Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Portakal Çiçeği ve FISILTI

http://blog.milliyet.com.tr/elvince

07 Şubat '08

 
Kategori
Siyaset
 

Beynimdeki çekiç: türban canımı yak düşünmeyeyim

Beynimdeki çekiç: türban canımı yak düşünmeyeyim
 

söz biter...


Son yıllarda Türkiye’de yerli yersiz bir türban tartışması aldı başını gidiyor. Isıtılıp ısıtılıp sanki Türkiye’nin tek derdiymiş gibi halkın önüne son yemek olarak getiriliyor.. Bakıyorum da; ne kadar ısıtılırsa ısıtılsın tazeliğinden ve içeriğinden hiç bir şey kaybetmiyor. Önceleri derin dondurucularda bekletilerek, siyasilerin ihtiyaçlarına göre; halkı cezbetmek ve kulanıldığının farkında olmamasını sağlamak adına usul usul çıkarılırdı karşımıza. Ama artık bir laf düellosundan ötedir, laikler ve antilaikler arasında yapılan laf cambazlıklarından, karşılıklı suçlamalardan sıyrılmıştır. Ulaştığı boyut tehlike sinyalleri vermektedir. Biz Türkler her daim ikiye bölünmeyi, bütün renkleri bir tarafa bırakarak “ bu kara, bu ak” demeyi severiz. Yok mudur Allah aşkına başka renkler ? Gri ya da kirli beyaz hiç mi güzel değidir? Güneşin rengi turuncu yakışmaz mı dimağlara?

Laik olduğumuzu hiç düşünmedim ben, bu ülke Atatürk’ ün ölümüyle birlikte içten içe kaybetti bu değeri. Alıcı kuşlar gibi beklemekte rejim düşmanları. Uçurumun kenarından bir kaç santim ötede beklemekte laiklik, ne kadar zaman bekleyecektir? Alıcı kuşlara yem olmadan. YA İSTİKLAL YA ÖLÜM! Diyen bir milletin torunları olarak çok acıdır, atalarımızın kanları ve canları pahasına kazandıkları ne varsa, istiklalimizi, istikbalimizi yok etmek üzereyiz:

Insanin yurdu bir kat daha kendinin olur
toprağına, suyuna karıştıkça kanı.
yaşanmış sayılmaz zaten
yurdu için ölmesini bilmeyen millet... " ( nazım hikmet)

İktidarın ne yapmak istediği ortadadır. İktidar partisi olmak için meydanlarda nutuk atarken “halledeceğiz” dedikleri hiç bir şeyin altından kalkamamışlardır. “Elim sende” oynayan çocuklar gibi; koşmaktan yorulunca, en yakın oyuncuyu yakalayarak “elim sende” diyerek durumu kotarma derdindedirler. Nereden bakarsak bakalım son derece çelişkili bir sorun yumağına dolanmıştır ayaklarımız. Ben düğüm çözmeyi sevemedim, asla sabırlı bir insan olamadım; ama çaresizce bu “Ali Cengiz Oyununun” bitmesini, bir çözüme ulaşmasını bekliyorum...

Şimdiye kadar laiklik adına ne yapılmıştır? Hangi kriz aşılmıştır laiklik adına? Durup durup türban krizi çıkarmanın anlamı nedir? Alevilerle yenen iftar yemekleri çözüm getirmiş midir yıllardır içten içe işleyen bu yaraya? Aylardır iktidarla konuşmak, uzlaşmak isteyen Alevilere red cevapları verilerek Alevi ileri gelenleriyle “devlet baba” yan yana getirilmemiştir. Uzlaşma hep başka baharlara ertelenirken, birden bire iktidar sevimli çocuklar gibi gülümseyerek “ hadi gel sizin evde yemek yiyelim, ama bak sen konuşmayacaksın ben ne dersem başını sallayacak, geldiğimden hoşnutmuş gibi davranacaksın. Zaten öyle derin konulara aklım ermez. Sakın haa, bana beni kızdıracak sorular sormayacaksın... Ben gülümseyerek yiyeceğim yemeğimi, sen bana çok yakın bir yere bir kap koyacaksın. Ara sıra tükürmem gerekecek; çünkü ne zaman Ali Cengiz Oyunu oynasam tüküresim geliyor, sanırım utanıyorum... Ben “kimmiş o, biz birbirimizi sevmeyiz diyen” dediğimde asla bizi işaret etmeyeceksin, artık kim gelirse aklına... “ demiştir.

Türkiye’de yıllardır süren “Kürt sorunu” kronikleşmiş bir yara değil midir? Ne yaptı iktidar acaba? Çözüm olarak ne gösterebildi halkına, Kuzey Irak bir trajediye çevrilmedi mi ellerinde. Yüzyıllardır kardeşimiz dediğimiz, aynı “istiklal savaşını” yan yana yaptığımız. Aynı kaderi paylaştığımız; işsizlik, yoksulluk, eğitimsizlik... Bir halkla ne olduda biz ters düşebildik. Kimin oyunudur bu? Kapitalizm kocaman gözlerini açmış bizi bekliyor, var mıdır bizden iyi Pazar? Silah satmalı ve daha zengin olmalıdır kapitalizm patronları. Bunu on binlerin canı pahasına yapacaktır ve asla pişman olmayacaktır. Köle pazarlarında satılan milyonlarca Afrikalıya yaptığı gibi... Biz bedenimizi değil; ama istikbalimiz ipotekledik onlara, bir millet himayeye ihtiyaç duyuyorsa artık kesinlikle özgür değildir. Osmanlıdan korkan, titreyen batılı ne olduda bizden yana rahattır artık... ( Her yerde Türk olmadığını beyan eden iktidar..) Güce boyun eğecek ve kanını emmesine müsade edecektir. Korkarım biz “satılık vatan” yazan bir levhayı asmak üzereyiz canım vatanımın üstüne...

İşsizlik, yoksulluk, gelir dağılımında ki haksızlık... Git gide büyüyen uçurum, taraflar arasında... Tıpkı “derebeylik”... Kaos, hodri meydan...

Eğitim, sağlık politikası, dışa bağımlılık vs vs... sayfalarca yazılacak derdimiz var. Memleketimden insan manzaraları, açık seçik beyan etmekte bu dertleri. Artan adli suçlara paralel, bu suçları işleyen kişilerin yaşları küçülmüştür. FUHUŞ: Türbandan daha önemli bir olgudur. Kadın ister baş örtülü, ister baş örtüsüz bu batağa çekilmektedir; çünkü yaşamak zorundadır ve yaşamak için para gereklidir hele insanca yaşayacaksan çokkkk para. Ona onurunu çiğnerken sahip çıkmayan iktidar partisi, yasa değiştirerek “hadi örtün, bitti derdin” demiştir.

Türban ve örtünme dini bir olgudur ve Allahla kul arasına girmek... Sakıncalıdır. Kendini türbana hazır hissedebilen her kadın; rahatca örtmektedir başını, bedenini... Başını örterek dini öğretilerine, dini vecibelerine sahip çıkmaya çalışan kadını, aslında iktidar tamamen hurafe ve batıl düşüncelerin kucağına bırakmaya hazırlık yapıyor. Ben türban krizinin istiyerek çıkarıldığını, halkın kutsal din duygularının sömürerek gündemin değiştirildiği kanısındayım. Altından kalkamadığı o kadar çok şey var ki hangi birini yazsam, hepimiz biliyoruz bunları. “ İŞTE SİZİN İÇİN EN ÖNEMLİ ŞEYİ YAPTIK, TÜRBAN KRİZİNİ BAŞLATTIK” Aslında kadının onuru değildir korunan, kadının üstünden yapılan bir pazarlık vardır ortada... Kaybeden kadındır... Türban örterek okuyacak olan kızlarımız, kurtarmışlar mıdır sizce herşeyi? Gönül isterdi ki yoksulluk yüzünden kazandığı üniversiteyi bırakmak zorunda kalmasın kızlarımız...Yıllar önce kazandığı matemetik öğretmenliği bölümünü ağlayarak bırakmak zorunda kalan bir arkadaşım olmuştu, sebep parasızlık... Parasızlık bazen kadınlarımıza onurunu kıyma makinası gibi kıydırabiliyor. Aramızda illegal işler yaparak okumaya çalışan yüzlerce kız öğrenci var( bunu yazarken imtina ediyorum) Bu ayıptır... -utanın beyler utanın- İktidardan istediğim tek şey:

Kulla Allah arasına girmemesi; ama halkıyla yüzleştiğinde ona borçlu çıkmaması olacaktır.

Annem, anneannem ( hatta ben bir dönem başımı örtmüştüm) baş örtülüdür. Onur duyarım... Annem namaza durduğunda yüzündeki ışıltı , güzellik beni cezbeder, Ramazan ayında akşam ezanıyla birlikte açılan oruç. İlk lokmamla birlikte dua ederim tekrarı olsun bu ayın seneye diye... Müslüman bir ülkede müslüman bir vatandaşım ve yaşamak istediğim kadar yaşıyorum dinimi. Çekin ellerinizi üstümden, çekin ki beni kaosa sokmayın. Üstümden kazanmak istediğiniz rant, beni saplayacağınız bataklıktan daha azdır emin olun.( iktidar ve muhalefet) Babamı, erkek kardeşimi rahat bırakın. Camilerinde okunan ezan sesini duyduğunda, ellerini açıp; iş, aş, isteyen, kırılan onurlarının utancıyla gözyaşlarına boğulan kadınlar yerine... Şükür eden kadınlar olmalı, sahip olduklarına...

Başımdaki çekiç: türban vur canımı yak, düşünmeyeyim; kardeşimin askerde şehit edildiğini. “Devlet babanın” çocuklarının askerden muaf olduğunu.

Başımdaki çekiç: türban, vur canımı yak, düşünmeyeyim; aç bebemin karnını doyurmak üzere onurumu çiğnediğimi.

Başımdaki çekiç: türban vur canımı yak, düşünmeyeyim; saatlerce karanlık ve pis iş ortamlarında hayvanca çalışıp üç kuruş kazanacağımı.

Başımdaki çekiç: türban vur canımı yak, düşünmeyeyim; kapitalist güçlerle “devlet babamın” ilişkisini.

Başımdaki çekiç: türban vur canımı yak, düşünmeyeyim; GELECEĞİMİ....

BURADA BİTMEZ...

NOT: Burada bitirmek zorundayım, yoksa çok uzun olacak, okumayacaksınız...

 
Toplam blog
: 76
: 2902
Kayıt tarihi
: 06.11.06
 
 

"Yasamak sakaya gelmez,büyük bir ciddiyetle yasayacaksinbir sincap gibi mesela,yani yasamin disinda ..