Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Haziran '07

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Bilimsel aşk...

Bilimsel aşk...
 

Bir adam oturmuş anlatıyor "aşk"ı... Ama öyle sıradan biri değil, bir profesör. Kanal "ciddi" bir kanal, adam da öyle. Neler söylemiyor ki...

O var ya o birisi...

O'nu her gördüğünüzde, kalbiniz deli gibi atmaya başlıyor, heyecandan eliniz ayağınız birbirine dolaşıyorsa...

Gözleriniz pırıl pırıl parlıyor... Mutluluktan yerinizde duramıyorsanız...

Ayaklarınız yerden kesilmişse eğer... Ya da siz öyle hissediyorsanız...

Hep onun hakkında konuşuyor... Ve hiç susmadan "o'nu ve siz'i" anlatmak istiyorsanız...

Başınıza gelen bu hallerin nedeni nedir dersiniz? Hemen söyleyeyim... Cupid'in, yani aşk meleğinin oklarından biri, size isabet etmiş demektir...

Yani sözün kısası "Siz ona aşıksınız." Geç(me)miş olsun!

Sağlıkla ilgili bir programdan alınmış cümleler bunlar. Tabii daha ciddi bir anlatım söz konusuydu orada; Aşkın başlangıcını "feronom" denilen maddenin, yani "aşkın kokusu" olarak da tanımlanan aşk hormonunun salgılanması başlatıyormuş. Dengesiz davranışlarının nedeni de buymuş aşıkların. Hani "delidir, ne yapsa yeridir" örneği hareketlerin. Düşünsenize bir; Şimdiden "feronom"lu parfümler satılmaya başlandı bile. Sürüyorsun parfümü, kimi aşık etmek istiyorsan kendine... Yanından şöööyle bir süzülerek geçmen yeterli (mi acaba).

Ciddi ciddi araştırma yapıyorlar ya... Her bulgu dikkatle izleniyor tabii. Mesela, serotonin (hani mutluluk hormonu dedikleri) seviyesi yüksek çıkıyormuş aşıklarda. Ama bu hormon sadece aşık olanlarda değil paranoyaklarda da aynı düzeyde yükseliyormuş! "Aşkın en önemli kimyasallarından biriymiş ve fazlası insanı resmen geçici olarak "deli" kategorisine sokabilirmiş. Zamanla serotoninin azalması, oksitoksinin artmasıyla da aşk, yerini sevgi ve şefkate bırakıyormuş. Şimdi serotoninin azalmasını tercih edenler olur mu bilmem... Bana kalsa seviyesini hep korusun, hatta daha da artabilir... Bence bir mahsuru yok.

Kokain ve nikotin alımı ile devreye girdiği bilinen "dophamine" de işbaşına geçiyormuş...

Ve tabii adrenalin... Terleme ve kalp atım hızının artışına neden oluyormuş bu "aşk vurgunu" denilen çılgın dönemde.

Obsessive neurosis (saplantı nevrozu) yani, takıntılı kişilik davranışlarının da görüldüğü bu dönemde aşık olunulan kişi ile ilgili sorular belirmeye başlıyormuş aşık olanın kafasında. Örneğin "O da beni seviyor mu acaba?" en sıklıkla sorulan soruymuş bu dönemde.

Güneş ışınlarının hormonal sistemi etkilemesi de bahar ve yaz aylarında "aşk duygusunun veya aşık olma isteğinin" güçlendiği dönemlermiş. Hmmmm! hatırladım... Bir arkadaşım bana "Baharda insanlar elektrik direğine bile aşık olabilirler" demişti. Demek kiii... Bu durumu kastetmiş.

"Aşk kapıyı çalınca, akıl seyahate çıkar" derler ya hani. Külliyen yalanmış. Sağlıklı beyin aşık olabilirmiş ancak. Beyin ile aşk arasında çok sıkı bir ilişki varmış. Tümü ile devredeymiş yani beyin. Öyle seyahate falan çıkma durumları yok yani.

Yani sonuç olarak "aşk"ı yatırmışlar masaya... Her yönüyle inceliyorlar. Didik didik ediyorlar.

Ve aşk bittiğinde çekilen "acı"nın dindirilmesi için de tüm güçleri ile çalışıyorlar. ıÜüTanı İletişim ve Danışmanlık Hizmetleri kurmuşlar bu amaçla... NLP (Neuro Linguistic Programming - Sinir Dili Programı), Neurofeedback ve Bilişsel Terapi tekniklerinden yararlanarak... "Aşkı bitmişler"i bu acıdan kurtarmaya uğraşıyorlar.

Söylediğine göre Sayın Profesör'ün ; "Aşk" için bilim adamları özel kürsü kurmuşlar... Her yönüyle araştırıyorlarmış bu "ciddi" konuyu. Korkarım onu da "Ay"a çevirecekler. Didikleye didikleye tüm gizemini yok edip... Bizi "aşk bilinmez"inden mahrum edecekler.

 
Toplam blog
: 139
: 1916
Kayıt tarihi
: 12.04.07
 
 

Bana biri kendini anlat dese, susar kalırım. Her konuda çılgın bir istekle konuşan ben, işte o anda ..