Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Eylül '13

 
Kategori
Güncel
 

Beydeba’dan bir hikâye

Beydeba’dan bir hikâye
 

Gözünüz aydın! Başbakan Recep Tayyip Erdoğan demokratikleşme paketini gelecek hafta açıklayacakmış!

 Açıklanacak paket son paket de değilmiş…

Basına sızan demokratikleşme ile ilgili haberlere göre, fikir beyan edenleri Erdoğan  “ dereyi görünmeden paçayı sıvamak”Atatsözü ile değerlendiriyor.

Hem adını demokratikleşme koyacaksınız, hem de basın toplantısı yapıncaya kadar içinde ne var ne yok kimse bilmeyecek!

İşte iktidarın demokrasi dediği ve kast ettiği şey de tam bu olmalı…

Paket açıklanmasa da kamuoyu oluşturma adına basına sızan pek çok şey var eleştirecek, üstünde fikir beyan edecek.

Bizim çok anlamlı Atasözlerimiz de var! Mesela, “Görünen köy Kılavuz İstemez” bunlardan biri.

Erdoğan demokratikleşme paketini açıklamadan, Türkiye’nin belli bir bölgesinde Devlet Egemenliği sona ermiş! Hâkimiyet PKK ve  KCK  unsurlarına devredilmiş. Bu fiili durum bile açıklanacak paketin iç yüzünü görmeye yeterde artar bile.

Jelâtinle sarılı, kurdeleyle süslü,” DEMOKRASİ”  paketi içinde Türk ve Türklük adına sevinecek ne olabilir?

BDP eş başkanlarının, Kandile Tüneyen terörist yönelticilerinin ve daha da önemlisi 2 kere ağırlaştırılmış müebbet hapse hükümlü katilin basına yansıyan demeçleri, tehditleri ortada.

Açıklanacak paketi merak etmenin pek anlamlı olduğunu düşünmek, ihtiyar Maymun Mahir’le kaplumbağa dostluğu anlamı taşıyabilir.

Gelin, demokratikleşme paketi ortaya çıkmadan, Kral, Han ve Hakanların yaşadığı döneme ait bir hikâyeye birlikte kulak verelim!

 “Rivayete göre Mâhir adında bir maymun varmış. Kralıymış maymunların! Sonunda

İhtiyarlamışve elden ayaktan kesilmiş.

Derken krallık sülalesinden genç bir maymun ona hücum edip atılmış üzerine. Onu mağlup ederek krallık mevkisini elinden almış.

Bunun üzerine eski kral Mahir başını alıp kaçmış o diyardan. Nihayet bir sahile ulaşmış. Bulduğu bir incir ağacına tırmanıp orada kurmuş yeni yuvasını.

Mâhir bir gün ağaçta karnını doyururken suya düşen bir incirin çıkardığıses hoşuna gidince, her zaman yemek yerken suya incir atmaya başlamış.

 Bu onu neşelendirdikçe daha da fazla incir atmış suya. Oralarda suya düşen incirlerle beslenen bir kaplumbağa yaşıyormuş. İncirler çoğalınca maymunun bunu kendisi için yaptığını sanmış. Böylece onunla arkadaşlık kurma isteği duymuş ve giderek sevmeye başlamış maymunu. Sonunda bu isteğini ona açmış ve gerçekten maymunla kaplumbağa birbirine dost iki komşu olmuşlar. Kaplumbağayı evde bekleyen ve uzun süren yokluğundan dolayı onun için kaygılanmaya başlayan karısı komşu kadına dert yanmış“Başına kötü bir şey gelmiş olmasından korkuyorum!”

Çokbilmişkomşu kadın hemen yapıştırıvermiş cevabı: “Senin bey sahilde, bir maymunla dost olmuş! Beraber yiyip içiyorlarmış. Kocanı senden ayıran işte o! Maymunu yok etmek için bir çare bulmadıkça kocanı geri döndüremezsin!”

Dişi kaplumbağa sormuş:

“Nasıl yapabilirim acaba bu işi?”

Komşusu akıl vermiş hemen:

“Kocan eve geldiğinde ona hasta numarası yapacaksın. Sana ne olduğunu sorunca da,

‘Doktorlar hastalığımınçaresinin maymun olduğunu söylediler!’ diyeceksin.”

Gerçekten de bir süre geçtikten sonra evine gelir kaplumbağa. Karısını kötü bir durumda ve tasalı bulur. ‘Seni böyle görmemin sebebi nedir?’ diye sorar. Hemen komşu kaplumbağa söze atılıp yanıt verir:

“Karın hasta ve perişan bir durumda! Doktorlara göre onu ancak bir maymun yüreği eski sağlığına kavuşturabilirmiş! Başka da bir devası yokmuş bu hastalığın!” Kaplumbağa demiş ki:

“Bu güç bir iş! Biz suda yaşıyoruz, maymun kalbini nereden bulacağız ki? Ama çaresiz, dostumu oyuna getireceğim!”

Böylece kaplumbağa deniz kıyısına gider. Maymun ona, “Ey kardeşim, nereye kayboldun?” diye sorar. Kaplumbağa cevap verir:

“Ortalarda görünmememin sebebi mahcubiyetimdir. Bilmiyorum ki senin iyiliğine nasıl karşılık vereceğim? Evime gelip bana misafir olarak son bir iyilik daha yapmanı istiyorum senden! Çünkü ben, bol tatlı meyvesi bulunan bir adada kalıyorum. İstersen sırtıma bin, yüzerek seni götüreyim oraya!”

Bu fikir maymunun hoşuna gider ve hemen ağaçtan inip kaplumbağanın sırtına biner. O da onu suda taşımaya başlar. Epey ilerleyip suya dalmayı düşündüğü sırada kaplumbağa birden vicdanında bir pişmanlık hissi duyar; çirkin niyetinden utanarak başını öne eğer.

Bunun üzerine maymun sorar:

“Neden seni böyle endişeli ve üzgün görüyorum kardeşim?”

Kaplumbağa cevap verir:

“Üzgünüm, çünkü eşimin ağır hasta olduğunu anımsadım birden. Bu seni istediğim gibi ağırlamaktan ve sana dilediğim gibi ikramda bulunmaktan alıkoyacak da beni!”

Maymun:

“Ben biliyorum ya senin ne kadar çok arzu ettiğini bana ikramda bulunmayı. Ama sen fazla zahmetlere de girme öyle!”

“Evet, haklısın!” der kaplumbağa ve maymunla bir süre daha ilerler. Sonra ikinci kez durup beklemeye başlar yine.

Maymun bu kez kuşkulanır. Ve düşünür kendi kendine: “Kaplumbağanın bu duraksamasında ve ağırdan almasında bir iş var! Onun kalbinin bana karşı değişmediğine artık emin değilim.

Herhalde bana olan dostluğundan vazgeçti, bir kötülük düşünüyor olmalı benim için! Zaten kalpten daha zayıf olan ve daha hızlı değişen bir şey yoktur! Derler ya: Akıllı adam karısının, çocuğunun, dostunun ve arkadaşının her şeyinden haberdar olmalı, asla gaflete düşmemeli; onların her bakışı, her kelimesi, kalkıp oturması ve her hali kalplerinde gizledikleri şeyleri teşhis etmeye yardım eder.

Bilginler derler ki: Bir adam dostundan şüphelendi mi ondan korunmayı bilmeli, dikkatli davranmalıdır. Dostunun niyetini, onun tavırlarından ve bakışlarından sezmelidir. Eğer şüphesinde haklı çıkarsa hızlı davranıp kendini kurtarır. Ve kuşkusu yalnızca bir kuruntudan ibaretse, tedbirli olmaktan bir zarar gelmez yine de!”

Bunları düşündükten sonra kaplumbağaya tekrar sordu:

“İlerlemeni engelleyen şey nedir acaba?

 Neden seni hâlâ tedirgin görüyorum? Sanki kendi kendine konuşuyor gibisin!”

Kaplumbağa yanıt verdi:

“Evime geldiğinde karımın hastalığı yüzünden seni istediğim gibi misafir edemeyeceğim için üzülüyorum!”

Maymun:

“Hiç üzülme! Zaten üzülmek bir çözüm değil ki. Bence sen derhal karını iyileştirecek ilaçları ve gıdaları araştır.

Eski bilgelerin bir sözü vardır: Varlıklı kimse servetini dört yerde harcayabilmeli;

Allah için yardımda, zaruri ihtiyaç zamanında, çocukları için ve karıları uğruna!”

Kaplumbağa:

“Haklısın! Ama mesele şu ki, doktorlar eşimin ancak maymun yüreğiyle şifa bulacağını söylediler!”

Bunun üzerine maymun kendi kendine: “Eyvah! Şu geçkin yaşıma rağmen bir türlü kurtulamadım açgözlülük ve hırs belasından. Ne büyük bir tehlikeyle karşı karşıyayım şimdi. Meğer ne kadar doğruymuş şu söz: ‘Kanaatkâr kimse elindeki ile idare etmesini bildiğinden huzur içinde yaşar. Açgözlü ve ihtiraslı kimse de her zaman yorgunluk ve güçlükler arasında yaşamını sürdürür.’

Şimdi bu düştüğüm tehlikeli durumdan kurtulmak için aklımı çalıştırmak zorundayım!” diye düşünür,

ve kaplumbağaya dönerek şöyle der:

“Keşke evimdeyken söyleseydin bunu, ben de kalbimi yanıma alırdım. Belki sen bilmiyorsundur; maymun halkında kesin bir âdettir, birimiz dostunu ziyarete gittiğinde kalbini evinde bırakır, ailesinin yanında... Öyle ki ziyaret ettiğimiz kişinin haremine baktığımızda kalbimiz yanımızda olmasın!”

Kaplumbağa:

“Peki, kalbin nerde şimdi?”

Maymun:

“Ağaçta bıraktım onu. İstersen beni ağaca geri götür, hemen onu vereyim sana.” Kaplumbağa buna sevinir.

Kendi kendine, “Hiç onu oyuna getirmeme gerek kalmaksızın mesele çözüldü; dostum kendiliğinden veriyor istediğim şeyi!” der. Sonra da maymunu alıp geri götürür yerine.

Karaya yaklaşınca maymun sırtından sıçrayıp ağaca tırmanır. Geri dönmekte çok gecikince kaplumbağa ona seslenir:

“Hey dostum! Şu kalbini al da in aşağıya artık! Çok beklettin beni!”

Maymun cevap verir:

“Heyhat! Sen şu meşhur eşekle mi karıştırdın beni yoksa hani çakal onun kalbi ve kulakları

olmadığını sanmış ya!.”

Kaplumbağa:

“Bu dediğin olay nasıl olmuş?”

Bekleyin, belki bir gün kaplumbağanın sorduğu “ meşhur eşek” de misafir olur köşemize…

İflah olmayacak hastalarına  “Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Kalbini” ilaç olarak isteyenler ve bu talebe evet diyenler elbette “maymunun gözünü atçına da şahit olacaktır.

 
Toplam blog
: 380
: 438
Kayıt tarihi
: 27.08.07
 
 

Karanlığın düşmanı Işık! Gecenin zifiri karanlığı, şafak sökerken yerini, ufukta yükselen Güneş Işı..