Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Kasım '09

 
Kategori
Spor
 

Beyaz Gölge'nin gizli şifresi neydi?

Beyaz Gölge'nin gizli şifresi neydi?
 

Beyaz Gölge isimli dizi film televizyonlarımızda gösterildiği sıralarda ben ilkokul ile ortaokul arası bir yerdeydim. 30 yıl öncesinden söz ediyorum. Basketbol oynamaya daha önce başlamış olsam da etkisini arttıran şeyin dizi olduğunu itiraf edebilirim.

Bugün basketbolla ilgili nerede bir sohbet olsa aklımıza hemen bu dizi film gelir. Türkiye’deki etkisi hiç azımsanmayacak derecedeydi. Ancak bu dizi filmin geri planında yatan gerçeğin ne olduğunu hiç düşünmedik, önemsemedik.

Beyaz Gölge bize basketbolu sevdirmiş, heveslendirmiş, etrafımızda okullar açılmasına yardım etmiştir. Ancak temel “spor” felsefenin gelişmesi konusunda her konuda olduğu gibi etkisiz kalmıştır.

Ken Reeves bir NBA oyuncusudur sakatlanır ve basketbolu bırakmak zorunda kalır. Bir süre sonra da Carver Lisesi’nin basketbol takımının başına geçer. Biz oyuncularının hayatı ile lise takımının başarıları ve başarısızlıklarını izleriz. Lise düzeyinde basketbola verilen önemin detayını ise kaçırmışızdır.

30 yıl sonra basketbol ülkemizde hala çok sevilen bir spor dalı olmasına, Beyaz Gölge hatırladığımız en güzel basketbol ve gençlik dizisi olmasına rağmen o günkü önem sırası neyse bugün hala aynı yerdedir. Bütün spor branşlarında olduğu gibi.

30 yıl önce okul takımının basketbol takımındaydım ancak hedef o takımda kalıp, yükselmek, bu sporu öncelikli olarak yapmak değildi. Bu ne aileden, ne okuldan ne de çevreden desteklenen bir şey olmadı. Takımımdaki hiçbir arkadaşım lise sonrasında basketbol ile izleyici dışında ilgilenmedi. O günlerde yapmamız gereken bir şey vardı; Anadolu Liselerinden birini kazanmak. Eğer olmuyorsa bu sefer hedef iyi bir üniversitede gelir getiren bir mesleğin öğrenimini görmekti.

Basketbol ile birlikte eğitim ve öğretim hayatını bir arada götürebilenler çok küçük bir azınlıktı.

Sanırım bugün “anlayış bakımından” değişen fazla bir şey yok. SBS süreci ilköğretimin, ÖSS de ortaöğretimin temel hedefleri arasında yer alıyor. Hatta okullarda beden eğitimi dersi seçmeli hale getiriliyor; o da yetmiyor bir saat gibi komik bir süre ile sınırlandırıldıktan sonra o zaman da test çözülerek geçiriliyor.

Sporda neden doğru düzgün bir altyapıya sahip olamadığımız sorusunu katıldığımız her başarısız turnuvadan sonra arama uğraşına girerken herhangi spor dalına yeterince yatırım yapıp yapmadığımızı biz sıradan bireyler acaba yeterince kendimize soruyor muyuz?

30 yıldır (dünyanın her tarafından) hala sporcu ithal eden ülke oluşumuzun geri planında yatan şeyin ne olduğunu hep başka yerlerde arıyoruz.

Oysa 30 yıl önce Beyaz Gölge bize bir şey gösterdi. Basketbol orada eğitimin tam içindeydi ve iyi bir üniversitede burs almanın yoluydu. Kuşkusuz bu çok uzun emek verilerek yaratılmış bir şeydi ve sonunda da kendi kendini çeviren bir endüstri halini almıştı. O çocuklar küçük yaşlardan itibaren hayatın içinde kendilerine bir yer edinebilmek için spor alternatifini kullanıyordu, ona emek vererek başarılı oluyordu.

Oysa bizde spor, müzik, sanat hep bir takım kişilerin tekelindeydi. Konusunda yetenekli olan çocuklar sabahtan akşama kadar dershane sınıflarına doldurularak, boşluklarda da fast food beslenmeyle iyice bedensel aktivitelerden uzaklaştırılıyordu.

Güncel olarak çok yakından biliyor ve takip ediyorum ki, bazı aileler ilk SBS sınavından 450’nin altında puan aldığı için çocuklarının oynadığı basketbol takımıyla ilişkilerini kesiyorlar.

Burada ailelerin temel kaygısı şudur.

“Basketbol geçicidir, SBS sınavın o çocuğun bütün geleceğini şekillendirecektir. Nasıl olsa bir gün basketbol oynamayı bırakacaktır; bugün olmuş, yarın olmuş hiçbir önemi yoktur. Onlar çocuklarının iyiliğini düşünmektedir. En doğru karar da böylesidir. Bir gün gelecek çocuğu kendisinin ne kadar haklı olduğunu anlayacaktır. Hele onlar da bir anne baba olsunlar…”

Anne babanın kaygısı 30 yıldır hiç değişmedi. Ülkemizin sorunları, tartıştıklarımız da... Kuşaklar geliyor geçiyor, ülkemiz 40 milyondan 75 milyona çıkıyor ancak yaşadığı şeyler farklı olmuyor.

Bugün Afrika’nın birçok ülkesinde spor gençlerin kurtuluş, geçim yollarından en önemlisidir. Türkiye’de Afrika kökenli ne kadar çok futbolcu olduğunun farkında mıyız? Peki, onların yetişme olanaklarının Türkiye’deki standart bir gencin sahip olduklarından çok daha yetersiz olduğunu biliyor muyuz?

Aynı şeyin Amerika’daki örneklerini sıralamaya burada sayfalar yetmez.

Arada tek bir fark var; o gençler hayatlarının merkezine yapacakları şeyi koyuyorlar ve ona odaklanıyorlar. Biz de hayatımızın merkezine sınavları, okulları koyuyoruz.

Bugün bir çok spor dalında başarıya ulaşmış gençlerin normal bir eğitim ve öğretimden geçerek hayata atılanlardan çok daha fazla kazandığını söylememiz pragmatizm olarak algılanmasın ya da bazı şeylerin önemini azaltmasın. Başarmak demek daha fazla para kazanıyor olmak demek değildir.

Ancak yıllar sonra çok sevdiği bir sporcuyu izlerken kendisine fırsat verilseydi en az onun kadar başarılı olabileceğine hayıflanarak şu an yaptığı işten hiç keyif almayan yüz binlerce örnek olduğu da bir başka dramatik gerçekliktir.

Uzay Gökerman

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..