Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Eylül '07

 
Kategori
Kent Yaşamı
 

Beşyüz metre içinde

Beşyüz metre içinde
 

Dairemin kapısını kilitleyip koridorda yürümeye başladım. Binanın dış kapısına doğru giderken soluduğum havada oksijen miktarının azalığını hissetmiştim. Her nefes alışımda daha fazla oksijen ihtiyacı duymaktaydım. Gecenin getirdiği tüm karbondioksit miktarı binanın içine dolmuştu. Bir an önce dışarı çıkma isteği bir yangın veya bir deprem korkusundan kaçarcasına zihnimi kapladı. Bina kapısını yavaşça kapatarak dışarıdaki havayı solumaya başlamıştım. Tam da temiz değildi. Büyük bir şehrin kendini temizleyememiş bu havası her zaman olacaktı. Kaçınılmaz bir durum, egsoz dumanları ve kalabalık bir nüfusun solunumlarını temizlemeye hangi gezgin rüzgarlar yeterli olabilirdi ki.

Sokağa çıkınca yakındaki büyük çöp kutularını çalışma ve hakimiyet alanı yaptıkları anlaşılan bir kaç kedi ile karşılaştım yine. Bana düşman mı dost mu olduğumu sezmeye çalışır gibi bakıyorlardı. " Size dostum ama bunu gösteremem" diye düşündüm. Caddeye doğru ilerlerken caddedeki ilk beş yüz metre yürüyü-şüm sırasında tüm algılamalarımı açık tutacak ve sonuçlarını değerlendireceğimi düşündüm.

Caddeye yaya kaldırımından yürüyüşüme başlarken çift yol trafiğinin yoğun gürültüsü birden kulaklarıma baskı yapmaya başladı. Korna, hızlanan ve yavaşlayan motor, asfaltta sürtünen lastik sesleri kulaklarımı tırmalamaya başlamıştı. Bütün bu sesler şefsiz ve gelişi güzel, akortsuz müzik aletleriyle güçlü bir şekilde konser veren bir orkestrayı andırıyordu. Araçlara bakarken adımlarım yavaşlamıştı. Duraktan kalkan otobüs hızlanmaya çalışırken cam kenarında oturan bir kadına ilişti gözüme, gözlüklüydü, siyah saçları omuzlarına ulaşırken cama doğru dayanmış o da bana bakıyordu. Otuz beş yaşlarında olduğunu tahmin ettim. Ressam Salvodor Dali’den hoşlanıyor olmalı diye aklımdan o an geçti. Bakışlarını başka yöne çevirirken, güzel ve duygusal görünen birine benzetmiştim. Ama hatırlamaya çalışmak için uygun bir ortamda değildim. Ona kızdım insan biraz gülümser ve sonra bakışlarını çevirir değil mi? Ukalaca “hıh senden yüz çeviriyorum” dercesine olmaz ki. Kilolarımı hatırlayınca sonra kendime kızdım. İdeal kilomu bir türlü bulamadığımı hatırlamış ve çelişkimin rahatsızlığını duymuştum.

Çevremdeki her şey hareket halindeydi ve ben bu halde iken düşünemezdim, sadece duyularımla algılamaya yönelmeliydim. Karşımdan gelirken düşünceli görünen sakallı, gözlüklü ve şapkalı elli yaşlarındaki adamın ciddiyetiyle çocuk neşesinin bir arada uyumlu olabileceğini ve hayal gücünün geniş olabileceğini dış görünüşünden anlamak hiç kolay değildi. Onu tanımadığım halde böyle özellikleri olduğunu ancak tahmin edebilirdim. Yanımdan geçen alımlı bayanın hangi meslekten olduğunu tahmin etmemin ne kadar zor olmasına karşın dış giyiminden ve hareketlerinden sanatçı kişiliğindeki neşeli tavrıyla dünyaya bakış şeklini öngörebilirdim. Kardeş olduğunu tahmin ettiğim iki güzel kızın sakin ve yavaş yürüyüşleri kendileriyle barışık olma halleri ile çevrelerine sanki mutluluk dağıttıklarını görür gibi oldum. Yanından geçerken ajans bürosunun önündeki sandelyeye oturup kedisini seven bayanın yeni yapacağı tasarım ve projeleriyle bir benial de eserlerini sergileyebileceği bir an hayalimden geçti. Karşı kaldırımda bir binanın üst katlarından birinde bir terapistin seans sonrası molasını balkonda vermesine tanık oldum. Tüm insanların mutlu olabilecekleri bir dünyayı nasıl kurgulayabiliriz dercesine bakıyordu caddeye. Burnuma az da olsa güzel kokular geldi yakınımdan, çiçek satan bayan henüz genç ve alımlıydı meslektaşlarına göre, gülen gözleri ışıl ışıl parlıyordu bu kalabalık caddede. İyi fal baktığını tahmin ettim.

Birbirleriyle tartışan birkaç adam gördüm. Park konusunda anlaşamıyorlardı sanırım. Tarak taşımadığını tahmin ettiğim gözlüklü bey sakin ve vakur bir şekilde park konusunda konuşurken karşısındaki sakallı ve gür saçlı bey itiraz ediyordu.

Ambulansın ortalığı yaran sesiyle birden dikkatimi ona yönelttim. Ya bir hasta veya ölmüş olan bir insanı taşıdığını düşünürken kendi sağlığımı ve yaşımı gözden geçirmiştim. Ambulansta yatan İnsanı düşünürken üzülmüş ve acımıştım. Karşımdan gelen bir yaşlı bayana az daha çarpıyordum. Kıl payı refleks hareketimle kurtuldum ona zarar vermekten. Aptallaşmış, korkmuş ve neye uğradığımı şaşırmıştım ölümü düşününce. Ambulansın doğumhaneye yetişmeye çalışma olasılığı geç geldi aklıma. Şimdi de sevinçle dolmuştum. Dakikalar içinde üzüntü ve sevinci hızla yaşadığıma da hayret etmiştim. “ Taze balıııık “ diye kulağımın dibinde bir ses dikkatimi o yana çevirip bakmama neden oldu. Balıkçı gence bakarken birden sahibini daha hızlı yürütmeye zorlayan bir köpeğin İlgi alanına girmemek için hızımı ve yönümü değiştirdim.

Nihayet berberime gelmiştim. Beş yüz metre yürüyüşüm sırasında kulaklarım birbirinden farklı fakat daha önceden bildiğim sesleri duymuş, gözlerim çok sayıda hareketli olan biçimsel olarak farklı fakat daha önce gördüklerime sınıflayabileceğim araç ve canlıları görmüş, nefesimle oksijenin az olduğu egzoz gazı ve karbondioksitin başını çektiği birçok kokuyu ayırt edemeden ciğerlerime çekmiş olarak üç duyu organımı aşırı kullanarak yormuştum. Bir uzay gemisi geçseydi bu caddeden bütün dikkatim ona yoğunlaşırdı, çünkü ilk kez görecek olduğum için ona ait biriktirdiğim bilgi ve tecrübe olmayacaktı, onu edinmek için uzun süre takip etmem gerekecekti. Dokunma ve tatma duyularımı kullanmadığım halde böyle ortamda onları kullanmam sırasında zevk unsuru barındırmayacağını da tahmin ediyordum. Böyle algılamaların bende uyandırdığı duygu yaşantıma nasıl yansıyacağı ise başlı başına ayrı bir konuydu.

Kulağıma bir tıkaç, gözüme bir gözlük, burnuma da bir filtre takmanın zamanı gelmiş miydi yoksa. Biz insanlar hayatımızı kolaylaştırmaya çalışırken bir yanda da zorlaştırıyor muyuz? Şimdilik birey ve aile için yapılmış teknolojinin toplum için tekrar düzenlenmesi gibi yapboz oyununun ne kadar süreceğini tahmin etmek hiç kolay olmasa gerek.

Berber saçlarımı keserken, ben evime geri dönüş yolunda duyu organlarımın daha fazla zarar görmemesi için onları kullanmayıp hissizleşip soğumanın yollarını düşünüyordum.

Resim http://galeri.milliyet.com.tr

 
Toplam blog
: 110
: 1205
Kayıt tarihi
: 30.05.07
 
 

"Yazıyorum o halde düşünüyorum" diyen, güncel gelişim ve değişimleri takip ederken anlam ve kavramla..