Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Haziran '10

 
Kategori
Felsefe
 

Lost Dizisi ve Zihnimin İçi

Maddeyi, antimaddeyi, paralel evrenleri, solucan geçitlerini, parçaları, parçacıkları; dahası, bunların arasındaki gizemli enerjik ilişkiyi; velhasıl Tanrı'nın tabiriyle "biz" olan şeylerin ortalığa nasıl da saçılmış olduğunu; dahası, Varlık sahasında varolan her zerrenin, paramparça olmuş bir hayatı bir arada tutmak için çırpınmasının aslında yaşamı gerçekten yaşamak olduğunu vurgulayan bir kurgu.

Başka bir deyişle, her şeyin varlık nedeni oldukları halde, sırf  potansiyelden kinetiğe dönüşmedikleri için teğet geçtiğimiz olası hikâyeleri, neden sonuç ilişkisi içinde, üstelik şimdiki zamanda bizim için derleyen; böylece, potansiyelin, diğer adıyla sonsuz olasılığın, eyleme dönüşmüş gerçeklik kadar gerçeklik olduğunu, kuantum fizikçilerinden sonra sanat diliyle bize aktaran, zihin ekranımızda canlandıran bir görüntüler hazinesi. Sanki sonsuzluğun mutlakta kayboluş hikâyesi.
 
Aldığım İlahiyat Eğitiminin etkisiyle olsa gerek; aklım, Mutlak ( bu metinde sık sık geçecek olan Mutlak sözcüğünü, sonsuz kavramıyla özdeş olarak kabul edip kavradığınız takdir de metnin  içeriğini daha iyi anlayacağınıza inanıyorum ) büyüğe hemen yatmakla birlikte, mutlak küçüğü kavramakta gecikmiştir.
 
Ta ki beyaz bir zeminin üstünde  duran ancak çıplak gözle görülmeyen siyah bir noktayı, aynı zenine büyülteçle bakınca fark ettiğim ana kadar. İşte o andan onu, zihnimde diğer şeylerden ayrıştırabildiğimde mutlak küçük kavramı hakkında farklı düşünmeye başladım.
 
O zaman aklıma şöyle bir fikir geldi: eğer, mutlak büyüklükte bir büyüteç ve o büyüteçten bakıp görebilen bir göz olsa, mutlak küçüğü görebilecektir. 
 
İşte bu tasavvur, hacmi sıfır olan, mutlak küçük kavramını biraz olsun kavramama yardımcı oldu. Aslına bakacak olursanız mutlak küçüğü yani büyük patlama öncesinin  evrenini, anlamaya çalıştığım için merak ediyordum. Koskoca kâinatı, hiçbir şeyi dışta bırakmadan, şu an bünyesinde bulunan ne varsa hepsini koruyarak mutlak küçük bir hacmin içinde düşünmek aklımın alacağı bir iş değildi açıkçası.
 
Böylece, evrenin günümüzden yaklaşık on beş milyar yıl önce mutlak yoğunlukta, mutlak küçüklükte, sıfır hacimde, mutlak kütlesiyle her şeyi yutan, gerçek olmadığı; gerçekte  var olmadığı halde sanki var olan bir şeymiş gibi bir anda patlayıp bugünkü varlığımıza dahası bugükü evrenin olmaklığına neden olan şey şimdi nerede acaba diye soruyorum şimdi hala kendime, üstelik deli olmadığım, henüz delirmediğim halde.
 
Görüldüğü üzere, bu günkü evrenin bizatihi kendisinin bir zamanlar  mutlak küçük hacim içinde olduğunu düşünmek kolay bir şey değil elbet.
 
Ortada madde, enerji, zaman, mekân, boyut vs. hiçbir şey yok ama her şey bu yok'un yok’un içinde var. Acaba her şeyi olan hiçbir şey mi demeliyiz yoksa ona?
 
Bu aşamada mutlak genlik kavramının üzerinde biraz daha durmak istiyorum. Gerçi büyük patlama anında gerçekleşen  patlamanın şiddetinin evreni sonsuza kadar genişletmeye gücünün yetmeyeceğini başka bir deyişle evrenin sonsuza dek büyümeyeceğini  dolayısıyla mutlak genliğe hiç bir zaman ulaşmayacağını iddia eden biliminsanları var elbette. Biz yine de patlamanın böylesi bir güce sahip olduğunu varsayarak yazımıza devam edelim.
 
Varsaydığımız mutlak küçükten mutlak büyüğe ulaşıldığında; yani evren, mutlak yoğunluktan mutlak genleşmeye eriştiğinde, tezahür edecek olan mutlak genlik, büyük patlama öncesindeki mutlak küçüğün sahip olduğu mutlak yoğunlukla tersinden aynı şey olmayacak mı?
 
Şimdi tam da bu noktada, tasavvur etmekte zorlandığımız ama gerçekten daha gerçek olan bu iki uç evren modelini bir daha düşünelim. Birincisi mutlak yoğunluktayken hacmi sıfır;,kütlesi mutlak; ikincisi ise mutlak genlikteyken hacmi mutlak; yoğunluğu sıfır. Yani birincisinin kütlesi mutlak, ikincisinin kütlesi sıfır, diğer yandan, birincisinin hacmi sıfır, ikincisinin hacmi mutlak.
 
Ne enerji, ne madde, ne atom, ne parçacık, ne de başka bir şey; başka bir deyişle  bildiğimiz gibi  hiçbir şey yok elimizde. Ama yine de her şey orada bir yerlerde duruyor. Siz buna ister Tin, ister Nur, ister zihin, ister başka bir şey deyin.
 
Zaten başta kuantum fiziği olmak üzere bilim, sanat ve felsefenin, tıpkı Lost Dizisinde olduğu gibi, zaman zaman kaybolmak, yok olmak, yoklukta var olmak pahasına, sonsuzlukta sonsuza doğru el ele yaptığı yolculuk bunlar hakkında bir şey diyebilmek, bütün bunlara bir cevap alabilmek için değil mi?
 
Ahmet Güreşçioğlu

 

 
Toplam blog
: 164
: 710
Kayıt tarihi
: 13.09.06
 
 

1956 yılında doğmuşum. Tanrı Bilimi Eğitimi aldım. 78 kuşağından olmanın verdiği şevkle olsa gerek;..