, ilahileri dinlerken öylesine bir şuu ile Vahiy beklemiştim. Son senelerde ise 8-10 beste yapmıştım. Onları düşünürken İsviçre'deki karlarda ski.fon yaparken, derelerde akan sudaki şırıltıları dinlememden bestelerin tinlerini duyar olurdum. Yahut yüzerken. Büyük bestekarları düşünürsek onların Vahiy tarzında algılamaları olduğuna inanırım. Yahutta beyin hücrelerinde bir takım kimyasal oluşumların onları yönlendiğine, ilim adamı olarak inandığımı söylemem belki de ilahıyatcıların hoşuna gitmez.
 
Vahiy peygamberlere mahsus çağırım olayı mıdır? Bir çok islam mütefekkiri Hazreti Muhammed'in Vahi alırken çektiği sıkıntıyı gördüklerini anlatırlar. Peygamber hadislerinde bu vahiy olayını teyit etmiştir. Yoksa bir rüya hali midir Cebrail gibi meleklerin görünmez varlığı ile mi konuşmuşlardır?
 
İslam ansiklopedisinde vahiyin şairler tarafından kullanıldığı, sanatkarların ayni şekilde bihassa vahyedilen şey demek olan TANZİL ‘den ve onun gökteki semavi aslından Vahiy indirmek manasına gelen İNZAL ‘dan ayrıdır. Onlar tabiattaki canlılar ve olaylar gibi mükemmeliyete varmazlar fakat ölümsüz olduklarını kabullenmek icap eder. Unforgetable, unvergeslich, ınobliable, Mirnamınnakırın olmalarını nasıl sağlamışlardır?
 
Üstad Bedri Rahmi ‘’Mutlu olmak istiyorsanız Türkü söyleyin’’ diyordu. Bir akşam benim evde sadece zeytin yemiş, kırmızı şarap içmişti ve biz birlikte türküler söylemiştik. Kalamış'taki Manolya Sokak'taki evine bir Pazar günü balık avlamaktan dönmüş ve Kınalı balıklarla bir sinide adeta resim yapmıştı. Eşi Eren hanım bahçedeki kara erikten yaptığı likörü içtikten sonra Rumen dansları yapmıştık. O coşkuyu sağlayan türkülerdi, muzikti. Yaşar Kemal o davudi sesiyle Ruhi Su tarzında ‘’Evlerinin önü diye başlayan türküyü söylerdi. Ruhi Su’nun eşi 60 yaş jubilemi 100 e yakın dostlarla Ren Nehri'nde kutlarken bir tomar Ruhi Su kaseti getirmişti.
 
Kötü yaşam şatlarından bahsetmiştim. Beethoven Viyana'da sokağa çıkmaktan çekinirmiş. Çünkü ayağındaki pabuçun deliklerinden ayak parmakları görünürmüş. Bir akşam sokakta yürürken bir piyano sesi duyar ve o evin kapısını çalıp piyanisti tebrik etmek ister. Ona bir arzusu olup olmadığını sorar. Kız kördür (A’ma) .’’ ben mehtabı merak ediyorum fakat göremiyorum. Onu bana tercüme edecek bir eser besteler misiniz?’’ Beethoven piyanonun başına geçer ve en mühim eserlerinden biri olan Ayışığı sonatını besteler. Bu gibi büyük bestekarların eserlerini en kötü yaşam şartları altında gerçekleştirmeleri ancak Vahiy yahutta beyindeki kimyasal oluşumların DNA, teleomerleri baskısından kaynaklandığını ifade etmemim sebebi bu mevzuda düşünenleri provoke etmek içindir.
 
Hazreti Muhammed diyor ki:Ben, bana vahyedilmekte olandan başkasına uymam.’’. Ona böylece vahyolanan Allah’ın sözleri değiştirilemez. O kendisine İNZAL edilen Vahiyden başka bir şey değildir.
 
İnsanların bir fizyolojik, birde RUhi yaşamları vardır. Muzik ruhun gıdasıdır derken ondan nasibini alamayanlar, müziğe reseptörleri (Alıcıları) olmayanların ruhlarını nasıl beslediklerini merak ediyorum.
 
Bir akşam evime Sadi Hoşsesle, Avni Anıl gelmişti Anıl ‘’Ah o şarkıarın gözü kör olsun, Hoşses'te ‘’Yıldızlı semalardaki haşmet ne güzel şey şarkısını nasıl bestelediğinin hikayesini anlatmıştı.
 
Ben Beethoven'e aşinalığımı öyle pekiştirmiştim. Londra'da British Counsıl'den her hafta bir senfoni plağını alıp eve götürmüş tekrar tekrar dinlemiştim. Muziği algılamak için rezeptörlere ihtiyacımız olduğu gibi enstrüman çalanların virtüoz olmaları mümkündür fakat onlardan yaratıclık beklenemez. Atatürk diyor ki: ‘’ Beyler milletvekili, bakan, hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz, fakat sanatkar olamazsınız’’. ‘’Vermezse Mabut, neylesin Mahmut’’ demiş padişahımız. Bir Oğlum Flöt ve Piyano çalarken, 6 yabancı dili rahat konuşurken, kızı 12 yaşında 5 yabancı dile hakim ve keman ve piyano çalarken, diğer evlatlarıma ne kadar özel ders aldırmama ağmen, ne bir satır şiir ne de bir mısra türkü öğretemedim
 
Taxi şöförüne soruyorum. Sen Türkü bilir misin?. Hayır diyor Bize okulda öğretmediler. Bizim TV kanallarında maalesef batı klasiği muzik icra edilmez. Onları yönlendirenlerin muziği nasıl anladıklarını merak ediyorum. Londra’da Alberthall de Otto Klemperer'ın, Bernstein Bonnda. Viyana'da Karajan’ın idare ettikleri senfonileri unutmam mümkün değil. Gerçi onlarda da yaratıcılık yoktur. Mozart, Beethoven, Bach gibi. Önlerinde duran notalarla dirije ederlerdi.
 
Bu makalemi yazmamın sebebi bugün bir gazetede Fazıl Say’ın söyleşisi oldu. Durağının göğe bakmakta arıyor. Acaba Fazıl bize bestelerini yaparken bir nevi Vahiy alıp almadığı söyler mi? Elbette Peygamberlerin algıladığı şekilde değil.
 
Dr.İsmet Turanlı , Köln. 14.mart. 2015.

 

 
Toplam blog
: 41
: 91
Kayıt tarihi
: 31.05.13
 
 

Emekli Tıp Doktoru ..