Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Ekim '07

 
Kategori
İş Yaşamı - Kariyer
 

Bilgisayar olmadan önce neler yapardık, nasıl çalışırdık?

Bilgisayar olmadan önce neler yapardık, nasıl çalışırdık?
 

"Bilgisayarlar olmasa hayatımızda, nasıl olurdu acaba?" diye sesli, sesli düşündüm. Cevap geldi diğer masadan, "bilmem, biz işe başladığımızda bilgisayarlar gelmişti" dedi oda arkadaşım.

Haklıydı, koca, koca daktilolalar, kalın saman kağıtlar, pelur kağıtlar, boy boy karbonlar, daktilo silgisi, daktilo şeridi onlara uzaktı…

Biz yaşamıştık. Koca koca daktilolar önümüzde, elimiz karbondan kararmış kimi vakit. Kimi vakit, kaç kat kağıdı yanlış harfe basmamızın yüzünden silmek işlemini.. o an yırtıldı mı, sil baştan; bir daha kağıdı, karbonları güzelce yerleştir, tekrar üstten aşağı başla yazmaya… tık, tık, tıkı, tık…

Bazen; bir deneme de, bazen birkaç denemede biterdi o sayfaların yazma işlemi…

Elimizin sağ işaret parmağı kalemle yazmaktan şişerdi… Yaz, yaz, yaz... Mürekkepli kalemden bulaşan mürekkepler, tükenmez kalemden bulaşan, mavi, kırmızı renkler… Sayfanın üzerindeki siyah çizgilerden geçen, elimizin yan tarafını siyaha boyayan karbon boyaları… Az ağrımamıştı parmaklarımız, şiş, şiş gezerdik bir de...

Hele de maaş bordroları vardı, bir açtın mı koca masayı kaplayan, tek tek hanelere gireceksin, hesap makinesinde hesaplayacaksın, bulduğu rakamı yazacaksın, diğer kesintiye geçtiğinde tekrar hesap makinesine döneceksin. Olmadı, yekun tutmadı mı? Koca bordroyu tek tek hesaplaya hesaplaya hatayı bulmaya çalışacaksın. Bulduğun yeri daksil’le, kaç nüsha ise düzeltip saatler sonrasında, bitap düşmüş bir şekilde, teslim edersin. Bunların yanına ekleyeceğimiz aylık istatistikleri de unutmamak lazım. Çok gecelerimizi sabaha bağlamıştır, önce kalemle yazıp, sonraları temize çekmek.

Nefeslik zamanlarımız olurdu. İşimiz yoksa, gelsin yemek tarifleri, gitsin iş yeri dedikoduları… Eşten, çocuktan, kaynanadan yakınmalar, elverdiğince, siyaset, politika konuşurduk yahu. Sohbetlerimiz olurdu; sigara eşliğinde, çay, kahve tadında…

Şimdi öyle mi ya?
Önümüzde bilgisayar denen aygıt. Odanın bir tarafında duran printer / yazıcı.
Yanlış mı yazdın, tuşu.
Kaç nüsha çıkaracaksın ki, bas gitsin…

Yöneticin beğenmedi mi hemen aç sayfayı düzelt gönder yazıcıya, al çıktıyı koy önüne.
Maaş programına gir verileri, al sonucu, gönder muhasebe’ye…

Hayat ne kadar kolaylaştı, işyerinde, bilgiler internet ortamında, ordan oraya savruluyor. Her şey mailleşti, web’leşti, şifreleşti..

De;

Kimse, kimseyle sohbet edemez oldu…
Günaydın, der demez, bilgisayarına konuşlanır oldu.
Eller temiz, gömleğin kolu çok çabuk kirlenmiyor belki.
Kirli elleri yıkayıp ısmarlanan çaylar eşliğindeki sohbetler azaldıkça azaldı…

Kaynana, çoluk-çocuk, zam, vb.dertleri, isyanımızı, kederimizi, sevinçlerimizi, güzel temennilerimizi slaytlar halinde artık mail ile dile getirip, gönderiyoruz, kafamızı bile çevirmeden, yan masadaki arkadaşa…

Hayatımız işyerinde kolaylaştıkça, bireyselleştik. Daha bir bilgisayar çocuğu olduk. Alışverişe çıkmak yerine, net’ten beğenir alır olduk, siparişleri yürüyerek 3 dk. yerden alıp geleceğimiz yere, oturduğumuz yerden önümüze getirtir olduk.

Hayatımız bir kolaylaştı, bir kolaylaştı ki…

Sokağa az çıkar olduk, aileye ayırdığımız, iş arkadaşlarına ayırdığımız zamanlara el koyar olduk.

Karbonu unuttuk, daktiloya antika gözüyle bakar olduk, şimdide böyle anılara yazı malzemesi yaptık.

Acaba biz, bigisayar olmadan önce ne yapardık sahi?

10 Dakika internet kesilse, şaşıp kalıyoruz. Sanki elimiz, kolumuz bizden alınmış, beynimiz stop edilmiş gibi oluyoruz.

Biliyorum ki, bir 10-15 yıl sonra bilgisayarlara da antika gözüyle bakacağız…

Korktuğum şey sadece şu; acaba biz ne halde oluruz?

 
Toplam blog
: 359
: 1593
Kayıt tarihi
: 29.11.06
 
 

Deli-dolu, akıllı,  yalandan yere çamura yatan, normal değerlerde zekalı, esprili, şakacı, kendin..