Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Haziran '10

 
Kategori
Eğitim
 

Beyaz Zambaklar Ülkesinde

Yazarı: Grigory Petrov

Tarih ve Değişen Nesil

Yıllar önce Moskova tiyatrosunun duvarlarında temelden çatıya kadar büyük çatlaklar meydana geldiğini farkına varılmış. Çatlaklar Moskova tiyatrosu için büyük tehlike arz ediyordu. Mühendisler Moskova tiyatrosunun temelini birkaç yerinden açtıklarında temelinin ahşaptan yapılmış olduğunu tespit ettiler. Mühendisler tiyatronun temelini onarmaya çalıştılar. Mühendisler çağdaş şartlara göre tiyatroyu onarmaya başladılar. Mühendisler tahtaların yerine sağlam granit taşlarını yerleştirdiler. Böylelikle tiyatro binası zarar görmeden onarıldı.

İşte devletlerin tarihi ve milletlerin hayatı da Moskova’daki devlet tiyatrosuna benzer. Eskiden iyi olan yönetim şimdi demode olmuş olabilir. İşte toplumların bu demode olmuş yönetim biçimleri düşünceleri değiştirilmesi gerekir. Yalnız toplumları değiştirirken, toplumların, devlet tiyatrosundaki gibi zarar görmemesine dikkat edilmesi gerekir.

Hani meşhur bir atasözü vardır: Yeni toplumlar kendileri ile birlikte yeni şarkılar getirirler. Onun için yeni nesilleri eski düşüncelere göre değil de, günümüz çağdaş usullere göre yetiştirmek gerekir. Eğer devletler çatlaklara önem vermeyip çatlakları onarmazsa, yıkılmaya mahkûmdurlar. Örnek mi? Eski İran, Osmanlı, Eski Avusturya vb. Bizler de bu örnekler üzerinde düşünmeli ve bu örneklerden ders çıkarmalıyız.

Tolstoy ve Carly

Tarih perişan yıkılan devletleri yazdığı gibi günümüzde hala varlığını sürdüren devletleri yazar. Bir milletin yükselişi veya alçalışı sadece üst düzeydeki devlet adamlarının ehliyet ve ya dirayetsizliğinden dolayı değil, tüm halkın işidir. Çünkü idare adamları iyi veya kötü kahraman veya zalim olsunlar onlar kendi milletlerinin birer aynasıdırlar. Yani her millet layık olduğu idareye ve yöneticilere sahip olur. Daha sonra acaba milletlerin tarihini kim yaratır sorusuna farklı cevaplar verilmiştir. Mesela İngiliz düşünürü Carly, kahramanlar tarafından yaratılır, demiştir. Carly, Kahramanlar ve Tarihte Kahramanlıklar adlı eserinde, millet cansız bir kül tabakası gibidir. Eğer bir sanatçının eline geçmeyecek olursa sonsuza kadar şekilsiz ve hareketsiz kalır. Fakat Sezar, Napaleon, Büyük Petro, Sokrat, Hz. Muhammed, bir sanatçı, bir büyük adam, bir kahraman, bir peygamber çıkıp da bu kili eline alacak olursa ona istediği şekli verebilir.

Tolstoy ise tamamıyla bunun zıddını savunur. Ve diyor ki; hayatı oluşturan olayların yönünü belirleyen ve bunların karakter ve rengini veren tek başına şahıslar değildir, halkın kendisidir.

Thomas Carly şöyle diyor: “Halk yerde yatan ve yürüyen bir saman gibidir. Büyük adamlar yani kahramanlar ise gökten düşen samanı tutuşturan halkı canlandıran ve harekete geçiren bir şimşek gibidir.” Lev Tolstoy ise “millet o kahramanı kendi içinden seçer” demiştir. Aslına bakarsak her ikisi de haklıdır. Bunlar paranın iki yüzü gibidir. Her biri bir gerçeğin iki yarısından biridir. Kahraman, halkı heyecanlandırır ve alevlendirir. Fakat onu milletinden aldığı ateş ve heyecanla yapar. Milletin büyük adamları merceğe benzer, güneşin ışınlarını bir araya getirip güçlü bir ışık yapar. Eğer hava bulutluysa o mercek kar tanesini bile eritemez.

Suomi’nin Geçmişi

Yazar Finlandiya’yı sık sık ziyaret eden birisidir. Finlandiya’yı her ziyaretinde Finlandiya’nın giderek geliştiğini fark etmiştir. Finler kendilerine Suom ve çok sevdikleri ülkelerine de bataklık arazisi anlamına gelen Suomi derler. Fin milletinin hakkında iki şeyin anlatılması gerekir. Birincisi Rus ihtilaline 1917 yılına kadar Finlerin bağımsız hayat yaşamamış olmaları, ikincisi de bu milletin tek ve sivrilmiş büyük adamlar yetiştirmemiş olmalarıdır.

Finler 1811 yılına kadar İsveç’in idaresi altında bulunmuşlardır. Her şey İsveçlilerin kontrolü altındaydı. Finler İsveçlilerle aynı siyasi haklara sahip olmasına rağmen, İsveçlilere göre her yönden geri kalmışlardır. Daha doğrusu geri bırakılmışlardır. Hakimler, savcılar, rahipler vb. İsveçliler arasından seçilirdi. Bu yüzden Finler maddi ve manevi yönden gelişmemişlerdir.

1808 yılında Rusya ile İsveç arasında çıkan savaşta, Finler Rusya’da özerk bir yapı olarak Rusya’ya katılmışlardır. Bu iki ülke için de iyi olmuştu. Finlandiya’nın sınırları Rusya’nın başkentine trenle 4 saatlik mesafedeydi. Bu da Rusya için tehlike arz edebiliyordu. Finlandiya’nın kaderi değişmeye başladı.

Bir Halkın Hayatını Değiştiren Kahraman

Fin kültürünün gelişmesi için çalışanların başında sinelman adında birisi vardır. Snelman 12 Mayıs 1806’da Stockholm’da doğdu. 4 Temmuz 1881’de Dans Korpi’de ölmüştür. Kendisi dönemin tanınmış bir bilgini ve siyasetçisidir. Asıl ürünü ise, Fin kültürünü ortaya çıkarmak olmuştur. Snelman ve arkadaşları bataklık ülkesi Finlandiya’yı, Zambaklar Ülkesine çevirmiştir. Snelman ve arkadaşlarına “Ne zaman büyük milletimiz kendi büyük komşularından daha yüksek bir medeniyete kavuşursa o zaman, tehlike ortadan kalkar, ” demiş ve bu uğurda ülkedeki aydınlarla beraber mücadele etmiştir.

Snelman, “Modayla, elbiseyle, şapkayla aydın olunmaz. Asıl aydın; vatanı ve milleti için bir şeyler yapan kişidir, ” demiştir. Snelman aydınlara milleti nasıl uyandıracağını; nasıl çalışılması gerektiğini, en önemlisi de millete örnek olmaları gerektiğini sık sık söylüyordu. Snelman kışları “ski” denilen kızak ayakkabılarıyla, ilkbahar ve yazın ise kayıkla ve bazen de yaya olarak Finlandiya’yı gezip halkı aydınlatıyordu. Snelman herkese seslenir ve herkesin bir şey yapması gerektiğini söylemiştir. Yaz tatillerinde öğretmenlere seminerler verirdi. Öğretmenlere her konuda örnek olunması ve fedakârlıkta bulunulması gerektiğini söylüyordu.

Kilise ve Halk

Snelman papazlarla da görüştü. Onlara, “Peygamber dini nasıl tebliğ etmiş ise, siz de öyle yapın, ” demiştir. Snelman bir seminerde, papazlara toplumun nasıl kalkınması gerektiği konusunda öğütler vermiştir. Bütün memurların da, kendilerini düzeltmesi gerektiğini söylemiştir. Kitlelerin dinsizliği devlet için de sorundur, demiştir. Kısaca, kilisenin üzerine düşen görevleri hakiki bir manada yapması gerektiğini, söylemiştir.

İdeal eğitim kurumları

1816’da Finlandiya için bir anayasa hazırlanmıştır. Bu kanunla “seyme” yani millet meclisine yeni bir takım haklar veriliyordu. Çar I. Alexander bu anayasayı kabul edeceğini söylemiştir. Millet meclisinin açılması nedeniyle genel bir memur kongresi toplanmıştır. Bu toplantıda Snelman da bir konuşma yaptı. Konuşmasında İsveçlileri çok sevdiğini ama İsveçlilerin egemenliklerinden kurtuldukları için de çok sevinçli olduğunu dile getirmiştir. Snelman Finlandiya’nın İsveç memurlarından çok çektiğini dile getirmiştir. Çünkü İsveçliler çalışkan, dürüst, namuslu vb. özelliklere sahip memurları kendi bölgelerine; işe yaramaz, tembel, rüşvetçi olanları da Finlandiya’ya gönderiyorlardı. Snelman bunlar yerine kendi milletinden çalışkan dürüst olanları getirmesi gerektiğini söyledi ve öyle de yaptı. Mesela; daha önce iki haftalık iş, şimdi iki dakikada hallediliyordu. Bürokrasi güzel bir şekilde işlenmeye başladı. Artık halk bu gelişmelerden hayli memnundur.

Kışladan halk okuluna

Snelman’ın yaptığı mücadeleler sonunda Finler ilk orta ve yüksek okullardaki İsveçli öğretmenlerin yerine Finli öğretmenleri yerleştirdiler. Fin öğretmenlerinin gayretleri ile Finlerden de hâkim, doktor ve memurlar yetiştirilmeye başlandı. Küçük Fin ordusu da millileşmeye başladı. Daha önce rütbeler saltanatla devrediliyordu. Subaylar görevleri dışında hayatları eğlenceyle, boş şeylerle geçiriyorlardı. Snelman orduyu millileştirerek ve ordunun görevlerini iyi yapması gerektiğini söylüyordu. Özellikle eğitim ve öğretimin öneminden ve kışlanın eğitim ve öğretim yerinin olması gerektiğini söylüyordu. Bu öneriler ışığında kışla artık bir okul olmuştur. Artık askerler işlenmemiş maden olarak gelip, işlenmiş birer maden olarak evlerine dönüyorlardı. Kışla artık halk için korku verici bir yer olmaktan çıkıp takdir edilen gözde bir yer oldu. Aileler çocuklarına, “Askerlik zamanın gelse de, askere gitsen de, kışla seni adam etse, ” diyordu.

Futbol Salgını

Napolyon hemen hemen herkese savaş açmıştı. Amacı İngiltere’yi yenmekti. Napolyon Rusya’yı da tehdit ediyordu. İngiltere ile Fransa arasında çıkan savaşta Fransa yenildi. İngiltere artık herkes tarafından örnek alınan bir ülke olmuştu. İngiltere’nin yaptığı her şey moda oluyordu. Yaptığı bazı kötü şeyler de moda olmaktaydı. Bunlar arasında spor da vardı. Spor gençlik için sanki bir din olmuştu. Spor aşkı Finlandiya’daki gençleri de etkisi altına almıştı. Bu durum Snelman’ı endişelendiriyordu. Çünkü bu gençler eğitim-öğretim adına hiçbir şey yapmıyorlardı. Hayatları futbol olmuştu adeta.

Finlandiya bir bataklık memleketi olduğundan sıtma ve verem yuvasıydı. Snelman Bataklıkla nasıl savaşılıyorsa, düşünce veremi ile de savaşılması gerekir, demiştir. Snelman yaptığı bir konuşmasında biz Finlerin bacaklarının küvetli, güçlü olmasını istiyoruz ama beyinlerin de zayıf olmasına katlanamayız. Biz diğer devletleri sadece futbolda yenmemeliyiz, onları bilimle, güncel sanatla, ticaretle vb yenmeliyiz.

Aile ve çocuk

Snelman, aile ve çocuk eğitimine de önem vermiştir. Çocukların ruh sağlığının düşünülmesi gerektiğini söylemiştir. Anne babalar davranışlarıyla çocuklara örnek olmaları ve söyledikleri ile yaptıkları arasında bir çelişki olmaması gerekir. Eğer geleceğimizin parlak olmasını istiyorsak, şimdiden çocuklarımızı iyi yetiştirmemiz gerekir, demiştir. Çünkü bugünün çocukları yarının büyükleri olacaktır. Ve her ailenin çocuk eğitimi konusunda üzerine düşen görevi yapması gerektiğini söylemiştir.

Reçel Kralı

Snelman’ın mücadelesinde yardımcı olan insanların sayısı da günden güne artmıştı. Halka genişliyordu. Mühendisler profesörler, memurlar vb. bunlardan birisi de reçel kralı Yarvinen’dir. Reçel kralı Yarvinen nasıl zenginleştiğini anlattı. Yarvinen büyük bir adam olmasında tesadüfen katıldığı bir konferansın sebep olduğunu söyledi. “Daha önceden küçük bir dükkânım vardı. Sıkılıyordum. Bir gün bir konferansın olduğunu duydum ve konferansa katıldım. Konferansta Robinson Cruuse’den bahsediliyordu. Onun tek başına yaptığı yaşam mücadelesinden bahsediliyordu. Sonra bizlerinde her birimizin kendi milletimiz için birer Robinson olabileceğimiz söyleniliyordu. Konuşmacı beni heyecanlandırmıştı. Robinson adada daha önce et yiyen bir adamı medenileştirdi. İşte bundan sonra “Ben niye büyük işler yapamayayım dedim ve tatlı kralı olmaya karar verdim. Yanımda olan Okunan arkadaşım ayakkabı, Thomas Gulbe ise yumurta kralı olacağına karar verdi."

Gulbe köy köy dolaşıp taze yumurtaları eşya karşılığında alırdı. Aldığı yumurtanın üzerine T.G. harflerini yazardı. Daha sonra köydeki öğretmenlerle işbirliği yapıyor ve her öğretmenden hangi aileden yumurta almışsa yumurtanın üzerine belli simgeler yazıyordu. Eğer bu yumurtalardan birisi bozuk çıkarsa 15 Nisan VII 15 M işaretli yumurta bozuk çıkmıştır diye yazılı bir mektup Gulbe tarafından köydeki öğretmenlere gönderilirdi. Gulbe bu işaretlerden VII numaralı Kuapio kazasından 15 numaralı öğretmenin Madam Mden aldığını anlar ve mektupta yumurtanın bozuk çıktığını, eğer bir daha tekrarlanırsa kendisinden bir daha yumurta satın alınmayacağını söyleyin, diye bildirilirdi. On sene sonra Gulbe Finlandiya’nın yumurta kralı oldu. Ve her sene öğrencilere yaklaşık yüz bin mark burs veriyordu. Bunu anlattıktan sonra küçük bir kurabiyeci çocuğun nasıl reçel kralı olduğunu anlatacağım. Konferanstan sonra artık reçel kralı olmaya karar verdim. İlk önce küçük bir şurup fabrikası açtım. Daha sonra bankadan aldığım kredi ile işlerimi büyüttüm. Reçellerde kaliteye önem veren biriyim. İki yılda 5 tane fabrika daha açtım. Halk yaptığım reçelleri çok sevdi. Artık benim reçelimin markasını herkes biliyordu. Reçellerimi Danimarka, Hollanda, Almanya, Belçika, Fransa vb. ülkelere sipariş eden biri olmuştum. Kısaca artık reçel kralı oldum. Bunu o profesör ve Robinson karakterine borçluyum. İşte bizde yılmadan hayallerimiz için çok çalışmalıyız.

Yarvinen nin bu konuşması basında aynen yazıldı ve Fin halkı için çok olumlu sonuçlara vesile oldu. Artık zenginler de burs verdiler, okul yaptılar vs…

Köylü işçi ve sanatçı el ele Snelman sanatçıların zenginlerin çoğunluğunun oluşturduğu halk tabakasını eğitmeleri gerektiğini söyledi. Snelman ülkenin büyük bir kitlenin böyle cehalet içinde kalmasına katlanmanın ayıp, medeniyetin nurlarıyla ışıklanan her insanın buna ilgisiz kalmasının bir cinayet olduğunu söylemiştir. Devlet denilen şey yukarı katları geniş pencereli yüksek tavanlı bol havalı ve aydınlık aşağı ve bodrum katları ise karanlık rutubetli dar ve penceresiz şato gibi değildir. Memleketin en kalabalık kesiminin kültürden yoksun bırakılması bir cinayettir, intihardır.

Snelman hayatı boyunca Fin halkı için çok mücadele etmiştir. O söyledikleriyle ve yaptığı işlerle Fin halkına çok şeyler katmış bir kahraman olmuştu artık.

Sonuç:

Snelman, Atarürk ve Türkiye kamuoyu üzerinde de etkili omuş bir liderdir.

 
Toplam blog
: 425
: 3089
Kayıt tarihi
: 06.12.06
 
 

Gazi Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü, Eğitim Yönetimi, Teftişi, Planlaması ve Ekonomisi..