Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Mart '14

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Bilgiyi anlamak

Bilgiyi anlamak
 

Olaylara, oluşumlara objektif bakanlar ise kuşkusuz üretimsizliğin kafa karmaşası yarattığını bilir ve hisseder. ..........................


Bilmediklerimizi neden bilmek istemiyoruz, acaba küçümsüyor muyuz?

Bilmediğimiz halde kafa sallayarak, biliyor gibi yapıp toplum içindeki saygınlığımızı mı yitirmek istemiyoruz?

Anlayamadığımız bir şey karşısında ne yapıyoruz?

Anlama isteğimiz ve tutkumuz ne düzeyde?

Bilgi karşısında pes edip “benden buraya kadar” dediğimiz oldu mu?

Bilgili olan ve bilgisizce yaşayan iki insan tanımış olsaydınız, hangisiyle iletişim kurmaya özen gösterirdiniz?

Anlamamak, yeterli kapasitenizin olmayışı (istidat ve kabiliyet) gücünüze gidiyor mu?

Üstü örtülenleri veya çarpıtılmaya çalışılanları bilginizle değerlendirip ortaya çıkarabilme konumunuz var mı?

Neden bilgi?

Yukarıda ortaya koymaya çalıştığım soruların veri tabanımızı oluşturan bilgiyi anlamada ön ayak olacağını düşünmekteyim.

Kanımca, saptanması gereken en önemli husus, önce bu niteliğin varlığına inanmak ve yapılacak işleri ona dayandırmaktır.

Takdir edersiniz ki bilgisiz, cahil bir insan hiçbir işe kalkışamadığı gibi, toplumda da saygın bir yer edinemez.

Olaylara, oluşumlara objektif bakanlar ise kuşkusuz üretimsizliğin kafa karmaşası yarattığını bilir ve hisseder.  

Bu hal iç dünyasında fırtınalar estirebilir, düşüncelerinde gelgitler oluşabilir.

İnsan, bilmediğini, anlamadığını mimikleriyle, tavrıyla ortaya koyar.

Kimileri ise çağdışı ve geri zekalı konumuna düştüğünün farkında bile olamaz. Sonrasında ise umursamaz bir tavır içine giriverir.

İşte bunun adı tam manasıyla cahilliktir.

Zırva tartışmaların içinden çıkılmaz hale gelmesi, frekans uyumsuzluğu/bilgisizlikle ilgili.

Aslında içinde bulunduğumuz karmaşadan çıkışın yolu yine de bilginin bilgiyi çözümlemesinden geçiyor.

İşte bu noktada, bilimin varlığının kesintisiz işleyişi açısından ne kadar önemli olduğu bir kez daha ortaya çıkmakta.

Sık sık sözü edilen istikrardan amaçlanan da bu işte.

Bunalımları atlatmanın yolu, bilginin olması ve işlemesi, bir anlamda gelişimi ile mümkün.

Ta ki bu gerçeği kavrayana değin…

Toplumsal yaşamda birbirlerini anlamayan bireylerin yakınlaşmaları veya uzaklaşmaları, zarar vermeyecek halde olmaları yine onunla yani bu meziyet ile oluşur, değer kazanır veya kaybeder.

Örneğin malumat sahibi, gerektiğinde en çetrefilli sorunları, o konu hakkında bilgisi olmayan dostlarına, okurlarına, doğru, daha kolay ve anlaşılır bir şekilde yansıtmakla görevlidir. Kıyasıya eleştiren, bilgisine güvenmelidir.

İyimser bir beklenti içinde olanlar da yanılmamak, düş kırıklığına uğramamak için eklediklerini bir kez daha düşünmek zorundadır.

Bilgili insan, duygu çatışmalarına girmez. Duyarlılık ondan yanadır.

Kişinin güvenilirlik ve gerçeklik sorunu yokmuş gibi yaşaması ve bazı temel prensipleri dikkâte almaması, acizliğini gösterir.

Bu bağlamda benim söyleyeceğim iki şey var:

Birincisi bilgi, ikincisi samimiyettir.

Aslında, her iki olgu da birbirini tamamlar. Çünkü, bilgi ve samimiyet olmadan hiçbir şey temele oturmaz.

Şüphe yok ki, insanlar, hatta ülkeler arasındaki ayrımlar, güvencesiz yaşamlar değişik veriye dayanan işlevlerden kaynaklanmaktadır.

Birtakım verilerle bunu değerlendirebiliyoruz.

İşte bu aşamada kullanılan ölçütlerin en önemlisi ‘ılımlı’ olabilmektir.

Çünkü bilgi sahibi olan; üretebilir, karşılaştırmalar yapabilir.

Bu ise dengeyi ve dostluğu temin eder.

Öyle ise, sonuç olarak toplumsal kargaşanın yoğunlaştığı kent çeperlerinin, buna göre sorunları daha az olan kent merkezlerine yakınlaştırma çabalarının tümüyle sözünü ettiğimiz “bilgiyle” alakası olduğunu söyleyebiliriz.

 

Ahmed F. Yüksel

 

https://twitter.com/sufafy

 

https://twitter.com/AhmedHulusi

 

http://www.ahmedhulusi.org/

 
Toplam blog
: 636
: 9957
Kayıt tarihi
: 14.12.11
 
 

Araştırmacı Yazar.. ..