Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Mayıs '08

 
Kategori
Öykü
 

Beyaz Altın ve Kara Ada Defteri

Beyaz Altın ve Kara Ada Defteri
 

Çukurova'ya üstün kaliteli pamuk çeşidi geliştirme projesi 1. hasat


Aklım erdiğinden beri uzun tatilleri sevmem... Okulun uzun yaz tatili...Pamuk birinci ağızda... Hemen hemen bütün elmalar kar gibi açmış... Tarla sulu... “Neden biz de diğerleri gibi yüz kilo toplayamıyoruz?” kendi kendime defalarca tekrarladım. Ben iki hat aldım, erkek kardeşim bir hat. Büyük bir heyecanla toplamaya başladık... toplam kırk kişiydik. Kilosunu kaç kuruştan topladığımızı hatırlayamıyorum. Hatın ortasına kadar kaput bezinden dikilmiş pamuk doldurduğumuz eteklik iki kez doldu. Hızımız iyi... Diğerleri bizden ilerde. Yine de iyiydik...Bu yaz benle kardeşim dışında işçilerin hepsi ellerine kına yakmışlardı. Bordo siyaha yakın... Şifler, benimle erkek kardeşimin tırnak kenarlarını kanatmaya başladı. Parmak uçlarımızdaki deriler iyice kalkmıştı...

Öğle vakti... Büyük dut ağacının gölgesi... Allahım ne büyük zevk... kızgın güneşten sonraki koyu gölgede oturmak...

İki koca harar doldurmuştuk. Üzerlerine ismimizi kopya kalemiyle nemlendire nemlendire yazdık..Kalemi yetersiz gördük bu kez pamuk bitkisinin yapraklarıyla hararlara ismimizi yazdık... Yüzümüzde tebessüm... Hava kararmaya başlamadan hararlar, römorka güçlü kuvvetli büyük kızlar, tarla sahibinin oğluyla birlikte özenle dizip, kalın halatlarla bağlamışlardı... Hepimiz traktör tarladan çıkınca hararların üzerine yerleşmiştik.... Ağır ağır Ceyhan yoluna çıkmıştık.... Pamuğun tartılıp depoya koyulacağı yere geldiğimizde hararlar tek tek tartılıp depoya götürülüyordu... İsmimizin yanında muhteşem bir rakam vardı; tam 117 kilo toplamıştık, gerçi en az toplayan bizdik ama ilk defa bu rakama ulaşmıştık...Aklım bir türlü almıyordu; yorgun olarak tarladan gelen bizdik, niçin bir kısmımıza hararları boşalttırırdı, niçin pamuk deposuna arada bir tencere ile su serperdi. Harar boşaltmak ilk günler oyun gibi geliyordu... Sonraları bir işkence seansı olmaya başlamıştı...Bir gün pamuğu boşaltıp bastırma, su serpme işinden sonra terden sırıl sıklam eve gelmiştik. Annemi çileden çıkarmıştı tarla sahibi kadının yaptığı bu davranış...”Traktörden iner inmez eve geleceksiniz!...” Annemin sert sözünü duymamış gibi yaparak; “Anne, şimdilik elimi yüzümü yıkasam da bana biraz para versen, yavaş yavaş kırtasiyeciye gidip bir paket teksir kağıdı alsam mı?” Belli ki Annemin gerginliği geçmemişti.. “Olmaz bu saatten sonra bir şeyler çizeceksen, resim kağıtlarının arkasına, yarım kalmış defter sayfalarına yaz, çiz... Bu saatte teksir kağıdı şart mı?”

Heyecanım gitmişti...Yine de annemi üzmemek için eski defterleri çıkardım. Kardeşim banyodan çıkana kadar boş, yarım sayfaları defterden çıkarıp düzenli bir şekilde iğneyle uçlarından tutturdum... Banyodan çıktıktan sonra, uyku çöktü. Gözlerimi zorlukla açıyordum. Yemek yemeden yatmak istedim. Zorlukla bir şeyler yiyebildim. Erkek kardeşimle birlikte kahve pişirmeye karar verdik. Uykumuzun kaçması için yüzümüzü soğuk suyla yıkadık. Birer fincan şekersiz Türk Kahvesi pişirdik. Hızımızı alamadık, birer su bardağı daha pişirdik. O da yetmedi, birer “Tarz-ı usul” - Tarsusi kahve pişirdik.. Bu gelişmelerden annem habersiz. Ev oldukça büyük. “Ne olur bir yudum kahve bana da verin!” diye yalvaran kardeşime “Küçükler içmez!...” diye itiraz ettik...

Planını hazırladığım öykünün eskizlerini çizecektim. Fakat, uykumuzun kaçmasını sağlayacak diye içtiğimiz kahve, bizi adeta bayılttı..Kahve içirmediğimiz ilkokul öğrencisi kız kardeşim bizi zorlukla sürükleyerek yataklarımıza çekti.

Sabah ezan öncesi tarlaya gitmemiz için annem bizi zorlukla uyandırdı. Tarla giysilerimizi hazırlamıştı. İşçilerin toplandığı eve doğru korkarak bahçelerin arasından geçtik. Annem de kilim dokuduğu tezgahın başına biz çıkarken geçmişti. Hava serin, kırk kişi römorka açılmış hararların üzerine oturduk. Uyuklamamız sürüyordu. Ceyhan yolu ne kadar da serin oluyordu o saatte. Kardeşimle yan yanaydık. Traktör, Raşit Ener Tesisleri’nde durdu, mazot aldı. Feci koku... Güzel bir tesis, morumsu ışıklar, çoğunlukla Amerikalıların konakladığı benzin istasyonun doğusunda bulunan kamp yerleri... Bir masalın içine girmiş gibi hissediyordum....

Yaklaşık yarım saat sonra tarlaya ulaşmıştık. Büyük bir heyecanla soluklanma saatini bekliyordum. Uzak bir köşeye çekilip eskiz kağıtlarına aklımdan geçen öyküyle ilgili kompozisyonu çizecektim. Bir de Ablamın yeni hediye ettiği Pablo Neruda’nın “Kara Ada Defteri”nden birkaç şiir okuyacaktım. Yaşlı kadın, kendisine de okumamı istedi. Çok beğendi... İki kez okuttuğu şiirler oldu.. Birkaç eskiz çizdim. Akşam eve geldiğimizde çizdiklerimi anneme anlattım. Çok beğendi. “Fazla duygusal... beni ağlatacaksın... Çok güzel çizmişsin de anlattıklarını ne zaman yazabileceksin. Üstelik bütünlemeye de kalmışsın.” Annem içerden bir paket çıkardı. “Bak babana ne aldırdım.” Dünyalar benim olmuştu... Çok istediğim 1 paket beyaz dosya kağıdı... Dua ederek bütün gece güneşin doğuşunu pencereden izleyecektim... Demek ki çok geçmeden uyumuşum... O gün gördüğüm düşün benzerini yıllar sonra birkaç kez daha görmüştüm.. Hiç dağ görmediğim halde büyük bir özlem duyuyordum.Gördüğüm düşü olduğu gibi yeni alınan teksir kağıtlarından birine yazmıştım...

 
Toplam blog
: 77
: 505
Kayıt tarihi
: 03.07.07
 
 

Yaşamsal boyutta etkilendiğim; kimi zaman bir kısım, kimi zaman bütün insanların orijininde birle..