Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Aralık '07

 
Kategori
Psikoloji
 

Beynimizin ofsayta düştüğü anlar (tutkularımız)

Beynimizin ofsayta düştüğü anlar (tutkularımız)
 

Bazen bir kar yağar ruhumuzun üstüne.

Biraz erir, çöker, yumuşar, ılık bir üşüme yayılır damarlarımızdan yüreğimize.
Tamam deriz kurtulduk...

Tam bu sırada nereden kalktığını bilmediğimiz bir toz bulutu kaplar gözlerimizi; ne kör eder ne öldürür. Beynimiz buzul çağını yaşar, içimizdeki dinozorlar yok olur, her yer karanlığa gömülür duygularımız en uzun kışı yaşar.

Dilimiz sevgi sözcüklerini unutur, renk hafızamızı kaybederiz ne kuş cıvıltıları vardır ne çiçek kokuları...

Hayatımız otomatik pilota bağlanmıştır.

Tanrılara enerji veren bir pilli bebek oluruz, ağlarız yaşlı bebek çığlıklarıyla; sesimizi duyan olmaz.

Tutkularıyla yaşayan birinin can çekişme sahnesidir bu.

Duygularıyla yaşayan insanlarda problem yoktur, onlar yelkenlerini yüreğine bağlayıp özgürce süzülür okyanusta; ya cennette ya cehennemdedir.

Dünyayı mantığıyla taşıyan insanlar için de aynı durum söz konusudur; her şey neden- sonuç ilişkisi içinde hak ettiği yere yerleştirilir; sanıklar cezalandırılır, birinciler ödüllendirilir.

Ama, tutkularıyla yaşayan insanlar araftadır; onlar için ne cennetin nimetleri ne cehennemin azapları vardır ; onlar sürekli sürgün hayatı yaşar. Tutkuların bedeli sürgün yaşamıdır.

Tutkular kar tanesi gibidir, mükemmel geometrik şekillere sahiptir, her biri bize müthiş bir estetik haz verir, onların güzelliğini görmektir amaç, kar tanelerine sahip olmak değil. Bunu bile bile her defasında sanki hiç yok olmayacak gibi avcumuzu açarız, bembayaz değil , rengarenk kar tanesini avcumuza bir kelebek gibi kondurur, kendimizi dünyanın en mutlu çiçeği olarak görürüz.

Ta ki o görkemli geometrik biçimini kaybedinceye kadar, sürer bu haz zirvesi. Sonra yukarıda anlattığım can çekişme sürecini yeniden yaşarız.

Bir saniyeye bin yılı sığdırmak, bin yılı bir saniyede yaşamaktır bu.

Bu bir haz patlaması , bir haz zinciridir; böylelerinin kalbinden beynine uzanır bu zincir, onları sımsıkı bağlar; her zirve en büyük çukura düşüştür, her düşüş zirveye yeniden göz dikiştir.

Tutkularına esir olan insanların kendileriyle barışık olmaları da bu kar tanesinin ömrü kadardır. İç dünyalarındaki bu patlamalar iş ve arkadaşlık ilişkilerinde bazen hırsa dönüşür; onları başarılı bir iş adamı, yönetici, öğrenci, öğretmen yapabilir; ama asla iyi bir aşık yapmaz.

Tutkularıyla yaşayan insan tam bir aşk göçebesidir.

Karacoğlan gibi gittiği her köyde bir kıza aşık olur, acı çeker, mutlu olur; ama asla bir sevgiliye sahip olamaz.

Bu aslında bilinçli bir seçimdir; çünkü kimi sağanak olmak ister kimi kar tanesi...

Tutkularımız beden- ruh doğrusunu üçgene çeviren üçüncü köşedir -bu üçgen hangi boyutta olursa olsun- iç açıları hep 180 derecedir. Gerisi kendimizi kandırmaktır.

Kimimiz bir doğruyuz kimimiz bir üçgen...

Çevremizdeki hakemler ofsayt düdüklerini çalarlar. Boynu bükük geri döneriz. Ya bir boşanma duruşmasında buluruz kendimizi ya bir terk ediliş mesajında ya da alkol duvarında pineklerken.

Aslında hepsinden önce beynimiz düşmüştür ofsayta; ama onu dinleyen kim? Ah bir dinlesek düşer miyiz ofsayta? Zavallı beyin, işi gücü bırakır toparlamaya çalışır.

 
Toplam blog
: 114
: 1620
Kayıt tarihi
: 01.08.07
 
 

1964'te Ankara'da doğdum. Meslek lisesinin elektrik bölümünü bitirip fabrikada ve şantiyede çalıştım..