Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Eylül '12

 
Kategori
İnançlar
 

Bilgide kalmamak, yaşamak

Bilgide kalmamak, yaşamak
 

“Yaşam” derken saygınlığı geçici olan zenginlikten, insanları kültüre ağırbaşlılığa, mütevazılığa göre ayrıştıran hallerden bahsetmiyorum. .........


Diyelim ki bilgi düzeyimizde hiçbir eksiklik yok.

Hemen her şeye vakıfız.

Kısa sürede bu işin üstesinden gelmişiz.

Ama yetmiyor. Çünkü sıkıntılıyız. Bu hal, gece gündüz peşimizi bırakmaz. İşin tuhaf yani hayatımızın başında ve orta yerinde bilginin yaşama dönüşmesi ile ilgili bir yaşam belirtisinin bulunmaması.

Şurası bir gerçek ki, bilgili oluşumuz, kendimizi “huzursuz ve güvensiz” hissetmemizi engellemiyor.

Bu anlamda “yaşayamamaktan” ötürü rahatsızız ve yakınıyoruz.

“Yaşam”derken saygınlığı geçici olan zenginlikten, insanları kültüre ağırbaşlılığa, mütevazılığa göre ayrıştıran hallerden bahsetmiyorum.

Tüm zıtlıkları cem eden, fark görmeyen, etkilenmeyen, özetle her an kendisine olumsuz olarak var olabilecek bir durumu hazmedebilmeden, çatışmama yeteneğinden bahis ediyorum.  

“Ne yapalım” deyip, buna bir çare aramayacak mıyız, yoksa böyle hırlı gürlü bir hayatımız devam mı edecek?

Bu mutsuzluğumuz bizde hiçbir sorun yaratmayacak mı?

Gerçeği bilerek, fiili değil, faili tespit edip yaşayabilenlerden olabilecek miyiz?

Şayet bu olmuyorsa bilgimiz, üretimimiz yapay olmaz mı?

Bizler her şeyi, “bir bilen” rolüne soyunup “önemli adam” edasıyla paylaşırken, neden bu “sorunun üzerine gidip çözemiyoruz” veyanasıl çözüleceğini konuşmuyoruz?

Oysa gerçekte içinde yaşadığımız sürede; aslında çoktandır düşünmeyi ve araştırmayı büyük ölçüde terk etmiş, onun yerine olmayacak konuları proses alanına sokmuş, magazinleştirmiş bir beyin yapısına sahibiz.

Şu halde ne bekleyebiliriz ki...

Bu denilenlerin tümü yaşamımıza girmiştir. Ancak sonuç açısından hep hüsran oluyor, acı veriyor.

Bizlerde bir seyir zevki oluşmuyor.

Aksine, ortada dağ gibi sorunlar yaratıyor.

Çıkmazları çözmek gerekli olduğuna göre başkalarının da önerileri, düşünceleri olması gerekmez mi?

Nerede o çözümler?

Çünkü aynı durum, hepimiz için de geçerli.

Diyelim ki bahsini ettiğimiz şeyleri yaptığımız halde bir ilerleme kaydedilmiyor ve bu yüzden bir hayli sıkıntılı, endişeliyiz ve bizi eğitecek, yön verecek biri de yok.

O takdirde böyle mi kalacağız, bu şekilde mi yaşayacağız?

Bütünden bağımsız kılan bir yapının içinde, beden algılaması ile esaretimizi sürdürecek miyiz?

Anımsayalım, Yaratan, bilgi kitabındaHz. Musaya ne diyordu? “Sen beni göremezsin ya Musa.”

Bunun anlamı şuydu: Ya Musa, sende benlik varken beni görmen imkânsız.

Hz. Musa,bunun üstesinden geldi.

Bu uyarıya istinaden, biz de kendimizi değiştirmek için harekete geçebilecek miyiz acaba?

Benlik dağımız yıkılmayacak mı, yaşam boyutuna giremeyecek miyiz?

Şayet bu söylenenlere aldırmıyor, kımıldamıyorsak, kısır bir döngü içinde döner dururuz. Bu “sığ anlayıştan kurtulmak için mutlaka bazı şeylerin hissedilmesi” şart.

Aksi takdirde, her işimiz taklitten öteye geçemez.

Bu da abesle iştigaldir.

Dolayısıyla üzerinde durulması gereken şey; kalıpsallığı bozarak, yaşam dizaynını oluşturmak, yeni bir yapılanmanın nasıl hayata geçirileceğini saptamaktır.

O nedenle duyarsız kalmayıp bu seslenişe kulak verelim.

Suya sabuna dokunmadan, aynı şeyleri terennüm ederek hayat sürmek, birimliliğin pekişmesine yol açmaktan başka bir işe yaramaz.

Ezberleri bozacak bir çıkışı yapalım. Benlik sevdasından vazgeçelim.

Düzeysiz üslupla, boş laflarla bir yere varılamayacağını anlayın artık.

Bir “bilgiçlik” kavgasıdır gidiyor.

Her yanın bilgi olsa ne değişir?

O bilgi senin sorununu çözer mi?

Elbette ki hayır!

Keyfi uygulamalar ile mutsuzluğunuza bir çare bulmuş olamazsınız.

Bilgiyle birlikte yaşamak istiyorum diyorsanız bu dediklerim gerekli. Bunun içinde yeni bir yenilenmenin şart olduğunu kabul ederek, birey atılması gereken adımlara hızla odaklanmalıdır.

Şayet hâlâ “yapamıyorum” diyorsanız bilgi size yük olacak ve bir gün bu yükü kaldıramayacak hale geleceksiniz.

Dolayısı ile şikâyet etmeye hiç hakkınız yok demektir.

Anlaşılan acılardan ve sıkıntılardan henüz yeterince bunalmamışınız.

Bir taraftan “çok bilgiliyim” derken, diğer yandan çok acı çektiğinizi söyleyip kendinizi kandırma yoluna gitmeyin derim.

Ahmed F. Yüksel

 
Toplam blog
: 636
: 9957
Kayıt tarihi
: 14.12.11
 
 

Araştırmacı Yazar.. ..