Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ocak '12

 
Kategori
Felsefe
 

Beynin %90 ı neden çalışmaz...

Beynin %90 ı neden çalışmaz...
 

Başlarken, bu yazının amacının hiç kimsenin inançlarına bir saldırı, başka inanç şekli aşılama, inançları küçümseme gibi bir amacı olmadığını belirtmek isterim. Allah’a inanç başlığı altında yer bulmuş birçok farklı düşünce ve davranışın nedenlerinin daha iyi anlaşılması ve zihinlerde çöreklenmiş katı düşüncelerin yumuşatılıp hoşgörü ortamına katkı sağlanması istenmektedir. Sürçü lisan edersek şimdiden affola…

Allah inancının, gelişen ve sorgulayan insan beyninin araştırma ve çabalarına bilinçaltında getirdiği bilgileri de ilave ederek oluştuğunu düşünüyorum. Bu gün hiçbir şeyin yoktan var olamayacağını ve yine hiçbir şeyin vardan yok olamayacağını ilmen biliyoruz.(Allah iradesi dışında) Bu hiçbir şeye düşüncelerimiz de dâhildir. Dinlerin ve değişik inanç öğretilerinin olmadığı zamanlarda bile güneşe, aya v.s. inanarak dolaylı da olsa insanlar Allaha inanmışlardır. Günümüzde Allaha inanmayan yok denecek kadar azdır.

Allaha inandığını her fırsatta beyan eden insanoğlu, çeşitli dinlere ve öğretilere de inanmaktadır. İnsanların kimi Müslüman, kimi Hristiyan, kimi Musevi, kimi Budist, kimileri de daha küçük yerel öğreti şekilleri ile Allah inançlarını idame ettiriyorlar. Bunlar son derece normaldir. Allah eğer herkesin bir inanışa sahip olmasını istese idi, bunu her halde “ol” emri ile temin ederdi. Ben bunu aile yapısına benzetiyorum. Baba veya anne tektir. Bütün çocuklar onların tekliğine ve iyiliğine inanırlar ama hepsi farklı hayat tarzlarını seçerler. Babalarının öğütlerini dinleyenler tabii ki daha başarılı olur, daha rahat bir hayat sürerler. Bu anlamda bir kardeşin diğer kardeşi kendi hayat tarzını benimsemesi için zorlaması ona kılıç çekmesi ne kadar abes se, herhangi bir inanışa sahip bir topluluğun başka insanları zor ile kendi biçimine çevirmeye çalışması da o kadar abestir. Hiçbir din kitabında sizin dininize geçmeyenleri veya dini sizin istediğiniz gibi yaşamayanları, baskı ve tehditle veya kaba kuvvetle istediğiniz yöne çeviriniz, yazmaz.

Bu konu sert bir konudur. İnsanlar birbirlerinin inançlarına saygı göstermeli ve onları şu veya bu inanışın mensubu oldukları için değil, Mevlana’nın da dediği gibi Allahlın yarattığı bir kul oldukları için sevmeli ve saygı duymalıdırlar. Eğer öyle olursa birbirlerini daha iyi anlar, onların düşünceleri ile kendi düşüncelerini geliştirir, yaşadıklarını yaşamlarına katarak daha hızlı bir evrimleşmeyi olanaklı kılarlar.

Son dönemde gerek medyada, gerekse güncelerde bana (kusura bakmayın) birazda komik gelen bir iştahla yaratılışçılar ile evrimcilerin mücadele ettiğini görüyorum. Yaratılışçılar, bizim atalarımız maymun olamaz diyor ve delil olarak din kitaplarında geçen “sizi çamurdan yarattık” ifadesini siper alıyorlar. Bu kesimin büyük çoğunluğu Müslüman. Evrimciler ise büyük çoğunluğu Hristiyan olmalarına rağmen bu işe Allah’ı pek bulaştırmıyor ve su ile toprağın bileşmesi ile amino asitlerin oluştuğu ve bunlarında canlıların yapıtaşı oldukları noktasından hareket ederek, bilimi kendilerine siper ediyor. Pek tabii ki çalışmalarında bazen yanlış yollara sapıyor, bu yanlışı yakalayan yaratılışçılar da o noktadan yükleniyor. Evrimciler beğenin veya beğenmeyin bir çaba, bir çalışma içindeler.

Şimdi yaratılışçılara soralım. Allah bütün kâinatın “canlı ve cansız” yaratıcısı ve sahibi değil midir? Evet diyorsanız din kitaplarında geçen “sizi çamurdan yarattım” ifadesini neden insana mal ediyorsunuz. Su ve topraktan ilk canlıyı yani amino asitleri oluşturmuş ve doğal değişim ve gelişim programı uygulamış olamaz mı? Yaratılmış bir nokta kadar aklınızla Allah’ın sözlerine yorum getireceğinize sizlerin birer kardeşiniz olan evrimcilerle kafa kafaya verip merak ettiğimiz bu konunun çözümü için daha hızlı çalışmalara imza atsanız olmaz mı?
Bu “nokta kadar akıl” deyişi beni başka kulvarlara iteliyor. Buyurun sizde gelin.

İnsan, beyni haricinde doğa ile tam uyum sağlayan bir varlıktır. Beyin ise doğaya uyum sağlamaz. Hatta Allah inancı yeterli gelişmemiş beyinler doğaya, kâinata zarar verirler. Bunları tanımak oldukça kolaydır. Elindeki çöpü fırlatıp yere atandan, fabrikasının kirli atıklarını dereye boşaltandan tutun da atom bombası yapıp doğayı ve doğanı katledenler bu sınıftandır.

Uzun ve ısrarlı çalışmalar sonucu bilim adamları insan beyninin en fazla %10 kapasite ile çalıştığını tespit etmişler. Bu o kadar kesinleşmiş ki bazı bilim adamları görsel olarak bunu gösterebiliyorlar. Bu nedenle inanmamak için bir sebep yok. O zaman bazı soruları da sormak gerekiyor. Eğer işe yaramıyorsa çalışmayan %90 kısım neden var. Yoksa eskiden çalışıyordu da şimdi mi çalışmıyor? Öyle olsa giderek küçülüp kasa kemiğe dönüşmez miydi? Beynimizin o çalışmayan bölümüne yakın yerlerden zaman zaman şimşek gibi çakıveren önsezi, telepati gibi duygular neden? Bunlara “Allah bilir” deyip sırtımızı dönmekte bir çözüm. Ama beynin o çalışmayan devasa bölümü anlaşılmayı, bir anahtar imal edilip açılmayı bekliyor.

Bir öğreti şöyle der. Allah insanı en gelişmiş kulu olarak yarattı. Hatta öyle ki, bütün meleklerin ona secde etmesini istedi. Ne üstün özelliği var diye soran meleklere de ona bütün isimleri öğrettim dedi. Bu anlatıdan yola çıkarak insan beyninin kâinatın bütün bilgileri ile donatıldığını anlıyoruz.

Pek ala olayın bundan sonrasının o öğretinin anlattığı gibi olabilir. Öğreti, Ateşten yapılmış melek olan şeytan, sevgiden yapılmış olan insanı kandırır. O zamanda Allah en kıymetli kulum dediği insanın bilgili ama bu bilgileri yaşayarak hücrelerine işlemesi gerektiğini yani evrim yapması gerektiğine karar verir. Ancak evrim alanı olarak seçtiği dünya planeti coğrafi şartlarından ve doğal dengenin yaşatılması prensibinden dolayı evrim için yeterli yaşam süresini insana veremez. Dolayısı ile birkaç kez, evrimini tamamlayana kadar insanoğlu gelir gider. Reenkarnasyon yoktur diye feryat edenler pek ala din kitaplarında geçen bu tür bilgileri böyle de yorumlayabilir.

Kâinatın tüm bilgileri ile donatılmış insanoğlu dünyaya geldiğinde tartışmasız yıldızdır. Her şeyi üstün aklı ile halleder. Tabii geri döndüğünde yapılan kontrolde evrim adına hiçbir şey kazanmadığı, her şeyi kendi canının istediği şekle dönüştürdüğü görülür. Anlaşılmıştır, şartlar ağırlaştırılmalıdır. Beyin peyderpey kısıtlanarak çalıştıkça, çaba sarf ettikçe açılması öngörülmüştür.

Beyninin %90 ı kapatılan insan bütün yetilerini kaybetmiş, korkmuş, sinmiştir. Müthiş bir tembelliğe düşmüş, karnını doyurmanın dışında hiçbir şey yapmamakta, bilinçaltından hissettiği Allaha korku ile bütün gün dua etmektedir.

Geri döndüğündeki kontrolde sonuç yine hüsrandır. İşte bu sefer insanoğlu ikiye bölünüp erkek ve dişi yapılır. Üstelik hırs, kin, nefret, kıskançlık, bencillik, gibi birçok duygu yüklenir. Bu yükler beyninin %90 ı kapalı insanoğlu için çok ağır yüktür. Ancak başka çare yoktur. Korkunç tembelliği ile insanoğlu bunları hak etmiştir.  Bu çalışma burada veya başka dünyalarda ama mutlaka beynin kapalı olan o %90 lık kısmı hak ederek açılana kadar devam edecektir.

Yukarıda çeşitli öğretilerden damıtarak aktardıklarımız gerçek de olabilir, gerçek dışı da. Bunları evet doğru diye alkışlamak veya hayır yanlış diye lanetlemek kolay olan ve beynin açılmasına hiç katkı yapmayacak durumlardır. Bunlar yerine çalışsak ne dersiniz?

İzmir 2012

 
Toplam blog
: 1508
: 1688
Kayıt tarihi
: 16.07.08
 
 

Yetmişiki yaşında iki çocuk ve iki torun sahibi bir erkeğim.. Lise mezunuyum. Uzun yıllar esnaflı..