Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Haziran '09

 
Kategori
Sinema
 

Beynelmilel Özgü Namal

Beynelmilel Özgü Namal
 

..............................Özgü Namal............................



Son zamanlarda seyrettiğim en keyifli Türk filmlerinden biriydi.


Dönem, 12 Eylül askeri yönetiminin hüküm sürdüğü yıllar. Ve o günün şartlarına egemen olan müthiş sosyolojik tahlillerin ilmek ilmek dokunduğu sürükleyici bir senaryo kurgusu.


Cezmi Başkan, Meral Okay, Oktay Kaynarca, Özgü Namal gibi isimlerden oluşan oyuncu kadrosu ise hiç de yabana atılacak cinsten değildi zaten.


Şener Şen’in müthiş performansıyla pek çoğumuzun hafızalarına kazınan ünlü film “Selamsız Bandosu”nu, bir miktar andırmıyor değil konu. 12 Eylül askeri darbesi henüz gerçekleşmiş. Ordu, günlük hayatın hemen hemen her yerinde.


Doğu, Güneydoğu Anadolu kentlerinden birinde geçiyor hikaye. Muhtemelen, Antep’in bir ilçesi ya da kasabası. Sokağa çıkma yasaklarından ve ağır sansürden dolayı eğlence hayatı da sekteye uğradığı için; hayatlarını düğünlerde ve pavyonlarda program yaparak kazanan film kahramanlarımız, pavyon şeklinde düzenledikleri kamyonlarında, eğlence yaparken, askerlere yakalanıyorlar.


Şehrin sıkıyönetim komutanı, kent müzisyenlerinden oluşan düzenli bir bando kurulmasını ve yakında oraya gelecek olan askeri cunta liderlerinin karşılanmasında görev almalarını emrediyor.


Bir askeri disiplin içerisinde çalışmalara başlıyorlar. Saçları, sakal ve bıyıkları tıraş ediliyor. Şehrin düşman işgalinden kurtuluşu törenlerinde kullanılan temsili Fransız ordusu üniformaları kendilerine veriliyor ve bu kıyafetleri giyiyorlar.


Koro şefi olan Abuzer(Cezmi Başkan)’in kızı Gülendam(Özgü Namal) da komşu oğluna tutkuyla bağlı, platonik bir aşk yaşıyor bu arada. Komşu oğlu ise üniversite öğrencisi. Ve sıkı bir Komünist devrimci. Askeri yönetime tepkili. Yakında kentlerine gelecek olan cunta liderleri için eylem planları yapıyor. Gülendam’ın açıkça hissettirdiği aşkına cevap vermeyi ise küçük burjuva alışkanlıklarından en basiti olarak görüyor. Devrimciliği ile bağdaştıramıyor.


Gülendam, komşu oğlunun gözüne ve gönlüne girebilmek için pes etmiyor, elinden geleni yapıyor. Sevdiği çocuğun kendisine okuması için verdiği, kerpiç gibi kalın sosyalizm, komünizm anlatan kitapları birer gece de hatmediyor.


İstanbul’da bir sahafta bulduğu plaktan “Komünist Enternasyonal”in kayıtlarına ulaşıyor ve koyacağı eylemin içeriğine kara veriyor, devrimci komşu oğlu. Cunta paşaları kente geldiklerinde, kendilerine yüksek sesle bu sembol marşı dinletmeyi planlıyor. Ama plağı çalacak pikabı bulamıyor. İmdada Gülendam yetişiyor.


Evlerindeki pikapta, plaktan kasete çekim yapıyor. Bir kaseti arkalı önlü tamamen dolduracak şekilde, ardı ardına defalarca “Komünist Enternasyonal” kaydı yapıyor, en yüksek sesle. Bu sırada eve gelen Abuzer, kızının odasından gelen müzik sesine dikkat kesiliyor.


Bu şarkının ne olduğunu soruyor Gülendam’a. Baharı karşılama şarkısı diye geçiştirmeye çalışıyor Babası’nı, kızı. Abuzer, marştan çok etkileniyor. “Muhayyerkürdi bu” diyor. Ve birkaç defa dinledikten sonra, kemanıyla çalmaya başlıyor, asıl adını ve esprisini bilmeden.


Ertesi gün koro olarak marşı çalışmaya başlıyorlar, kimselerden habersiz ve hiçbir şeyden bilgisiz. Beste, Abuzer’in bestesi, adı da “Bahar Şarkısı” oluyor. Bu arada komşu oğlunun ağabeyi, Gülendam’ın çekip verdiği kaseti fark ediyor ve kırıp-parçalıyor. Askeri yönetimin korkusu nedeniyle. Ve bu eylem planları da başlamadan bitiyor, genç idealist devrimcilerin.


Gün geliyor, askeri cunta liderleri şehre teşrif ediyorlar. Bando, tören alanında yerini alıyor. Herkes “Eskişehir Marşı” ile bir karşılama beklerken, “Komünist Enternasyonal” başlıyor gümbür gümbür çalmaya, “Bahar Şarkısı” niyetine.


Ortalık karışıyor. Dramatik olaylar yaşanıyor. Hüzün, mizah ve sosyolojik fotoğraflar iç içe geçiyor gidiyor.


Dedim ya, son dönemlerde izlediğim en keyifli yerli filmlerden biriydi “Beynelmilel”. Oktay Kaynarca’nın “Binbaşı”, Merak Okay’ın “pavyon şarkıcısı” performansları da cidden dikkate değerdi.


Sıkıyönetim komutanlığının müsaadesiyle, eski Halkevi binasında açılmasına izin verilen pavyonun hazırlanması aşamasında, izleyicinin dikkatine sunulan imgeler ilginç ve düşündürücüydü. Ve müzisyenlere liste halinde verilen; çalınması ve söylenmesi yasaklanan şarkılar, türküler.


Özetle; enteresan, düşündürücü, o dönemleri yaşayanların dudaklarında hüzünlü gülümseyişler sallandıran bir yapımdı. Tavsiye ederim. Seyredin derim.



Çok okunan sinema yazılarımdan:


@ "Issız Adam Sendromu": http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=147587

@ "Muro ve Devrimci Testisleri": http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=149488

@ "Göl Evi (The Lake House)": http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=4124

@ " 'Zor Baba ve Dünür'de Köpek Musa": http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=16070

@ Tüm sinema yazılarım için: http://blog.milliyet.com.tr/Arsiv.aspx?UyeNo=472576&KategoriNo=39

 
Toplam blog
: 898
: 3759
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

İzmir'de yaşıyorum.    Çok uzun yıllar öncesinden başlayıp, hiç ara vermeden bugünlere kada..