Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Kasım '06

 
Kategori
Dostluk
 

Bilgehan'ın taş meyhanesi

Bilgehan'ın taş meyhanesi
 

Foça’da taştan bir meyhanemiz vardı.
Bilgehan’ın Yeri.
Bilgehan kim? Yedi kocalı Hürmüz’deki, yorgancının kızı.
Kendini bize öyle tanıttı.
Bir akşam; tenha, farklı bir yer ararken, sokak arasında Bilgehan’ın meyhanesini bulduk. Ahşap sandalye ve masalar. Bembeyaz masa örtüleri, masaların ortasında deniz kabuğundan kül tablaları, küçücük gazlı lambalar.
Sempatik, küçücük, sadece bilenlerin geldiği bir meyhane!

Boş masalardan bir tanesine oturduk.
Birileri bizimle ilgilensin diye bekliyoruz ama nerde!
Çok geçmeden ufak tefek orta yaşlı bir kadın çıktı taş meyhanenin içinden...
O tip kadınları bilirsiniz, bulaşmaya gelmez pek.
— Bakar mısınız? Bir saniye?
Telaşlı bir ifadeyle, elindeki salata tabağını yan masaya koydu. Umursamaz bir tavırla yanımıza yaklaştı.
— Buyurun
- Şarap içmek istiyoruz. Ne marka şarabınız var.
— Şaraplar içeride gelin bakın, sayamayacağım şimdi hepsini...
Ne işletmeci!

Taş meyhanenin bir duvarı komple raf.
Şaraplar, markalarına göre, yatay olarak dizilmiş.
Duvarlarda, siyah beyaz Foça resimleri var. Bizim tanımadığımız bir sürü adam ve kadın.
İçerideki balık kokusu insanı çileden çıkartacak türde.
— Balık çeşitleri neler?
— Çeşit yok, yalnızca Çupra var
- Tamam, Çupra yiyelim o zaman.
— Beklemeniz lazım.
— Balıkla beraber salatada alabilir miyiz?
— Kusura bakmayın, bugün çok bunaldım ben yapamam! İsterseniz buyurun mutfak orda kendiniz yapın...

Dediği gibi de oldu, inanmayacaksınız ama mutfağa geçip kendi salatamızı kendimiz yaptık.
O balıkları kızarttı.
— Yardımcınız yok herhalde?
— İnsanlarla anlaşamam ben pek. Dayanamıyorlar bana, gelen bir hafta ya çalışıyor ya çalışmıyor.
"Haksız da değiller" diye geçiriyorum içimden.
Bu düşüncemi yüzüme yansıtmıyorum. Gülümsüyorum
- Bilgehan Bey kim?
- Bey değil hanım, benim.
— Oldu o zaman.

Bir şişe "Yakut"
Çupralar.
Kendi elimizle yaptığımız mis gibi çoban salatası. Tahta sandalyelerde, cırcır böcekleri eşliğinde, şarap şişesinde kayboluyoruz.
Meyhane de bizden başka bir masa daha var. Yaşlı bir adam tek başına rakı içiyor.

Saat 12'ye doğru...
Bilgehan "kimse gelmez bu saatten sonra" diyor ve ufak rakısı elinde.
Etekliğini bacaklarının arasına toplayıp, yaşlı adamın masasına oturuyor.
Yalınayak!
İlk dubleyi fon dip yaptıktan sonra, bize dönüp;
- Gelsenize, siz de bu masaya...
Biz de öyle bir şey bekliyoruz
Şarabımızı ve kadehlerimizi alıp, onların masasına geçiyoruz.

Bilgehan yaşlı adamla bizi tanıştırıyor.
Süreyya Berfe; Şair.
Süreyya Berfe’nin kafasında seksen tane tilkinin dolaştığı ve kuyruklarının birbirine değmediği belli.
Bizi çok umursamıyor.
Ne de olsa Şair adam!
Bilgehan'la muhabbete başlıyoruz.
Babası tiyatrocu, Türkan Şoray’ın oynadığı Yedi kocalı Hürmüz'deki yorgancı.
O pek değinmese de Bilgehan’ında bir dönem tiyatroyla ilgilendiğine adım gibi eminim.
İstanbul’dan kaçmış.
Foça’ya yerleşmiş.
Bu taş meyhaneyi açmış
"Memnun musun?" diyorum.
"Burası cennet" gibi diyor.
O gece sabaha kadar Bilgehan ve Süreyya Berfe ile oturduk.
Kaç şişe şarap içtik hatırlamıyorum bile.

Kalkma zamanı geldiğinde hesabı istedik.
— Var mı paranız?
Gülüyoruz...
— Var biraz.
— Yoksa sorun değil, bendensiniz...
"Sen müşterilerle içme" diyorum, "batacaksın bu gidişle"
Katıla katıla gülüyoruz.
Akraba ıskontosu ile hesabı ödüyoruz.

O tatil;
Her gece Bilgehan’ın meyhanesindeydik.
Tatil bitişi önümüzdeki sene otelde değil de, Bilgehan’ın evinde kalacağımıza dair söz verdikten sonra Foça'dan ayrıldık.

Ertesi yıl...
Biz Foça’ya gittik ama
Bilgehan Bodruma taşınmış.
Süreyya Berfe, Torbalı'ya gitmiş.
Foça’nın tadı tuzu kalmamış...

 
Toplam blog
: 1280
: 1114
Kayıt tarihi
: 09.08.06
 
 

Deniz tutkunu.Amatör kıyı balıkçısı. Aynı Şarkı ve Ilık Havada Hoşça Kal adlı kitapların yazarı ..