Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Kasım '07

 
Kategori
Haber
 

Bilim Siyasetinden 'Metafizik' Türkiye'ye...

Bilim Siyasetinden 'Metafizik' Türkiye'ye...
 

Erdal İnönü siyaset yaşamımızda güç bir dönemde onuruyla görev yaptı.
Siyasi yasakların etkisi altında merkez solun birliği için daima içten çabalar gösterdi.

HP, SODEP ve SHP'nin oluşumunda katkısı büyüktür.
Onun saygın kişiliği olmasaydı ihmal edilebilir 'ayrılıklara' karşılık SHP çatısının çatılması ve merkez solun orada toplanması sağlanamazdı.

Bunun kendisine düşen (tarihsel) ve ulusal bir görev olduğu konusunda kendisi ve ailesi ikna edilebildiği içindir ki siyasete girdi. O temel anlayış üzerinde de ayrımcılığa gitmeden görevini sürdürdü.

Solun birliği kadar ülkenin de bütünlüğünü önemsediği için (doğru ya da yanlış) HEP; HADEP (şimdiki DTP denilebilir) kökenlileri Partisinin listesinden Meclise taşıdı... 90'ların Türkiyesi Güneydoğu'da seçim iklimini tehdit eden olaylara gebeydi. Genel seçimlerin esenliği adına bölgeci siyasetçileri kendi listelerine aldı. Onlara silahtan değil düşünceden yana tavır almaları için bir olanak sağladı. O arada olağanüstü yöntemlerin seçim de dahil dört mevsim yedi bölge kalıcı hale gelmesinden kaygılanarak, en başta da bölge halkının büyük acılar çekebileceğini düşünerek, şiddeti sönümlendirmek ve demokrasiyi güçlendirmek adına bu karar alındı. Tabii Türkiye'nin diğer yerlerinde Kürtçü politikaya karşıt yükselen tepkilerin SHP'ye oy kaybettirmesini de göze alarak.

Erdal İnönü bu kararında iyi niyetli idi. Yanıldı! Yanıldılar!

Erdal İnönü'nin asla suçlanamayacağı bir başka yanılgısı, biribirleriyle temel konularda çok ayrı düşünen kesimleri Parti içinde olumlu siyaset üretimi tercihinde birleştirmeye çalışmak ve kristalizasyonu dengeleyebileceği, Batı tipi kanatlardan oluşan bir sosyal demokrat işleyişin istikrarına bel bağlamak olmuştu. Tezi belki yanlış değildi. Ancak siyaseti hemşehricilik, bölgecilik, yerel aidiyetler üzerinden yapmaya alışmış sözel kültürün tanımladığı unsurlar sentez yapma yetisinden uzaktılar, uzak durdular. O'na "hocam" dediler; yaramaz çocuklar gibi, Parti içinde prestij sağlamanın yolunu, arkaik söylemlerde aradılar.

Ancak onu daha çok solun bölünmüşlüğün üzdüğünü ve kaygılandırdığını sanırım. Karşısında kendi tezleri ile büyük bir mücadele sergileyen Bülent Ecevit vardı. Rahmetli Ecevit'in kendi açısından haklı olduğu konular 'birleşmeyi önleyen kişi' olarak eleştirilmesine karşılık belki daha fazlaydı. Daha geniş bir bütünleşme sağlanamadı. Olmadı! O arada Türkiye yeni-liberal politkalar ekseninde, emeğin ekonomik ve sosyal haklarında giderek geriledi, solun DPT gibi önemsediği işaret yapıları işlevsizleştirildi, sosyal devlet, devlet bursuyla okuyanlar tarafından peyderpey yaşam alanlarından çekildi, tüketime dayalı büyüme ve yatırım hurdalığını cilalayan bir tür borçlanma ulusu dünyada yoksunlaştırdı, halkımızı da tarikatler koalaisyonun insafına daha da muhtaç hale getirdi.

İnönü'nün aradığı bir başka koalisyon, nihayet DYP-SHP Hükümeti olarak yapılandı. O hükümetin sol kanadı yılların siyasetçisi Demirel tarafından 'iktidar ortağı' değil de "hükümet ortağı" konumunda tutulmaya çalışıldı. Buna karşılık İnönü, giderek deneyim elde eden ve solun, askeri darbelerde dağılmışlığının sendikal ve kitle örgütleri dünyasıyla yaratttığı dayanışma eksikliğini, kendi kişisel ilişkileriyle gidermeye çalışan kadrolarının yardımıyla, o koalisyonda bazı önemli adımlar da attı. İnsan Hakları alanındaki iyileştirmeler, Ceza İnfaz sisteminin çağdaşlaştırılmaya çalışılması, Fikri Sağlar'ın enerjisiyle kültürel kalkınma kavramının içinin doldurulması, Tüketici Hakları'nda sağlanan gelişmeler, Denizliciğin bir bakanlığa kavuşturulması yolundaki gayretler, bunlar arasında sayılabilir.

İnönü-Demirel koalisyonu 'farklılıklar içinde birlik' anlayışını serdederken, sistem kendini, bölücülükten ve dincilerden koruma refleksi açısından aynı parıltıda güçlendiremedi.. faili meçhul cinayetler bütün çabalara karşın önlenemedi; Sivas Madımak kıyamı ile bir büyük utanç toprağa düşerken, daha sonra gurbetçileri dolndıran dinciler ve Susurluk çetelerini hazırlayan ortama koşut olarak, ekonomik ve genel güvenlik kaygıları içindeki toplumu, 'Ilımlı İslamcılar' limanına doğru sürükleyecek süreç, daha o günlerden, tersyüz edilemedi. Bunda İnönü kadar Özal'ın Hak'ka yürümesinin ardından Çankaya'ya koşan ve ama oradan Meclis'e laik, demokratik, sosyal devletin onarım programı adına sesi duyulmayan Demirel etmeninin de rolü olsa gerekir.

Erdal İnönü'nün başında bulunduğu yıllar sosyal demokrasi açıısndan yerelin hem kaybı hem kazanımlarıyla doludur. İnönü'nün naaşına gösterişe kaçmadan omuz veren Karayalçın'ın Ankara' ya doğalgazı üstelik de fakire yük olmadan getirmesi ya da Metronun müellifi olması, İSKİ skandalıyla kapağı açılan tortuların ortamında geçmez akçe kazanımlar hline geldi. Türkiye'nin yüzlerce SHP'li, DSP'li belediye başkanının emek verimleri hem iç çekişmelerden hem de Türkiye'yi ileride Büyük Ortadoğu Projesine anagaje edecek tasarımların taeşronlarınca acımasızca değerlendirildi. Sol yerelden başlayarak yükselecekken, Türkiye yerelden başlayarak 'Ilımlı İslamcılar'ın sosyal ve siyasal organizasyonlarının eline düşürüldü.

Erdal İnönü, tüm bu kısa bilançoda en az kusurla ama ondan da önemlisi içtenlikle görev yapmıştır. O, Türkiye'nin Gümrük Birliği meselesinin Avrupa ile ilişkilerimize "katkısını" tartıya vurmak ve bize yapılan haksızlıkları çözümlemekten çok Kıbrıs'ta olduğu gibi mevcudu koruma durumuna odaklanmıştır. Koalisyonun yukarıdaki terimiyle, 'hükümetin oratağıdır', ne daha azı ne daha fazlası ve Partisi de o kapsamda görev yapabilmiştir.

Erdal İnönü yalnız siyasetçi değil en az ve belki de ondan daha önemli olarak fizik alanında dünya çapındaki bilim insanlarındandır. Orhan Pamuk'un edebiyatta aldığı NOBEL ödülünün önemi kadar bir öneme karşılık gelen (bence aşan başarıları vardır); fizik alanında kuramsal katkılarla adını liteartüre yazdırmıştır. Gelecek kuşakların onun bu yönü hakkında da bilgilendirilmeleri en başta üniversitelerimize düşen bir ödevdir. Öyle adını bir salona vermekle de kalmayarak yaşamının bu boyutu: ve belki de siyasetimizde sosyal dalgalanmayı aşan oynaklıklara karşı kendi iç dünyasında direnç geliştiririken fizik biliminden yaralanmışlığı işlenebilir. Gençler, hayatın yalnız siyaset olmadığını daha iyi anlasınlar ve ama siyaset erki olmadan da hayatın ne kadar değiştirileceğini sorgulasınlar diye. Ve tabii, kimi siyasetçilerimiz de bilime, yazılı kültüre daha fazla önem vermeyi düşünebilsinler umuduyla...

Onunla iki defa çok yakın karşılaştım. Konuştum. Bir bilge insandı, bir uygar kişilik.

Allah gani gani rahmet eylesin.

Ulusumzun başı sağolsun. Güle güle hocam, seni Tanrı korusun!

 
Toplam blog
: 374
: 491
Kayıt tarihi
: 16.08.06
 
 

Merhaba! Toplumsal, siyasal, ekonomik ve kültürel olgularla ulusal ve evrensel düzlemde ilgilenme..