Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Aralık '12

 
Kategori
Deneme
 

Bilim insanlığı ve tevazu

Bilim insanlığı ve tevazu
 

Öncelikle, yanlış anlaşılmaya sebep olmadan, kararında bir egonun, insanın gelişimi için çok önemli olduğunu belirtip bugünkü düşüncelerimi bilgisayar klavyesinin tuşları aracılığıyla madde dünyasına aktarma işlemime başlamak istiyorum.

Narsizme kayan, bireyin veya benzer davranışlar gösteren 3-5 bireyin bir araya gelerek kendisini/kendilerini en mükemmel olarak görüp hareket ettiği sanal gerçeklik inanın ki bilim insanlığının da, üniversite hocalığının da en başta gelen düşmanıdır.

Bunun üzerine bir de, içinde yaşanılan toplumdan ayrı ve üstün meziyetlere sahip olunduğu şeklinde bir sapkın düşünceye sahip olunmasıyla ortaya çok tehlikeli bir durum çıkar. Çünkü bu düşünce, bireyleri kendi dar çemberleri içerisinde oraya-buraya hareket eden ama hareketi sadece belirli bir alan içerisine sıkışmış, çözümsüzlüğe bulanmış, insanlıktan uzaklaşmış, çemberin dışını tanımadığından dünyadaki değişimi yakalayamayan et ve kemik yığınları şekline dönüştürür.

Bunun sonucunda ise, toplumun isteklerini algılayamayan, değişimin/gelişimin sağlanması için gerekli doğruların ne yönde olduğunu göremeyen, bunca eksiğe-yanlışa rağmen, kendisini mükemmel olarak görmesine ve buna rağmen sürekli yanlışlar yapmasına neden olan kendisinin göremediği gerçeklikle karşı karşıya kalır insan.

Bu daracık çember içerisinde yaşanılan sanal gerçekliğin sonucunda da, ne yapılan eğitim-öğretim faaliyetlerinden hayır gelir ne de yapılan bilimden. Çünkü ben mükemmelim diyerek kendisini dev aynasında gören insan(lar) “zaten bu dünyayı benim dışımda kimse düzeltemez, benim doğrularımı uygulayacak insanların yaşamasına imkân tanır da, diğerlerini ortamdan uzaklaştırırsam sorun otomatik olarak çözülür” şeklinde, yaşanan dünyanın gerçekleriyle uyuşmayan, kendilerine de kaybettiren, dünya kaynaklarını boşa harcatan davranışları üzerlerine elbise yapmış olur(lar).

Bu tür kişileri kendilerine örnek alan arkadan gelen bireyler de, hayatı algılamadan, yaşananları sorgulamadan, bazen farkında olmadan çoğu zaman da farkında olarak ama çıkarları öyle gerektirdiğinden (oy toplama, yandaş bulma, ego okşama gibi nedenler için) yanlışları tekrar ederlerse bu sarmal sürekli olarak geriye dönmeye devam eder.

Böylesine bir sarmalın hâkim olduğu ilişki gruplarına tevazu hâkim olmaz; hepimiz biliriz ki tevazunun olmadığı yerde samimiyet olmaz, sevgi olmaz ve tüm bunların sonucu olarak da insanlık olmaz…

Tevazunun olmadığı yerde kişi kendisini yenileme ihtiyacı da duymaz; çünkü en kötü hastalıktan mustariptir ve sürekli olarak “ben mükemmelim” şeklinde başlayan şarkıyı söyler. Ben mükemmelim şarkısının olduğu yerde, bireyin kendisinin dahi sürekli olarak eğitilmeye ihtiyacı olduğu halde, en önemli görevi olan evrensel ölçekte ders anlatma, toplumsal sorunların çözümüne aracı olacak meslektaşlarını en doğru şekilde yetiştirmeye dönük insani çabalar eksik kalır. Güya kendisi en doğru yapıyormuş gibi, suçlanan da sürekli olarak öğrenci olur…

Sanki kendilerinin geldiği yer çok farklıymış gibi; sanki kendileri Nobel bilim ödülü almışlar gibi; sanki o çocukların kapasitelerini kullanabilmeleri için çocukluğundan bu yana her türlü imkân tanınmış da o çocuklar başaramamış gibi “öğrenci buraya kaç netle geliyor ki zaten”, “kafaları almıyor”, “ay gerçekten de öğrencinin düzeyi çok düşük, biz bunlarla ne yapacağız” gibi abuk-sabuk davranışlara bürünür. Sanki kendileri avamdan gelmemişler de, doğuştan asillermiş gibi; sanki kendileri geçmişlerinde hiç hata yapmamışlar da dünyadaki bütün hataları yapanlar etraflarında toplanmışlar gibi… Gibi gibi gibi…

Kendisi, unvan için sıradan makaleler peşinde koşan, makam için her türlü taklayı atarak madde dünyasındaki çıkarları için hareket eden; mükemmeli yakaladığını düşünerek kendisini dahi yenileme ihtiyacı duymayan bilim insanları ne kadar insansa öğrenciler de o kadar insandır… Kıvırtmanın, sağa-sola çekmenin hiçbir anlamı yok…

Bunun çözümü, herkesin, “mükemmel diye bir şey yoktur, sadece mükemmele doğru bir hareket vardır” deyip, ders notlarını sık sık yenilemesinden, derslerinin uygulamalarını daha geçen yıl öğrenciyken, bu yıl hasbel kader araştırma görevlisi ve/veya yüksek lisans/doktora öğrencisi olmuş henüz kendileri öğrenme aşamasında olan yavrucaklara bırakmadan kendisinin yapmasından geçer.

Kendisi, unvan için sıradan makaleler peşinde koşan, makam için her türlü taklayı atarak madde dünyasındaki çıkarları için hareket eden; “zaten o unvana sahibim o nedenden ben mükemmelim” diyerek, toplumun sorunlarını algılayıp çözüm üretmenin asli görevi olduğunu düşünmeyen bilim insanları ne kadar insansa avam denen ve toplumun özü olan halkın bireyleri de o kadar insandır… Kıvırtmanın, sağa-sola çekmenin hiçbir anlamı yok…

Bunun çözümü de, herkesin “mükemmel diye bir şey yoktur, sadece mükemmele doğru bir hareket vardır” deyip, bilimsel periyodikleri, kitapları sadece unvan almak için makale yazdığı zaman değil gerçek bir bilim insanında olması gereken merağı gidermek için sürekli olarak okumasından, sorgulamasından geçer… Bunun çözümü, mesleğini, madde dünyasının kirli çarklarında ezilmiş zavallılara özenerek en iyi arabayı almak, en lüks eve sahip olmak için yapmasında değil, içindeki yaramaz çocuğun merağını gidermek için yapmasından geçer.

İnsan olmanın olmazsa olmazı olan tevazuyla yoğrulmuş, avamdan çıktığımızı unutmadan; içinden çıktığımız avamdan gelen çocuklarımıza en iyisini sunmak ve insanlığa faydalı olmak ve içimizdeki küçük çocuğun merağını gidermek amacıyla bilim yapmak için deli-divane olduğumuz en yakın cumhuriyet yarınlarında buluşmak üzere” diyerek, bugünkü yazımı da burada sonlandırıyorum…

 
Toplam blog
: 128
: 898
Kayıt tarihi
: 26.01.07
 
 

Kimim? Nereden gelir, nereye giderim?29 Kasım 1970 tarihinde Türkiye'nin Doğu-Batı geçiş yolunun en ..