Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Aralık '20

 
Kategori
Felsefe
 

Bilim ve bilimsel yayıncılık

 'Bilim yayımcılığı nasıl olmalıdır, ne şekilde yapılmalıdır' 

Bunun cevabını vermeden önce, hiç kuşkusuz, 'bilim nedir?' sorusuna yoğunlaşmak ve bu temeldeki bir sorgulamanın îmâ ettiği anlam dairesine, kodlar örüntüsüne açıklık getirmek, metodolojik bakımdan tercih edilesi bir uğraştır diye düşünüyorum.

Akademik - kitabî bir tanımı aktarmaktan - nakletmektense, belleğimde ona dair mevcut olan kavrayıştan hareketle yaptığım basit bir formülasyonu paylaşıyorum:

Bilim, 'Dünyanın / Kozmos'un / Mevcudat'ın / Bütünvarolanlarıncümlesi'nin (cümle = set = küme = ...)  Hakikati'nden başka hiçbir şeye borcu olmayan YALNIŞLANABİLİR bir uğraştır - ki, mezkûr Hakikat'ın 'Nasıl'ını bulmaya çalışır -, kendisinden çıkar, kendisine ulaşır o; hepsi bu.

Felsefe, sanat, ahlâk, siyaset ve teolojiye gelince, bu disiplinler, uzay - zaman sürekliliklerindeki enstrüman ve imkânlarıyla, aklımıza gelen (ve tabii ki gelmeyen ve fakat gelebilme istidadı - olasılığı - potansiyeli taşıyan) bütün fenomenlerin 'Niçin'ini alırlar mercek altına. Ve yanı sıra da, bu disiplinlerin tamamı, bilimin aksine, mutlak manada YANLIŞLANAMAZLAR. Bu bakımdan de, bu mecralardaki iddiaların hem kendileri ve hem de zıtları -  karşıtları aynı aktüel uğrakta, aynı konjonktürel tarih - coğrafya sürekliliğinde doğru addedi(lebi)lir.

Bu fikirleri istimal ettikten, okunulan argümantasyonu serdettikten sonra, şunu da söylemek farz oldu haliyle: yukarıda da altını çizdiğim üzere, bilim, nasılla uğraştığı için, kendisinden kendisine uzanan bir faaliyetken; felsefe, sanat, ahlâk, siyaset ve teoloji ötekinden - dışarıdakinden - başkasından yola çıkarak kendisine varan bir entelektüel gayretin semeresidir. 

Bu kavramsallaştırmalar(ım)dan da anlaşılacağı üzere, bilimin ne uhrevi ve ne de dünyevi herhangi bir ideolojiye, onların dogmatik - mutlakçı yaklaşımlarına prim vermemesi kendisi için ontik ve / veya ontolojik (ontik insan dışındaki, bilinçsiz, kendisini ve akıbetini bil(e)meyen ve sorgula(ya)mayan, olgulara, ontolojik ise varoluşunu sorgulaya-bilen özneye / insana referans verir) bir zarurettir. 

Bu ontolojik zemin üzerine inşâ edilecek her epistemik ve / veya epistemolojik (epistemik / epistemolojik düalitesi (dikotomisi), ontik / ontolojik dikotomisi ile aynı anlamsal koordinatlara gönderme yapan kavramsallaştırmalardır) yapıntı  - kurmaca - zihin haritası da, ister istemez, kendisi olmak bakımından Hakikat'e, sadece Mevcudat'ın - Dünya'nın - Kozmos'un Hakikat'ine sadakat beslemek durumunda olan antitelerdir. 

Öyleyse, ya da tanımlarım gereği, (benim anladığım manadaki hakiki, pür, soy, esas) bilimci ne ahlâkçının, ne siyasetçinin, ne teologun, ne sanatçının ve ne de felsefecinin rolünü çalmaz; kendi rolünün de bunlar tarafından icra edilmesine izin vermez, asla yap(a)maz bunu!

Bilimci nasıl Dünya'nın hakikatinden başka bir şeye karşı mes'ul değilse, bilim yayımcısı da bilimcinin keşfettiği 'Nasıl'lara tâbîdir, bu 'Nasıl'a verilmiş cevaplara karşı mes'uldür; felsefeye, sanata, ahlâka, siyasete ve teolojiye karşı değil.

Bilimci nasıl Dünya'nın Hakikat'inin Nasıl'ını (keşfettiği hali ve kadarıyla) teorize etmekle mükellefse, bilim yayımcısı da, hiç bir sansür uygulamaksızın bunları yayımlamakla ve kamusallaştırmakla; bunu yaparken de felsefe, sanat, teoloji, siyaset ve ahlâk dairesinden gelebilecek olası bütün müdahalelerin gravitasyon sahasına yakalanmamakla mükelleftir. En azından (benim nokta-ı nazarımdan) gerçek - sahici - makbûl bilimci ve bilim yayımcısı böyle olmalıdır.

Bu dediklerimden şu anlaşılıyorsa istimal ettiğim lâkırdı amacına vasıl olmuş demektir:

Dünyevi ya da uhrevi bir otorite ve / veya ideoloji, meşruiyet alanını pekiştirmek, manevra imkân ve kâbiliyetlerini zenginleştirmek, yaşam alanını garantiye almak adına bilimsel argümanları kullanıyor; bir diğer deyişle, bilime enstrümantalist bir zihniyetle yaklaşıyorsa, bilimcinin buna mutlak manada karşı çıkması gerekir. Aksi tutum almak bilimi sakatlar, bilimcinin bilim insanı vasfının ortadan kalkmasına, basit bir ideolojik aparatçık derekesine düşmesine neden olur. Bilim yayımcısı, bilimin kamusallaşmasını ve giderek de popülarizasyonunu temine yönelik bir faaliyet sürdürdüğünden, tarife çalıştığım haldeki pozisyonu tam da bilimcinin yanında durmak olmalıdır. Aksi durumda o da ideolojik bir aparatçık mahiyeti kazanacaktır.

Şimdi, düşünce akışının tam da burasında şu sorunun gündem edilmesi zaruridir, hayatidir: 

'Bilim her türlü eleştiriden vareste midir? Bilim sorgulanmaksızın algılanıp, mutlak manada itaat edilecek bir emirnamedir? Bilimin; insanın, Dünya'nın, Kozmos'un aleyhine kullanılmasının önüne nasıl geçilecektir ?'

Felsefe, sanat, ahlâk, siyaset ve teoloji işte tam da bu soruların hayat bulduğu zihinsel haritalarda ve düşünsel kavşaklarda girerler devreye.

Bilimsel faaliyetin tetiklediği muhtemel komplikasyonların ve kontr-endikasyonların izâlesi, hiç kuşkusuz sanat, teoloji, felsefe, ahlâk ve siyaset dairelerindeki eleştirilerle ve alternatif entelektüel eforlarla olacaktır. Felsefe, sanat, ahlâk, siyaset ve teolojinin, bilimin ve bilim yayımcılığının maddi ve gayri maddi semeresine - müktesebatına - hasılasına yönelik eleştirel yaklaşımları ve bu temeldeki têlifi ve faaliyeti ferdin, toplumun, Dünya'nın ve giderek de Kozmos'un karşılaşabileceği problemlerin kompansasyonunu sağlamak bakımından 'sine qua non'dur.

Ezcümle, her ikisi de yanlışlanabilen argümantasyonlar zemininde hayat bulan bilimin ve bilim yayımcılığının 'inananı', ya da 'inanmayanı' olmaz, 'demokrat'ı ya da 'totaliter'i olmaz, 'ahlâklı'sı, ya da 'ahlâksız'ı olmaz; bilimin cârî - aktüel - konjonktürel gelişim seviyesinin tayin ve tespit ettiği DOĞRU'su ve YANLIŞ'ı olur. Bilim adamı keşfeder ve / veya icat eder; bilim yayımcısı ise bunu kamusal alana taşır, giderek de popülarize eder. Yanlışlanamayan - bir diğer deyişle, hem kendisi ve hem de zıttı doğru kabul edil(ebil)en iddiaların neşvünema bulduğu sahalar olan sanat, felsefe, ahlâk, siyaset ve teolojik bağlamlardaki eleştiri ve katkılar da bilimcinin ve bilim yayımcısının faaliyetlerinin bütünler - tamamlar. Mezkûr sahaların aktörleri birbirlerinin rollerini çalmaya soyunmazlar, kendi fonksiyonlarını en mükemmelinden gerçekleştirmeye gayret ederler. Böyle gelişir insan - toplum - medeniyet.

Bana göre bilim ve bilim yayımcılığı, özetle ve kabaca, işte tam da böyle bir şeydir.

 
Toplam blog
: 297
: 1623
Kayıt tarihi
: 29.08.11
 
 

1958 Fatih / İstanbul doğumlu. Etiler Lisesi ve İTÜ Maden Fakültesi Petrol Mühendisliği Bölümü me..