Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Eylül '08

 
Kategori
Sağlıklı Yaşam
 

Beynimin ele geçirilemeyen yerleri.

Beynimin ele geçirilemeyen yerleri.
 

“Eskiden olsa hemen hatırlardım telefonunu ama iyi ki şu cep telefonu çıktı da basıyorum iki tuşa numarası hemen karşımda. Ekranda okuması her ne kadar zor da olsa hiç yoktan iyidir.

Eskiden konuşurken ya da sohbet ederken diyelim. Tuhaf duraklamalarım olmazdı. Söyleyeceğim kelimelerin aklımdan uçuşması da olmazdı.

Eskiden göbeğim çıktı diye üzülürken şimdilerde ise adeta suyunu çekmiş derimin kemiklerime yapıştığı bir görüntü ile yaşamak zorundayım.
Oysa ben çok yakışıklıydım çok...ama her şey gibi bu da geçiyor...hatta geçti çoktan.

Ve yine eskiden bu kadar unutkanlıklarım da olmazdı. Yaşımın 81 olduğunu öğrenince karşımdaki insanların “Eeee olacak artık o kadar” bakışlarını görmemiş gibi yapıyorum. Bakışlarını anlamadıklarımı sanmalarını yaşlılığımın çaresizliğine gizliyorum hemen...”

Yukarıdaki hayali diyaloğu yaşlı bir insanın dilinden aktarmaya çalıştım. Yaşlanacak kadar uzun yaşarsam belki de daha fazlasını söyliyeceğimdir kim bilir?

MB deki üyeliğim süresince yaşlanma ve yaşlılık üzerine bir kaç blog yazdım. Zamanında yaşlılık biyokimyası üzerine çalışmamın bununla ilgisi olsa da...ardında yatan asıl sebep; Yaşlılığın kaçınılmaz bir süreç olduğunu bilmemize rağmen, ne yazık ki pek çoğumuzun bu durumu anlayamaması ve çevremizdeki yaşlıların bir zamanlar bizlerden bile daha genç olduğunun düşünülmemesinin rahatsızlığı vardır.

Bu rahatsızlık ise yaşlılara “saygı” adı altında hep lafta kalmış hareketleri görmemden kaynaklanmıştır. “Yaşamış yaşayacağı kadar” tavrı ne yazık ki sokaktaki adamdan bizzat sağlık işleri ile uğraşan adama kadar yayılmıştır. O yüzden işte yine yaşlılık üzerine yazıyorum.

Bu sefer ise birazcık “yaşlanan beynimiz” üzerine yazmak istedim. Sizleri de pek baydırmadan, hem de teknik jargona kaymadan zamanımızın ne kadar kıymetli olduğunu göstermek bakımından işte “yaşlanmak ve beynimiz”.

Daha küçük çoçukken mesela ilkokula yeni başlamışken herhangi bir mecburi öğrenme olmadan günde 9 kelime öğreniriz ama bu inanılmaz bir hızla artarak devam eder. Daha iki yaşına gelmeden 250 den fazla kelimeyi çoktan öğrenmişizdir. Beynimiz adeta bir sünger gibi emer.

Beynimizdeki hücreler (nöron) arasındaki bağlantılar her geçen gün artar. Bir nöronun bazen onlarca ve hatta yüzlerce bağlantısı olmaktadır. Bu yüzdendir ki beyinde ki yaşlanma pek bir ciddidir. Nöronlar diğer nöronlar veya başka hücrelerle bağlantılarını kurduktan sonra bir daha bölünmezler/çoğalmazlar. Zaten düşünsenize onlarca yüzlerce bağlantı yapmış bir nöron bölünüyor ve yeni hücreler oluşuyor peki önce kurulan bağlantılar nasıl yeniden sağlanacak?...ve hatta bu şekilde milyonlarca bölünmenin olduğunu düşünün ve kurulmuş bağlantı sayısı ile çarpın tam kaotik bir durum...Hani “devrelerin gerçekten atması” durumu.

Bu nedenle beyindeki hücrelerimizin hasar görenleri tekrar oluşturulmazlar. Zaten yeni oluşacak olanın da eski bağlantıları tekrar kurmasına da imkan yoktur.

Bir nöronun ölmeye başlamasında en görünen değişim hücrenin bozulmaya başlaması ve o bağlantıları sağlayan yapıların (dendrit) yavaş yavaş geri çekilmesidir. Bu yavaş gerçekleşir, yıllar alır..zaten bu da yaşlanmanın bir göstergesi değil midir? Zaman içinde bağlantılar azalır...sonra bir takım nöronlar ölür. Duruma ve yerine göre etkilenmeye başlar...hissederiz kaçınılmaz değişimi.
Beynimiz kafatasımızın içinde hala durmaktadır tüm hacmiyle ama ileri yaşlılıkta ağırlığının %10 unu kaybetmiştir.
Nöronların kaybı belli bir düzen içinde olmaz. Yani kayıpların düzeni eşit bir şekilde yayılmamıştır beyine. Mesela sağlıklı ve aktif bir yaşlı insanda serebral kortex (beynimizin dış çeperlerini içeren bölge) çok daha az etkilenmektedir bu kayıplardan.

Seksenli yaşların ötesinde doğal olarak nöron kayıpları daha da fazlalaşır. Hatta omurilikte başlayan kayıplar ile hareketlerimiz ve dengemiz de bu durumdan payını alır.

Bu bakımdan yaşlılıkta ve elbette öncesinde beynimizi aktif tutmaya özen göstermeliyiz. Hayatımızın son anlarında bile ne yaptığımızın, ne yaşadığımızın bilincinde olmayı arzu ediyorsak.
Sevdiklerimizin bilincinde olmayı ve hatta kalan anılarımızı da bir daha hatırlamayı istiyorsak o zaman beynimize özen gösterelim onu aktif tutacak işleri yapalım...bir sürü şey var ama bazıları mesela...mesela...
Mesela bulmaca çözmek
mesela blog/yazı yazmak
ve de
mesela kitap okumak gibi.

-
Yararlanılan kaynaklar:
<ı>A Means to an End: The Biological Basis of Aging and Death. William A Clark
<ı>The birth of the mind. Gary Marcus.


 
Toplam blog
: 237
: 1302
Kayıt tarihi
: 06.08.07
 
 

Biyolojinin son yıllarda, özellikle son 10 yılda içeriğinin yoğun bir şekilde moleküler düzeye inmes..