Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

kevser şekercioğlu akın

http://blog.milliyet.com.tr/kevser

27 Mart '14

 
Kategori
Dünya Şehirleri
 

Beyrut

Beyrut
 

internetten alıntıdır


Biz 29 Ekim'de ki üç günlük tatilde ne yapacağız diye soruyor canımın sızısı. Beni istediğin yere kaçırabilirsin diyorum, bana seninle her yol açık. "Seni Beyrut'a götüreyim mi? Oraya vize yok" diyor gözlerine bakmaya kıyamadığım. Şaka mı yapıyor diye kafamı kaldırıyorum, şaka yapmıyor. 
 
Hazırlık için iki gün var, biz zaten hazırlıklıyız hazırlanmaya. Uçak içi bavul ve sırt çantamın içinde gidecekler hemen ertesi gün çıkmaya hazırlar tarafımdan. Bu adam bazen öyle rahat davranıyor ki sabrımı zorluyor ama hiç bir yere de geç kaldığını görmedim şimdiye kadar, çantasını hep son anda hazırlamak gibi bir alışkanlığı var ve bu beni sinir ediyor. Ayrıldığımız zaman hava yağışlı,  İstanbul hala sabah sersemliğini atamamış üzerinden ben de öyle. Dünyanın her yerinden insanların toplandığı havaalanları her zaman bayıldığım bir yer olmuştur. İncele dur hiç bıkmazsın. 
 
Her zaman saatin saniyesiyle yarışır gibi olsam da burada biraz daha kalmak isterim, insanları seyretmek inanılmaz keyifli gelir bana. Kimileri mantolarına sarınmış, kimileri askılılarla dolaşır. Kimileri botlarıyla kimileri parmak arası terlikleriyle. Kimileri balo salonunda zannediyor kendini, kimileri spor salonunda,... Yanımdaki adam dürtüyor beni daldın gibisinden. İnsanları seyretmek çok keyifli diyorum. İnsanları seyreden seni izlemek de bana göre çok keyifli diyor. Yağmurlu hava birden güneşle aydınlanıyormuş gibi oluyor. 
 
Ortadoğu'nun fikir ve kültürel merkezi olan Lübnan'ın başkenti Beyrut'ta 1975 yılında çıkan iç savaş sonrası binaların yıkılmasıyla birlikte bu özellik de son buluyor.  Coğrafi konumu dolayısıyla çok fazla göç almış. Sünni, Şii ve güneyde küçük gruplar halinde dürzi müslüman topluluklarıyla birlikte hırıstiyan gruplar (Çoğunluk Ermeni) da yaşıyor.  1991'de sona eren savaş sırasında çok ağır maddi hasara ve can kaybına rağmen kendini onarmaya başlıyor. 
 
2006 da İsrail-Lübnan krizinde, İsrail'in hava saldırılarıyla Beyrut yeniden her anlamda ağır hasarlar alıyor. Eğitime gösterdiği önem ve önemli üniversiteler sayesinde yoğun öğrenci kapasitesi de bu sayede azalıyor. Resmi dili Arapça olmasına rağmen nüfusun çoğunluğu iyi derecede Fransızca ve İngilizce biliyor (Sömürge sonrasındaki tek avantaj dil  bana göre). Bu bilgileri gitmeden önce internetten okuyorum. 
 
Uçaktan inen çoğunluk insan grupları hemen birer sigara yakıyor, panikliyorum. Yasaklara ne çabuk alışılıyormuş, burada yasak yok. Keşke sigarayı bırakmasaydım diyorum ama koku beni rahatsız ediyor. Hava yağışlı ama soğuk değil. Otele gitmek için bindiğimiz arabanın camından gördüğüm manzaradan hoşlanmıyorum. Onarılmış binaların hemen yanında savaştan aldığı yaralarla siyahlaşmış duvarların üzerindeki silah izlerini taşıyan hayalet binaları görmek hiç hoş değil. Bir de savaşın içinde olmak herhalde her açıdan korkunçtur. Savaş içinde insan olmak, anne-baba, çaresizlik, sevdiklerin ve kendi adına duyduğun korku, koruma-sakınma duygularının işe yaramaması,... Nefesim daralıyor. Acımasızca görünebilir ama şükürler ediyorum böyle şeyler göstermesin diye. 
 
Geniş şık caddelerden, paspal mahallelerden geçiyoruz, bütün balkon pencereleri çok kalın kumaşlarla güneşten korunmaya alınmış, savaş yıkıntılarının içinde biriken suda oynayan gülen çocuk görüntüleri. Çocuk olabilmeyi orada oynamak sanıyorlar...   Havanın kapalı olması sebebiyle lacivert bir denize bakan onbirinci kattaki odamızdan da fazla şık, yüksek binaların göründüğü harika bir manzarayla derin bir nefes alıyorum. Uzun mesafelerce yürünebilecek güzel bir kıyı şeridi ve çok güzel düzenlenmiş bir yat limanı ve teknelerle süslü bir deniz sanki hiç savaş görmemiş gibi sakin duruyor.  Az olan eşyalarımızı yerleştirdikten hemen sonra yürüyüşe çıkıyoruz sırt çantalarımızla. Çok şık apartmanların önündeki sahil yolunda yine aynı şıklıkta dükkanlar ve kafeler var. Kesinlikle pahalı bir şehir.
 
Vakit kaybetmemek için Beyrut'un yüksek tepelerinden birinde kurulmuş, gezi planına mutlaka alınması gereken Harissa kilisesi ve muhteşem boyuttaki Meryem Ana heykelini ziyarete gidiyoruz. Meryem Ana'nın en tepesine çıkıldığında neredeyse bütün şehir görünüyor. Ulaşım teleferikle sağlanıyor, öyle dik bir yokuştan çıkıyorsunuz ki korkudan nefes almakta zorlanıyorsunuz ve manzara da aynı oranda nefes kesiyor. Teleferikten korkanlar içinse aşağıda kiralık arabalar var. Geziden sonra kilisede dua ediyorum, ikimizin de çok istediği bir bebek ve nedenleri sıralanıyor yüreğimden. Çıkışta birbirimize sarılıyoruz belli ki aynı dilekler yollanmış yürek postasıyla. (Bize göre biraz geç oluyor ama bir değil iki güzel bebek yollanıyor)
 
Şehir turu içinde, hediyelik dükkanlar, onarılmış meydan, saat kulesi, fazla şık marka mağazaları, merkezdeki tarihi kilise, yine merkezdeki büyük cami, çok büyük bir kitapçı-kafe geziliyor. Beyrut'un hem savaş sonrası hemde onarılmış halinin bulunduğu bir resim kitabı alıyoruz. Magnetler, saf sabunlar gibi küçük alışverişler. Balıkların her çeşidinin bulunduğu, mezeleri nefis balık lüks restoranları var. Mezeler tanıdık geliyor. 
 
Akşam yemeği için yemekleriyle ünlü bir restoranda yemeklerden çok; minicik etekli  ve çarşaflı kadınların aynı masada yemek yemeleri dikkatimi çekiyor. Yemekler fazla yağlı.  Işıl-ışıl bir gece, hava muhteşem, gece kulüpleriyle ünlüymüş bu şehir ve de eğlenceleriyle. İğne atsan yere düşmez bir kalabalık içindeyiz, sağır edecek gibi bir müzik ama kimse kimseyi rahatsız etmiyor. Gençler hiç savaş görmemiş gibi rahat ve keyifli görünüyorlar.  Onarılan tüm sokak ve caddeler tertemiz ama arka mahalleler hala savaşın içindeymiş gibi paspal görünüyor insanlarıyla birlikte.  
 
Sabah kahvaltı sonrası kısa bir yürüyüşten sonra yola koyuluyoruz. Beyrut'un tüm şarap ihtiyacını karşılayan Bekaa Vadisi'ne gitmek için. Bekaa Vadisi Lübnan'ın  en önemli tarım bölgesini oluşturuyor. Dürzi'lerin (müslümanlar) yaşadığı tepelerden geçiyoruz. Namaz kılmıyorlar, oruç tutmuyorlar, sadece kendilerinden olanlarla evleniyorlar, keyifli görünüyorlar. Tek hayali, o bölgenin insanlarının tüm tarım ve yaşam eşyalarının sergilendiği bir müze yapma olan, okumaktan hoşlanmayan tembel Ahmet'in hayalini gerçekleştirdiği müzeyi geziyoruz. Elde çekilen kahveyi içtikten sonra yola devam.  
 
Bekaa Vadisinde ki üzüm bağlarını görüyoruz.  Köklü bir ailenin önce şarap mahzeni olarak tasarladığı daha sonra savaş sırasında tüm aileyi  korumak için kullanılan yer altındaki, yaz-kış aynı ısı derecesini koruyan mahzen ziyareti görülmeye değer. Mahzenin içinde sunulan şarap-peynir çeşitleri birbirinden lezzetli. Eski büyük bir taş binanın içinde değişik makarna çeşitleriyle karnınızı doyurabiliyorsunuz. Ne yeseniz lezzetli gelen, doğa manzaraları gerçekten çok güzel bir ortam. Birlikte seyahat ettiğiniz insansa çok daha önemli. Nereye gittiğinizden çok nasıl gittiğinizin önemli olması gibi. Ben seninle her yere gelirim diyorum. 
 
Dönüş yolunda havaalanında makyaj çantamdaki küçük manikür makasını ısrarla almak için bütün çantamı ortaya döken ve uçaktan adımızın anons edilmesine sebep olan görevliye söyleniyorum. Sanki koskoca uçağı o makasla kaçıracağım derken gerçekten de kaçırıyoruz galiba diyerek gülüyoruz. 
 
Her seferde küllerinden yeniden doğan Zümrüd-ü Anka yazıyordu bir yazıda. Umarım bir daha hiç küle dönmez. Yeniden görebilmek dileklerimle ayrılıyorum şehirden. Geçmiş olan savaşın izleri bile çirkin, ne burası ne orası hiç bir yer savaş görmesin diye dua ediyorum ama... 
 
Kısa süreli tatillerde, vize sorunu olmadan (hala öyle mi bilmiyorum) nereye gidelim diye düşünmenize yardımcı bir seçenek olsun diye önerebilirim. Giderseniz selamlar. 
 
 
Toplam blog
: 374
: 869
Kayıt tarihi
: 15.01.07
 
 

1965 Akçakoca doğumluyum. Evli ve dört kız annesiyim, küçük bir kızın  anneannesiyim. A.Ü. Halkla..