Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Temmuz '07

 
Kategori
Felsefe
 

Bilgelik üzerine düşünceler ve ilginç bir hikâye

Bilgelik üzerine düşünceler ve ilginç bir hikâye
 

Bilgelik nedir? Bilge kişi kime denir? Öğrenmenin yaşı var mıdır? Öğrendiklerimizi ölmeden önce nasıl değerlendirmeliyiz? Türk insanı bilge olmayı sever mi? Bilmeden bilgelik taslayan insanlarımız çok mu? Yaşlı olmak, bilgelik için yeterli midir?

Bu soruların cevaplarını hepimiz değişik bir şekilde cevaplandırabiliriz. Ama gerçekler de ortada. Öğrenmenin yaşı yoktur. İnsan son nefesini verinceye kadar öğrenebilir, öğrenmelidir.

Türkiye'mizde; öğrendiklerimizi ölmeden önce değerlendirmemiz, başkalarına faydalı olmamız çok zor. Maalesef herkes her şeyi herkesden daha çok bildiğini zannediyor. Öğrenmeyi çok seven insanlarımız az. Bunların büyük bir bölümü da kendisine daha iyi ortam yaratabileceğini, daha çok değer verileceğini düşünerek yurt dışına kaçıyor. Hükümetlerimiz beyin göçünü engellemedikleri gibi artırmayı planlıyorlar.

40 yıl önce, benim gençliğimde ''Ülkemizde insana değer verilmiyor.'' denirdi. Şimdi de aynı sözler söyleniyor. Fazla bir değişiklik yok.

Aşağıdaki yazılar internetten derlediğim bilgilerden oluşuyor. Sizlerle paylaşmak için düzenledim.

* Kim gençliğinde öğrenmezse, yaşlılıkta hiçbir bilgisi olamaz. * Kim yaşlılığında öğretmezse, ölümünden sonra hiçbir anı bırakmaz. * Kim hali vakti yerindeyken kimseye bir şey vermezse, yoksulluğunda ona yardım edecek kimse olmaz.

Alıntı: Okay Gönensin
Öğrencilerinden biri Konfüçyüs'e sordu:

''- Üstat, sık sık seçkin insanın karşılıklı davranması gerektiğini söylüyorsunuz. Biraz açar mısınız?''

Konfüçyüs cevap verdi:

''- Seçkin insan üç alanda karşılıklı davranmaktan vazgeçmemelidir.

* İnsanın bir efendisi varsa ve ona doğru dürüst hizmet vermiyor, buna karşılık kendi hizmetçisinden hizmet bekliyorsa karşılıklılık ilkesini çiğniyordur.
* Kim ki atasına, anasına gereken saygıyı göstermiyor, buna karşılık kendi oğullarından saygı bekliyorsa o da karşılıklılık kuralına aykırı davranıyordur.
* Bir insan ki, ağabeyini saymıyor ama küçük kardeşinden tam itaat bekliyorsa, o da karşılıklı davranamıyordur. Seçkin insan hep karşılıklı davranış ilkesine uyar. ''

Öğrencisi sordu:

''- Seçkin insanın, karşılıklı davranma kuralı dışında başka hangi kurallara tam olarak uyması gerekir?''

SEÇKİN İNSAN OLMA ÖZELLİKLERİ bilgiye sahiptir.
Bunlar şunlardır:
* Seçkin kişi gençliğinde yetişkin olacağı zamanı, yaşlanacağı zamanı düşünür ve onun için daha çok öğrenmeye çalışır.
* Yaşlılıkta öleceği zamanı düşünür ve kendini öğretmeye verir.
* Hali vakti yerindeyken yoksulluğu hiç aklından çıkarmaz ve her fırsatta yoksullara iyilik eder.

KONFÜÇYÜSe göre ADAM OLMANIN yolları
* ''En kısa anlatımıyla adamlık, kendi kendisini yenmek ve güzelliğin kanunlarına yöneltmektir. İnsan, adamlığa böyle yönelir. Adamlığa erişmek her insanın kendi elindedir, asla başkalarının elinde değildir.''

* ''Güzellik kanununa uymayan hiçbir şeye bakmam... Güzellik kanununa uymayan hiçbir şeyi dinlemem... Güzellik kanununa uymayan hiçbir sözü söylemem... Güzellik amacına uygun olmayan hiçbir şeyi yapmam...

* '' Konfüçyüs ''Yüce kişinin kederi ve korkusu yoktur.'' deyince öğrencisi, ''Demek ki kedersiz ve korkusuz olmak yüce kişi olmak demektir'' diye cevap verdi. ''Hayır'' dedi Konfüçyüs, Doğrusu şu:

* ''Eğer bir insan kendi içini yoklar ve orada kötü bir şey görmezse, neden kederlensin, neden korksun?''

HER ŞEY SENİNLE BAŞLAR, SENDE BİTER
Çaresizlik öğrenilmiştir. Başarılı olmak da öğrenilebilir. Sende sandığından fazlası var! Gelebileceğin en iyi yerde değilsin. Yeni bir hayat için gereken, yeni bir akıldır.
* Doğru şeyi yapmak için yanlış zaman yoktur.
* Rüzgârı suçlamayı bırak, yelkenleri kullanmayı öğren!
* Seyirci koltuğundan sıkıldıysan, sahneye çık.
* Zirvede her zaman bir kişiye daha yer var.
* Her şey seninle başlar! Başkaları yapabildiyse, sen de yaparsın.
* Hayatta ya tozu dumana katarsın, Ya da tozu dumanı yutarsın. Seçim senin! (Herşey Seninle Başlar adlı kitabın arka kapak yazısı)

*******

EN ÖNEMLİ AN, EN ÖNEMLİ KİŞİ, EN ÖNEMLİ İŞ
(Çok güzel bir hikâye. Lütfen dikkatlice okuyu. İnternetten 'www.karakalem.net' sitesinden aktarmıştım.

BİR ZAMANLAR BİR kralın aklına şöyle bir düşünce geldi:
''Eğer bir işe ne zaman başlayacağımı, kimi dinleyeceğimi ve yapmam gereken en önemli şeyin ne olduğunu bilseydim, giriştiğim her işi başarırdım.''

Krallığın dört bir yanına, kim kendisine her iş için en uygun anı, bu iş için en gerekli kişinin kim olduğunu ve yapılması gereken en önemli şeyin ne olduğunu öğretirse ona büyük bir ödül vereceğini duyurdu.

Bilgeler kralın huzurunda toplandılar, fakat sorulara verdikleri cevaplar birbirinden tümüyle farklı oldu. Kral hâlâ doğru cevapları aradığı için, yakınlardaki bir bilgeye danışmaya karar verdi. Bilge kişi, hiç ayrılmadığı bir ağaç kovuğunda yaşıyor, yanına halktan insanlar dışında kimseyi kabul etmiyordu. Bu yüzden kral halktan biri gibi giyindi ve yola düştü. Bilge kişinin yaşadığı kovuğa yaklaştıklaında kral atından indi ve korumalarını orada bırakıp yola tek başına koyuldu.

Bilgenin olduğu yere vardığında, onu yaşadığı kovuğun önüne çiçek tarhları kazarken gördü.

''- Ey bilge kişi, sana birkaç önemli konuda danışmaya geldim'' dedi.

''- Doğru şeyi doğru zamanda yapmayı nasıl öğrenebilirim? En fazla ihtiyaç duyduğum, dolayısıyla ötekilerden daha fazla ilgi göstermem gereken kişiler kimdir? En önemli ve herşeyden önce gelen sorum ise şu: Kendimi vermem gereken işler nelerdir?''

Bilge, büyük bir dikkatle kralı dinledi, fakat bir cevap vermedi. Döndü, yapmakta olduğu işini sürdürdü.

''- Yoruldunuz'' dedi kral.

''- Küreği bana verin de, siz biraz dinlenin.''

Bilge kişi:

''Sağolun!'' dedi ve küreği krala verdi.

Yere oturup dinlenmeye başladı. Kral, iki tarh kazdıktan sonra sorularını tekrar sordu. Bilge kişi ona cevap vermek yerine ayağa kalktı, elini küreğe uzattı ve:

''Siz biraz dinlenin, bir parça da ben çalışayım'' dedi.

Fakat kral küreği ona vermedi, tarh kazmayı sürdürdü. Saatler birbirini kovalıyor, güneş yavaş yavaş ağaçların ardından batmaya başlıyordu. Sonunda kazmayı toprağa saplayıp, bilgeye döndü:

''- Ey bilge kişi, senin yanına sorularıma bir cevap bulmak için geldim'' dedi.

“- Eğer cevap vermeyeceksen, söyle de evime döneyim.”

Bilge kişi gözlerini uzaklara dikti.

''- Bak, bir adam koşarak buraya geliyor.''

''- Bakalım kimmiş, ne istiyormuş...''

Kral arkasına döndüğünde, bir adamın koşarak kendilerine doğru geldiğini gördü. Adamın karnına bastırdığı ellerinin altından kan sızıyordu. Kralın yanına ulaşınca, kendinden geçercesine inledi, sonra da bayılıp yere düştü. Kral ve bilge kişi, hemen adamın üstündeki elbiseleri çıkardılar. Adamın karnında büyük bir yara vardı. Kral yarayı elinden geldiğince yıkadı, mendiliyle ve bilge kişinin havlusuyla sardı, kanı durdurdu.

Adam bir süre sonra kendisine gelince içecek birşey istedi. Kral dereden taze su getirdi, verdi. Bu arada akşam olmuş, hava soğumuştu. Kral, bilge kişinin de yardımıyla yaralı adamı kovuğa taşıyarak yatağa yatırdı. Yatağa uzanan adam gözlerini kapatıp derin bir uykuya daldı.

Kral, koşuşturmaktan ve yapmış olduğu işlerden öylesine yorulmuştu ki, eşiğin dibine çöktü ve orada uyuyakaldı. Kısa yaz gecesi boyunca deliksiz bir uyku çekti. Sabah uyanınca, yatakta uzanmış ve canlı gözlerle dikkatle kendisine bakan yabancının kim olduğunu hatırlamaya çalıştı.

Kralın uyandığını gören adam, zayıf bir sesle:

''- Beni affedin'' dedi krala. Kral:

''- Sizi tanımıyorum, üstelik affedilecek birşey yapmadınız ki'' dedi, ama adam konuşmayı sürdürdü:

''- Siz beni tanımıyorsunuz, ama ben sizi tanıyorum'' dedi.

''Ben kardeşimi astırdığınız ve mallarını elinden aldığınız için sizden öç almaya yemin etmiş bir düşmanınızım. Tek başınıza bilge kişiyi görmeye gittiğinizi öğrendim, dönerken yolda sizi öldürmeye karar verdim. Ama akşam olduğu halde dönmediniz. Ben de pusuya yattığım yerden çıkıp sizi aramaya koyuldum ve korumalarınıza yakalandım. Onlar beni tanıdılar ve öldürmek istediler. Ellerinden kurtuldum, ama yaralıydım; yaramdan kan akıyordu. Siz dün akşam yaramı sarmasaydınız, kan kaybından ölürdüm. Ben sizi öldürmek istedim, fakat siz benim hayatımı kurtardınız. Eğer yaşarsam, şimdiden sonra en sadık hizmetkârınız olarak size hizmet edeceğim ve oğullarıma da aynı şeyi yapmalarını emredeceğim. Beni affedin.''

Kral, düşmanıyla bu denli kolay barıştığı ve onun dostluğunu kazandığı için çok mutlu oldu. Onu yalnızca affetmekle kalmadı, uşaklarını ve kendi doktorunu gönderip onun tedavisini yaptıracağını da söyledi. Ayrıca, el konulan tüm mallarının geri verileceğini de bildirdi. Yaralı adamla vedalaşan kral, kapının önüne çıktı ve orada yine çiçek tarhı kazan bilgeden, sorularına cevap vermesini bir kez daha istedi.

''- Siz beklediğiniz cevabı çoktan aldınız.'' dedi bilge. Ve şöyle sürdürdü sözlerini:

''- Dün eğer benim güçsüzlüğüme acımayıp şu tarhları kazmasaydınız, buradan ayrılacaktınız ve geri dönerken şu adamın saldırısına uğrayacaktınız. Yani, dün sizin için en önemli an, tarhları kazdığınız andı. Sizin için en önemli kişi bendim ve sizin için en önemli iş bana iyilik yapmaktı. Daha sonra yaralı adam koşarak yanımıza geldi. Sizin için en önemli an, onunla ilgilendiğiniz andı. Çünkü eğer onun yaralarını sarmasaydınız, o adam sizinle barışmadan ölecekti. Dolayısıyla o zaman sizin için en önemli kişi oydu. Ve yine o zaman en önemli işiniz de, onun için yaptıklarınızdı.''

Bilge bunları söyledikten sonra krala, bir de öğüt verdi:

''- Sizin için en önemli anın içinde bulunduğunuz an olduğunu hiçbir zaman unutmayın! Çünkü yalnızca o an elimizden birşey gelebilir. Sizin için en önemli kişi ise, o an birlikte olduğunuz kişidir. Çünkü hiç kimse, bir başka kişiyle bir daha görüşüp görüşmeyeceğini bilemez. Ve sizin için en önemli iş iyilik yapmaktır. Çünkü kişinin bu dünyaya gelmesinin bir hikmeti budur.''

Gözlerimden damlayan yaşları silmeden bir de bilgelikle ilgili fıkra yazacağım ki yaşlar kendiliğinden kurusunlar.

BİLGELİKLE İLGİLİ FIKRA
Adam papağan almak üzere, bir evcil hayvan satan dükkana gider. Satıcı ona bir papağan gösterir; parlak tüylü, turuncu gagalı, fiyakalı bir şeydir kuş.

"- 1ooo dolar" der satıcı. "Bir yaşında. Dilimizi çok iyi bilir. Ayrıca bir yabancı dil konuşur.''
Sonra bir papağan daha gösterir. O da çok güzel bir papağandır.
"- Bu da 3 yaşında. 2 yabancı dil bilir. " der satıcı ve ekler. "- Onun için ise 2000 dolar istiyorum."

Adamın dikkatini köşede duran bir kuş çeker. Çok yaşlı tüyleri dökülmüş... Solgun... Neden orada olduğunu da merak eder.

"- Bu kuşa ne kadar diyorsunuz?" diye sorar dalga geçmek için. Satıcı gayet ciddi cevap verir:

"- 5000 dolar" Adam çok şaşırır.

"- Neden bu kadar çok? Ne özelliği var ki?" Satıcı gülümser.

"- Vallahi ben de bilmiyorum ama daha önce gösterdiğim iki kuş ona 'Hocam' diyorlar!"

Geçen yıl bilgisayarıma aktardığım düşünce dağarcığımın bir kırpıntısını da yazarak bitiriyorum:

''Doğruları bulmak için yanlışları yaşamak mecburiyetinde değiliz. Eğitime ve eğitimlilere değer vererek de doğrulara ulaşabiliriz. Bizden çok bilenleri kıskanacağımıza, onların bilgilerinden istifade etmeliyiz. Mustafa Mumcu, 20. 01. 2006''

Herkese saygı ve sevgiler.

 
Toplam blog
: 324
: 2811
Kayıt tarihi
: 10.04.07
 
 

06. 06. 1945 İzmir doğumluyum ve İzmirli olmaktan da gurur duyuyorum. 1968 yılında birkaç yıllığın..