Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Haziran '07

 
Kategori
Günübirlik Turlar
 

Beypazarı’na gittim

Beypazarı’na gittim
 

Pazar günü Beypazarı’na gittik. Daha önce Ayaş’a kadar gitmiştim ama Beypazarı’nı hiç görmemiştim. Beypazarı’na yaklaştığımızda üzerinde hiç ağaç olmayan ve dar kenarlıklı şapkaları olan tepelerin yanından geçtik. Her tepenin üzerine o tepeye ait beyaz bir bulut vardı.

Bu haftasonu Beypazarı Festivali vardı. "Beypazarı’na hoş geldiniz" yazısının altında ince harflerle yazılı olan yazının Japonca olduğunu sağ taraftaki Japon bayrağından anladım. Yol boyunca bütün elektrik direkleri bayraklarla ve iki tarafına asılmış canlı çiçeklerle süslemişlerdi. Önce bu çiçekleri plastik sandım ama Beypazarı’nın içine girdiğimizde yakın mesafeden görünce canlı olduklarını anladım. Küçük bir bez çanta içindeki küçük saksıya dikilmiş çiçekler aşağıya doğru sarkarak Beypazarı'na güzellik katıyor.

Rehberimiz (1) önce Hıdırlık’a gitmemizi önerdi. Hıdırlık, hem Eski Beypazarı’nı hem de yeni Beypazarı’nı yukarıdan gören bir tepe. Dik ve keskin virajları tırmanarak Hıdırlık’a ulaştık. En tepede akan suyun çevirdiği dolabı görünce altı yaşındaki yeğenim Emre’ye en eski ve en ünlü adaşının dizelerini öğretmeye çalıştım.

"Benim adım dertli dolap
Suyum akar yalap yalap
Böyle emreylemiş Çalap
Derdim vardır inilerim"

Bir yandan da dönen dolabın, gökyüzündeki bulutları da kare içine alarak fotoğraflarını çekiyordum.

Uzakta yüksek bir kuleye asılmış Türk bayrağı ve Fenerbahçe bayrağı her yerden görünüyordu. Sol tarafta eski Beypazarı’nın siyah-beyaz fotoğraflar gibi güzel evleri, sağ tarafta da her şehirde gördüğümüz beton apartman yığınları vardı. Beypazarı’nın tarihi dokusunu koruma çabalarını takdirle karşıladım birçok kişi gibi. Restorasyonun sponsorlarına teşekkür pankartları ve tabelaları her tarafta asılıydı.

Evlerin dış görünümü benim doğduğum yerlerdeki evlere çok benziyordu. İnebolu evlerinde kırmızıya çalan aşu boyası İnebolu’nun rengidir, Beypazarı’nda ise beyaz boyalı evlerin siyaha çalan renklerdeki çerçeveleri var. Restore edilen binalardaki işyerlerinin tabelaları binalarla uyumlu şekilde yazılmış. Bu bile estetik kaygıların ne kadar ön planda olduğunun en güzel kanıtı.

Hıdırlık’ta yerel pazarın ürünleriyle karşılaştık. 79 katlı baklava vardı kocaman sinilerde. Daha sonra çarşıya indiğimizde her tarafta baklavaların üzerinde 80 katlı olduğu yazılıydı. Tepedeki 79’un ne olduğunu çözemedim. Belki bir bilmediğim bir anlamı vardı ya da ince bir espriydi.

Tezgahlarda değişik renklerde makarnalar, tarhanalar, salamura yapraklar, erik kuruları, domates kuruları, havuçlu lokumlar, peksimetler, sucuklar, taze sıkılmış havuç suları vardı. İlk kez havuç suyu içtim. Yiyecek ve içecekleri ilk deneme konusunda pek cesur sayılmam ama havuç suyunu severek ve şişenin sonuna kadar içmeyi başardım. Beypazarı kurusu çok kuru olduğu için pek severek yemem, ama çok kişinin sevdiği belli. Her tarafta yığılı paketlerde bunlardan satılıyor. Orası Beypazarı olunca “Beypazarı kurusu” değil, yalnızca “kuru” diyorlar, fırınlarına da “kuru fırını”...

Belediye her tarafa tarifeler asmış ve yerel ürünler için fiyatları listelemiş. Bu fiyatların altında satılanların kalitesinden sorumlu olmadıkları yazılmış.

El yapımı çeşit çeşit takılar her tarafta göze çarpıyor. Özel işlenmiş, baskılı örtüler, tülbentler asılmış. Kadınların oraya özgü giysilerinin nasıl olduğunu bir süre sonra farkettim. Yerel giysilerdeki sadelik doğanın, evlerin renkleriyle uyumluydu.

Hıdırlık’ta çöp kutuları Beypazarı evlerinde esinlenerek yapılmıştı, tam ortada çayocağı olarak kullanılan bir Beypazarı evi modeli yapılmıştı ama restore edilen evlerden biraz farklıydı. Biraz eskimişti onun da restore edilmesi gerekiyordu.

Duyduğumuz yüksek volumlu müzikler çoğunlukla İç Anadolu’ya özgüydü. Yerel sanatçılar yerine kendilerini Ankaralı sanatçılar diye tanıtan ve Ankara müzikleri dejenere edenlerin müziklerini Beypazarı’nın otantik havasına hiç yakıştıramadım. Ayrıca gün boyunca belediye hoparlörlerinden hiç kesilmeden yayınlanan arabaları otoparklara yönlendirme anonsları rahatsız ediciydi.

Uzaklara doğru bakınca en önemli eksikliğin ağaç olduğunu düşündüm. Şehir içinde gördüğümüz yeşillikler biraz da tepelerde olabilse ne güzel oldurdu.

Beypazarı’nda iyi birşeyler yapılmaya çalışılıyor. O değişimi görmek isteyen binlerce kişi Beypazarı’na geliyor. Bir Pazar günü Beypazarı’ndaki o kalabalıklar içine biz de katıldık ve mutlu bir şekilde oradan ayrıldık.

2-3 Haziran 2007 tarihlerindeki Beypazarı Festivali'nden bir kesit aktarmaya çalıştım. Gelecek yıl yaz başında, festival günlerinde siz de günübirlik bir Beypazarı gezisi planlayın.

(1) Geziyi planlayan ve rehberimiz kuzenim Seval’di. Dört kişiydik: Seval, Sami (eşi) ve Emre (oğulları). Öğleyin Elvankent’ten yola çıktık. Akşama kadar Beypazarı’nı dolaştık ve akşam döndük. Güzel bir gün oldu.

 
Toplam blog
: 1735
: 2429
Kayıt tarihi
: 22.09.06
 
 

27 Mart 1959'da İnebolu Yeşilöz Köyünde doğdum. Yeşilöz Köyü İlkokulu, Yeniyol İlkokulu, İnebolu ..